Erkek saldırganlığını besleyen bir arkaik kültür üzerine

Editör ne diyor?

HBT’nin 45. sayısının ana konusu: namus kültürü. Kökenleri, bugünü ve ne yapılması gerektiği üzerine uzman görüşleri.

Namus adına ne cinayetler işleniyor, ne ocaklar sönüyor... Yılda neredeyse her gün bir kadın öldürülüyor namus uğruna, veya terk ettiği, boşanmak istediği için. Boşansa bile karısını hâlâ  “kendi malı” sanan bir erkek kültürünün dışa vurumu... Sonuçları mahvedici, hem bir canı ortadan kaldırıyor hem de kendini ve çocuklarını yakıp kül ediyor.

Belki daha da vahimi: Toplum da bu ilkel kültürün sürmesine katkıda bulunuyor. En vahimi ve bu kültürün sürdürülmesinde ana etken, aile ve çevrenin “namusunu temizle” baskısı ve cinayeti işleyenin bu sayede “temize çıktığını” sanması! “Namusunu temizlemesi” adeta yaşamı, kendisi, varoluşu için olmazsa olmaz. Kendini yok edici nitelikte olmasına rağmen. Bu açıdan değerlendirildiğinde, namus kültürü cinayetlerine adeta intihara, canlı bomba eylemine denk gelen bir nitelik atfedebiliriz. Hikayesini, konu üzerinde çalışan uluslararası uzmanlar, ve şüphesiz ki Prof. Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın görüşlerinden okuyacaksınız. Kişinin “şerefi” ve bunu koruması ile yakından ilgili bu kültürün çeşitli tanımlarını veriyor Reyhan Oksay yaptığı derlemede.


“Namus kültürü”nün katı ve yaygın olduğu toplumlarda, arkaik yapı güçlü bir şekilde ayakta. Yani ilk zamanlardan bugüne gelen ataerkil ve feodal ilişkilerin güçlü olduğu ve kapitalist ilişkilerin henüz yeterince tam parçalayamadığı, bireyselleşmeden çok aşiret diyebileceğimiz yapı içinde yaşamın sürdüğü bir yapı. Şüphesiz, kapitalizmin henüz iyi nüfuz edemediği, demokratik devrimlerin yapılamadığı etnik ve mezhepsel güçlü küçük toplumsal yapılar da namus kültürünü durmadan üretiyorlar.

Kağıtçıbaşı diyor ki: “Namus cinayetlerini azaltmanın tek yolu geniş kapsamlı bir eğitim. Bu eğitim yalnızca okulla sınırlı kalmamalı. Çocuğun evde tanık olduğu ilişki örnekleri namus konusundaki görüşlerini şekillendirir.” Yani eşitlikçi bir ilişki egemen olmalı. Bir de, namus kültürü ile din kültürü arasında birebir ilişkinin görülmemesi de ilginç bir bulgu.

Siz kimsiniz, yoksa hepimiz mutant mıyız?

 Gökhan Oral ve Sema Sözer Dabanlıoğlu, toplumun ve insanlığın yaşadığı derin travmayı yazıyor. Ve diyorlar ki “Savaşlar, kitlesel çatışmalar, zorunlu göçler, katliamlar sadece buna maruz kalan nesillere değil, gelecek nesillere de çok zor yükler bindirir; açılan yaraların sarılması bazen yüz yıllar alabilir...” Travmasız bir toplum ve dünya, herhalde büyük ütopya bu olsa gerek!

Sürekli köşelerimizde, geleceğe daha geniş açıdan bakan yazılara dikkatinizi çekeriz. Siz Kimsiniz? Bu köşede “siz bir mutantsınız” bölümü var. Yani siz salt siz değilsiniz! Biyolojik yapınız geçmişlerle, başka canlılarla dolu! “Diğer türlerden gelen genler ve akrabalarınızdan gelen hücreler vücudunuzun içinde yaşar...”

Doğan Kuban, “Değişim de bir yaşam yasasıdır, buna evrim deniyor” diyor yazısında...  Müfit Akyos, Mustafa Çetiner, Bozkurt Güvenç, Tanol Türkoğlu yine ilginç konularla hepimize katkılarını sürdürüyorlar. Tabii bunların yanı sıra, geçen sayılarımızda yayınladığımız “Satranç ve 7 Hayat Dersi” yazısına, şimdi de “Tavladan Öğrenilecek 7 hayat Dersi” yazısıyla Kamil Karaali katkıda bulunuyor.

Beslenme sayfamızı düzenli okuyunuz. Sağlıklı ve bilimsel beslenme üzerine gelişmeleri izliyorsunuz. Bu arada sadece nefesten tanınan 17 hastalık, son araştırma haberleri, evren kadar karmaşık bir yapıya sahip beyine ilk dokunanlardan Cushing’in öyküsü... Ve daha pek çok konu, hayata, bilime, geleceğe ve bize dair...

Her Cuma geleceği kuruyoruz. Gelecek sayıda yine dolu dolu bilim, kültür ve eleştirel dünyamızda bir arada olmak üzere, hoşça kalın...