Duygu mu önde olmalı yoksa akıl mı?

Editör ne diyor?

Neredeyse 2500 yıl önce yaşayan Aristoteles’in şu sözlerine bakar mısınız:

Herkes öfkelenir. Bu çok kolay. Ama doğru şeye, doğru oranda, doğru zamanda, doğru amaçla ve doğru şekilde öfkelenmek zordur.”

Bunu okuyunca 2500 yıllık süreçte, insanoğlu (beyin) ile öfke arasındaki ilişkide acaba niteliksel büyük değişiklikler yaşandı mı, sorusunu haklı olarak yöneltebilirsiniz. Onur sözlerinde öfkeye ilişkin müthiş bir terazi var. Bu terazi, 2500 yıl önce, erken olgunlaşmış veya deha olarak yaşamış bir insanda böyle bir mükemmel çalışıyor.


Hayır konumuz Aristoteles değil tabii, beyin, beyin-akıl-yüksek duygusal zeka arasındaki ilişki.

Yüksek duygusal zekânın 15 işareti nedir, sizlerde bu işaretlerden kaçı bulunuyor sorularını içeren yazıya, Kıvılcım Kayabalı konuyu bir ana yazıyla tamamladı. Yüksek duygusal zekânın açılımlarını, bir anlamda dengeliyor Kayabalı. Akıl ve duygusal zekânın beyindeki gelişim sırasını, evrimini, bunların hangi sırayla ve hangi öncelik ve ihtiyaçlarla geliştiğini anlatıyor bize. Çok temel şeyler... Evet, beynimizi tanıyalım. Akıl yürütme, öfke ve diğer dürtüsel ve tepkisel özellikleri “kaynağı”ndan izliyoruz.

Acaba diyoruz, öfke dediğimiz tepki, henüz daha yüksek zekâ düzeyine ulaşmadan, insanoğlunun bir zamanlar en önemli hayatta kalma mekanizması olan savunma araçlarından biri miydi?

Fakat toplumsal ve zeki insanda keskin kalıntılarını gördüğümüz öfke, ilkel beyin, ilişkilere, insana ve topluma zarar verici işliyor.

Veya dünyanın bugünkü rezil politik arenasına ve çıkarlar için tüm insanlığı ateşe atmaya hazır olan politikalara baktığımızda, hayır, henüz ilkelliğin esirleriyiz dememiz gerekiyor. Yüksek duygusal zekâ mı? O bekleyebilir, henüz dünya buna hazır değil, tek tek insanlar bunu kullansın, bizler birbirimizin boğazını, bu kez daha modern araçlarla kesmeyi sürdürmemiz gereken dönemlerdeyiz!

Diyoruz ki, bu iki  yazıyı kaçırmayın, kendinizi, çevrenizi, toplumu ve dünyayı kıyaslayarak bir sonuç çıkartın...

Bize biçilen rol

Doğan Kuban 91 yaşın keskinliğiyle ve yüksek bir bilinçle, acı bir tabloyu ana hatlarıyla anımsatıyor bize. Doğu ile Batı arasındaki kuşakta yaşayan 1,7 milyarlık Müslüman ahaliye biçilen rol, sömürülmek... Bakın: “Halkın bir bölümüne sorarsanız, yakında cennet kapısına yaklaşacağız. Diğer bölümü ise kapıyı ne zaman vuracaklar, diye bekliyor. Bu iletişim çağında bu ikilem bir toplumsal anomalidir. Toplumun cahilliği denen olgu, hepimizin gözü önünde olan bir durumu bu denli farklı yorumlamaktır. Bu politik değil, bilgisel ve düşünsel bir sosyal virüs göstergesidir...”

Yazarlarımız, Bozkurt Güvenç, Ali Akurgal, Mustafa Çetiner kendi alanlarıyla ilgili konularda kendileriyle yarışıyor. Bu hafta üstelik Cem Say da “Yaratıcılık programlanabilir mi?” gibi çok temel bir soruyu “otomatik matematikçi” ile başlatıyor. Aynı konuda, ayda bir yazan Erdal Musoğlu “Derin öğrenme” yazısıyla güncel duruma giriyor. Ayrıca Saadet Uğurlu da Stratejik ileteyim yönetimi ve yapay zeka yazısıyla farklı bir açıdan katkıda bulunuyor. Hepsine bu özgün çalışmalarından dolayı teşekkür.

30 dijital abonelik bursu daha

Son yılların en önemli üstün teknoloji ve düşünce girişimcilerinden Elon Musk, geliştirdiği teknoloji ve planlarıyla Mars’ta 1000 kişilik bir koloni kurma düşüncesini açıklıyor. Sırada yüzlerce kişi var...

Daha onlarca ilginç yazı ve güncel bilim araştırmaları haberleri, teknoloji vitrini, piyasadaki çocuk bilim kitaplarına bakan bir sayfamız ile haftalık vazgeçilmeziniz HBT ile geleceğe ilerliyoruz.

Bu yolda karınca kararınca katkımızın olduğunu hissetmemiz bizi mutlu kılıyor. Tüm okurlarımıza, bize destek veren herkese sevgiler ve teşekkürler...

Uzdilek Dijital Abonelik Bursu’ndan sonra, bu kez ODTÜ Bilgisayar mezunlarından 30 gence yine yıllık dijital abonelik desteği daha geldi. Bunu umarım gelecek sayımızda açıklayacağız. Şimdiden bir ön duyuru yapalım istedik!

Gelecek Cuma yine birlikte olmak düşüncesiyle, sevgi ve dostluk diliyoruz.