Ahlakçı dinlerin toplumsal rolü azalıyor mu?

Öne Çıkanlar Toplum

İyiliklerin ödüllendirildiği kötülüklerin cezalandırıldığı bir ahiret vaadi üzerine kurulu ahlakçı dinler, toplumlar zenginleştikçe popülerliğini yitirecek mi?

Hristiyanlık ve Müslümanlık gibi semavî dinler, daha önceki çok tanrılı dinlerden farklı olarak, ahirette iyiliklerin ödüllendirileceği, kötülüklerin cezalandırılacağı vaadinde bulunur. Semavî dinlerin verdiği mesaj özetle şöyledir: Başkalarına yardım etmek, çok çalışmak, cinsel arzuları kontrol altında tutmak ve bu şekilde davranmayanların cezalandırılacağına inanmak. Başka bir deyişle semavî dinler neyin doğru, neyin yanlış olduğunu belirleyen, kısaca ahlak dersi veren dinlerdir.


Semavî dinlerden önce dinlerin pek çoğu etik değerleri pek önemsemezdi. Örneğin Yunan ve Romalılar döneminde dinler daha maddeci idi; çoğunlukla dini ibadetlerle, kurban adamakla, tanrılardan merhamet dilemekle ilgiliydiler.

Günahlar cezasız kalmaz

M.Ö. 8. yüzyılda Homeros’un yaşadığı dönemde Yunanlılar, öldüklerinde günah veya sevap işleyip işlemediklerine bakılmaksızın toplu halde Hades’e gideceklerine inanıyorlardı. M.Ö 5. yüzyıldan itibaren ölülerin Hades’te yargılanacakları inancı yaygınlaşmaya başladı. Musevilik de ahirette günah işleyenlerin cezalandırılacağı inancını işleyen dinlerden biridir.

Bu inançlar toplumsal yaşamda da yankı bulmaya başladı. Homeros’un İlyada’sındaki kahramanlar hem çok eşlilerdi hem de eşlerine ihanet ediyorlardı, ancak M.Ö 1. yüzyıldan itibaren tek eşlilik ve sadakat itibar kazanmaya başladı. Aşil ve Agamemnon her ne kadar çabuk öfkelenen, kendini beğenmiş ve çapkınlıkta sınır tanımayan kahramanlar olarak tanınsalar da Roma İmparatorluğu sınırları içinde bir “ahlakçı” kesim oluşmaya başladı; bunlar alçak gönüllülük, sorumluluk, dürtü kontrolü gibi erdemleri savunuyorlardı.

Toplumsal tutkal

Hristiyanlık 2000 yıl önce yeni din dalgasının bir parçası olarak ortaya çıktı. Maddeci dinlerin ahlakçı dinlere dönüşmesinin nedeni neydi?

Sosyal bilimciler ahlakçı dinlerin ortaya çıkmasını toplumların yaşaması için işbirliğinin gerekliliğinin anlaşılmış olmasına bağlıyor. İşbirliğini kendi içlerinde sindirmiş olan toplumların görece bir avantaj sağlıyor olması işbirliğinin diğer toplumlar tarafından da benimsenmesinin yolunu açtı. Ahlakçı dinlerin insanlık tarihinin epey ileri dönemlerinde ortaya çıkmasının nedeni, insan topluluklarının akrabalık ilişkilerinin dışında da yeni üyeleri de içlerine kabul etmeleri ve dinlerin bu toplumlarda bir nevi sosyal tutkal vazifesi görmeleriydi.

Hızlı yaşam stratejisi

Davranışsal ekoloji ve deneysel psikoloji alanlarında son araştırmalar ise bu soruyu farklı bir yanıtla açıklıyor. Bu açıklamaya Yaşam Tarihi Kuramı deniliyor. Bu kurama göre organizmalar çevrelerine uygun bir şekilde davranışlarını değiştirmeleri için evrimleşebilen bir programa sahiptir. Sert ve önceden kestirilemeyen bir çevrede, kaynakların kısıtlı, ölüm oranının yüksek olduğu koşullarda organizmalar “hızlı yaşam stratejisi” benimserler. Bu organizmalar hızlı bir şekilde olgunlaşırlar, genç yaşta üremeye başlar, yavrularına çok fazla yatırım yapmazlar, atak ve saldırgan davranışlar başattır.

Bu dönemde organizmalar ayrıca hızlı bir psikolojik yapıya sahiptir; riskli fakat daha karlı yatırımlardan anında ödül almak isterler. Evrimsel bir bakış açısından bu anlamlıdır: Her an ölme riski ile karşı karşıya olduğunuz zaman genlerinizi yaymak için elinize ilk geçeni değerlendirmek zorunda kalmanız normaldir.

Yavaş yaşam stratejisi    

Tam tersi, daha yaşanabilir ve istikrarlı bir ortamda organizmalar daha yavaş bir yaşam stratejisini benimserler. Daha geç olgunlaşır ve ürerler, yavrularına daha fazla yatırım yaparlar, daha sabırlı ve affedici bir tutum sergilerler.

İnsanlar bu iki strateji arasında çok hızlı bir şekilde geçiş yapabilirler. Bu konuda yapılan çok sayıda araştırma göstermiştir ki, insanlar koşullar iyileştikçe, ilişkilerine ve yavrularına daha fazla özen gösterirler, öfkelerini kontrol etmeyi başardıkları gibi saldırganlıkları azalır.

2500 yıl önce doğu Akdeniz bölgesinde insanlar böyle bir geçiş yaşadılar. O dönemde kişi başına enerji kullanımı -zenginliğin en önemli göstergesi- Mısır ve Sümerlerdeki günde 15.000 kaloriden, günde 20.000 kaloriye çıktı. Toplumlar zenginleşip, istikrar kazandıkça, beklenmedik şiddet olayları ile karşılaşma olasılığı azaldıkça, yavaş strateji benimsenmeye başladı.

Ahlakçı dinler ve yaşam stratejileri arasındaki ilişki

Aynı zamanda ahlakçı dinler ortaya çıktı ve yayılmaya başladı. Yaşam stratejileri ve dinlerin ortaya çıkışı birbiri ile bağlantılı olabilir mi?

Bazı bilim insanlara göre bu ikisinin arasında anlamlı bir bağ var. Uzun süre, hızlı yaşam stratejisinden yavaş yaşam stratejisine geçiş toplumun yalnızca en varlıklı kesimini ilgilendiren bir süreçti. Bu kesimin dışında kalanlar yine hızlı yaşayıp, genç ölüyordu. Ve elit tabaka bu konuda çok da mutlu değildi.

Bu süreç insan ahlak kavrayışının genel ilkeleriyle açıklanabilir. Yani insanlar kendi çıkarlarını tehdit eden davranışları onaylamazlar. Yavaş yaşam stratejisini benimseyenler, diğerlerinin hızlı yaşam stratejisini uygulamaları yüzünden dezavantajlı konuma girerler. Örneğin biri sadıkken, diğeri çapkınsa, biri hoşgörülü diğeri kindarsa, biri çalışırken diğeri keyif yapıyorsa çatışma çıkması kaçınılmazdır. Bu durumda elit tabaka hızlı yaşam stratejisini benimseyenleri ahlaki gerekçelerle cezalandırma eğilimine girer. Bunun için de yeni dinleri hızla benimserler. Bu şekilde yavaş yaşam tarzı ahlaki bir temele dayandırılır ve hızlılar dini gerekçelerle cezalandırılır.

Ahlakçı dinlerin popülerliğini yitirmesi 

Bu görüş Batı Avrupa ve Kuzey Amerika gibi dünyanın daha zengin kısımlarında ahlakçı dinlerin inişe geçmesini de açıklayabilir. Her gün daha fazla sayıda insan varsıl kesime dâhil olup, yavaş stratejiyi benimsediği zaman, hızlı stratejiyi benimseyenleri ahlaki temellere dayanarak cezalandırma gerekçesi azalır. Buna bağlı olarak dini inançlara sahip olmanın da sağladığı avantajlar anlamını yitirir.

Eğer gidişat bu yönde ise ve koşullar düzeliyorsa ahlaki dinlerin de yok olması kaçınılmaz olabilir. Aynı Yunan ve Roma uygarlıkları dönemindeki dinlerin yok olması gibi…

Derleyen: Reyhan Oksay 

Kaynak: New Scientist, 30 Nisan 2016