Toplumda ötekileştirmeler, bizden-onlardan politikalar beyinde nasıl karşılığını buluyor?

Editör ne diyor?

Toplumda yıllardır en çok konuşulan can alıcı bir konunun, beyinde nasıl algılandığı, sinirbilimlerin ilgi alanına gireli çok oldu. Toplumda dünyada “bölücü-ötekileştirici politikalar”ın beyindeki serüvenini inceleyen ilginç bir sinirbilimsel çalışmayı paylaşıyoruz bu hafta. Bu ötekileştirme, bizden-onlardan politikası beyinleri nasıl etkiliyor?

Şüphesiz yazının tümünü okuyacaksınız ve kendi kendine çoğu insanın sorduğu “bu nasıl olur” sorusuna yanıtlar bulacaksınız. Ama bir iki noktaya işaret etmeliyiz.

Bunlardan ilki, “mantıklı beyin” diye bilinen olgunun yanlışlığı. İnsanların beyninin “mantıklı davranacağı” konusundaki varsayımların bir geçerliliği yok.


İkincisi, “insani duygular” artık sinirbilimciler tarafından, beyindeki yeri yurdu belli bir “olay”, yani “fiziksel ölçülebilir”.

Beyindeki hangi bölgelerde ortaya çıkıyor, görülüyor. Korku, bu insani duygudan biri, bize “atalardan miras” ve yeri de amigdala bölgesi.

“Bizden” ve “onlardan” politikasının beyindeki etki yerleri birbirinden farklı. Bunun geçmişteki izleri, taaa kabilelerin kendilerini koruma güvenlik politikalarına kadar dayanır. Bir varoluş savunmasıdır. Politikacılar, amigdaladaki bu ilkel bölgeyi kaşıdıklarında, toplumdaki ilkel korkuları harekete geçiriyorlar.

“Öteki”ni anında tanıyoruz

 Başka bir saptama daha var: İnsan, birisinin kendisinden mi yoksa “karşı taraftan” mı olduğunu, saniyenin 170 binde biri kadar bir sürede kavrıyor. Yazıda ulusçuluğun birleştirici ve ayrıştırıcı gücü, aşırı ideolojilere bağımlılığın beyindeki yansımaları, ırkçı eğilimlerin beyindeki etkileri de yer alıyor.

Unutmayın ki “Güç, bağımlılık yaratır”, baskı zamanlarında bu bağımlılıkta artış gözükür.

Ama umutsuzluk yok, çünkü insan “ilkel beynine” boyun eğmek zorunda değil ve sinirbilimleri tüm bu ayrıştırıcı, bölücü ve ırkçı politikalar karşısında beynin aynı zamanda insanı uyandırıcı varlığına da işaret ediyor.

Biz, insanlar, gerçekten neyiz?

Dergideki bazı “sürekli konular”ı tek sütunluk köşelerde sizlere sunuyoruz, izliyor musunuz?

Metafizik ve Fizik” böyle konulardan biriydi. İlgiyle izlendi. Bu başlık altında çok konu tartışıldı. Örneğin, “Biz kimiz”, “Zaman bir illüzyon mu”, “Tanrının varlığını gerçekten bilebilir miyiz”, “Yaşamın anlamı nedir” gibi 9 başlık, fiziksel ve felsefi kapılar açtı.

Bu köşenin yerine şimdi, biyolojik olarak insanı anlatan başka bir iddialı konuyu başlatıyoruz. Biz gerçekten neyiz? Konu iddialı, kendimize, insan denen yaratığa ayna tutucu…

Neler okuyacaksınız bu haftadan itibaren? İlk yazı konusu, kapak konumuzla da tutarlı ve birlikte içinde: İnsanın evrimsel bir kökten alıp bugüne getirdiği, biz ve onlar ayrımcılığı… İnsanoğlu içindeki güçlü işbirlikçi yönünü, karakterini öne çıkarsa, dünyada daha barışçıl bir iklim hüküm sürmez mi? Evet, tabii ki... Ama yazıyı okuyunca, toplumlar nasıl bir sistem içinde yaşıyor sorusunu siz de soracaksınız. Konu derin.

10 hafta sürecek seriden bazı başlıklar: “Bir akıl okuyucususun, bir mutantsın, bir fizik dâhisisin, ama kötünün kötüsüsün, bir fantazyacısın, kendini beğenme çünkü herkes senin gibi düşünüyor, kendini ateist sansan bile bir inanç küpüsün, bir atletsin aynı zamanda ve bir korkaksın çünkü içinde korku fabrikası çalışıyor…”

Haydarpaşa Garı’na başka açıdan bakış

Bu arada diğer bir sürekli köşe konumuzu da anımsatalım: 2076’da neler olacak? En son okuduğunuz konu, nerede bu uzaylılar idi. Peki bunca çabamıza rağmen bizden başka akıllı yaratık uzayda bulamazsak sorusuna ilginç bir yanıt veriyordu, bir uzman: O zaman biricikliğimizin bize yüklediği başka bir sorumluluğumuza sarılıp, birbirimizi öldürmeyecek bir sistem kurmalıyız!

Köşe yazarlarımız çok ilginç konulara daldılar. Doğan Kuban Haydarpaşa Garı ve binasını bugüne kadar okuduğumuz en önemli yönleriyle gündeme getiriyor ve diyor ki, bu bina Osmanlı’nın çağdaşlaşma projesidir!

Bozkurt Güvenç, içinde bulunduğumuz siyasi açmazda demokrasilerde çare tükenmez iyimserliğine sarılırken, Tevfik Uyar, tam da uzmanlık kespettiği ve üzerine kitap yazdığı, “Astroloji neden bilim değil”i yazdı. Pakize Doğan ve Mehmet Doğan’ın “sağlıklı yaşamın kimyası, hedef, insan ömrünü ortalama 100-140 yıl arasına oturtmak” yazısını şiddetle tavsiye ederiz.

Dikkatinizi pek çok konu ve yazının yanı sıra, enerji sorununu kökten çözecek, dünya üzerinde küçük güneşler yaratma anlamına gelen füzyon enerjisi konusunu da çekmek isteriz.

Her hafta dolu dolu bir dergi size sunmak en büyük keyfimiz.

Hiç unutmayın, geleceği bilim üzerinde kurabiliriz ancak. Her cuma geleceğin inşasına katkıda bulunduğunuzu da aklınızda tutun: Cumaları beyin besleme günü!

Gelecek hafta yeniden birlikte olma üzere sevgiyle kalın..