Bilimsel bilginin gelişimi: Paradigmaya eleştiriler

Öne Çıkanlar Toplum
Bilimsel bilginin gelişimi: Paradigmaya eleştiriler

Aydınlanma çağından itibaren bilginin bilimsel olması, kanıta dayanması ve bilimsel bilginin toplumun tüm alanlarını etkilemesine çalışıldı. Bu bağlamda bilimsel bilginin nesnel olması, doğrulanması, bilgi birikimi ve bilimin ilerlemesi önem kazandı.

Mantıksal pozitivizm, 20. yy'ın başında ortaya çıkan, Viyana Çevresi düşünürleri tarafından, aydınlanma felsefesi ve "İngiliz empirisizmi"nin devamı olarak savunulan bir bilim felsefesi akımıdır. Mantıksal pozitivizm, temel olarak, bilginin nasıl doğrulanabileceği, gerçekliğin ne olduğu, hipotezlerin nasıl sınanabileceği, bilimsel bilginin ne olduğu ve bilimsel yöntemin ne olması gerektiği gibi sorunlarla ilgilenir.

Doğrulanabilirlik ilkesi


Mantıksal pozitivizme göre mantıksal akıl yürütme ile bilimsel deney, bilginin başlıca kaynaklarıdır. Deneyle kanıtlanabilir olması bilimsel kuramın bilimsel olarak kabul edilebilmesi için tek kriter olarak görülmektedir. Mantıksal pozitivistlerin savundukları en önemli düşünce olan "doğrulanabilirlik ilkesi",  önermelerin anlamının doğrulama yöntemi ile belirlenebileceği görüşünü savunur.

Bu görüşe göre bir önerme ancak deney ve gözlem yolu ile doğrulanabiliyorsa anlamlı ve doğru kabul edilmelidir. Bu tutum mantıksal pozitivistlerin tanrı ve metafizik konularını felsefi olarak yadsımalarının da temelini oluşturmaktadır.

Yanlışlanabilirlik ilkesi

Mantıksal pozitivizmin materyalist bilim anlayışına karşı en temel eleştiri Karl Popper'ın "yanlışlamacı" bilim anlayışıdır. Popper, tümevarım ve doğrulanabilirlik ilkesini reddetmiş ve tümdengelim ve yanlışlanabilirlik ilkesini savunmuştur. Popper, bilimde veya bilgide evrensel yasaların olmadığını ileri sürmüştür. Ona göre bilimselliğin ölçütü bir kuramın yanlışlanabilir olmasına bağlıdır.

Mantıksal pozitivistler bilimsel bilginin sürekli olarak arttığını ve bilgilerin birikmesi ile bilimin kesintisiz olarak ilerlediğini öne sürmüşlerdir.

Zaman içinde genel kanı bu yönde olmakla birlikte, Thomas Kuhn 1962 yılında yazdığı Bilimsel Devrimlerin Yapısı kitabında, paradigma kavramını ortaya atmış ve bu kitap bilim felsefesi çevrelerinde büyük yankı uyandırmıştır. Buna göre bilim kesintisiz olarak ilerlemez, tam tersine sıçrayışlarla ilerler. Normal bilim döneminde yapılan çalışmalar, yöntemler, bilim çevreleri aynı paradigma ile bilim yaparlarken, eksikler, yaşanan çıkmazlar, mevcut paradigmayla açıklanamayan olgular birikerek kriz dönemine yol açar ve bu kriz dönemi yeni bir paradigmanın ortaya çıkması, kabul görmesi ve nihayet hakim olması ile aşılır ve tekrar normal bilim dönemine girilir. Buna paradigma kayması denir.

Popper’in eleştirisi

Thomas Kuhn'un hipotezi çağdaşları tarafından desteklendiği kadar eleştiri de almıştır. Özellikle Karl Popper'ın savunduğu epistemolojik kuram karşısında, Kuhn'un paradigma kavramı bilimin aynı zamanda sosyolojik bir süreç olduğunu, o dönemin bilimsel otoritelerinden yöntemsel ve psikolojik olarak mutlaka etkileneceğini, paradigmanın değişmesi ile bazı doğru bilinen bilgilerin de değişebileceğini, sonuç olarak bilimin asla tam olarak objektif olamayacağını savunmuştur.

Popper bilgiyi epistemolojik olarak değerlendirirken, Kuhn daha çok sosyolojik bir olgu olarak incelemiş ve tanımlamıştır.

Anarşik bilgi kuramı

Kuhn ile Popper arasında orta yolu seçen Paul Feyerabend, "anarşik bilgi kuramı" adlı hipotezinde, bilimin her zaman karşıt görüşlere ihtiyacı bulunduğu, karşıt görüşlerin çoğalmasının bilginin ilerlemesi için mutlaka gerekli olduğunu ileri sürmüştür.

Feyerabend'a göre, doğanın sınırsız zenginliğinde herhangi bir bilimsel tezi doğrulayan veri de yanlışlayan veri da kolayca bulunabilir. Yani doğrulamacı yaklaşım da yanlışlamacı yaklaşım da doğa karşısında yetersiz kalmaktadır. Feyerabend, herhangi bir kuramın kesin bir şekilde doğrulanamayacağını, çünkü tümevarımın bir kuramı doğrulama olanağı sağlayamadığını söyler.

Öte yandan, Popper'ın geliştirdiği, bilim adamlarının sürekli kendilerini yanlışlama çabası içinde çalışmaları hipotezinin gerçeklere uymadığını düşünür. Ayrıca, bilimin sürekli eleştiri ve yanlışlama çabası içinde yapıldığının ya da sürekli devrim dönemi yaşandığının da söylenemeyeceğini belirtir. Tersine bilimsel bilginin büyük çoğunluğunun -Kuhn'un dediği gibi- mevcut bilimsel otoritenin yöntem veya düşünce sistemini eleştirmeyle veya devrimle ilgisi olmayan, tersine mevcut paradigmayı destekleyen ve savunan normal bilim konusundaki araştırmaların oluşturduğunu savunur.

Feyerabend, bu şekilde bilimsel bilginin gelişimi konusunda bakış açısı farklılığı getirmiştir.

Bilimde kesin değişmez yöntem olabilir mi?

Pozitivizmin eleştirisini yapan bilim felsefecilerinden biri olan Imre Lakatos'a göre, bilimde doğrulama ya da yanlışlama yoktur. Bilim yanılabilir. Bilimde kesin doğrular ve kesin yanlışlar olamaz. Bilimde değişmez, genel geçer, evrensel kurallar olamaz. Bu nedenle bilimin kesin ve değişmez yöntemi olamaz. Lakatos, bilimin rasyonel bir şekilde ilerlediğine inanır, Popper ve Kuhn arasında bir tür sentez yapmıştır. Popper'ın öğrencisi olmakla birlikte Popper'ın yanlışlanabilirlik ilkesini eleştirmiştir. Öte yandan Kuhn'un paradigma kavramına itiraz etmiştir.

Thomas Kuhn'un bilime getirdiği yenilik, bilimin aynı zamanda sosyolojik bir olgu olması ve bilimsel devrimlerin paradigma kayması ile gerçekleştiğine dair kuramıdır. Kuhn'un paradigma değişimine yol açan nedenler tanımında yer alan döneme hakim bilimsel otoritenin ortaya koyduğu yöntemsel, toplumsal sınırlamanın bilimin tamamen nesnel olamayacağı konusunda kanıt oluşturacağı iddiası, anti-bilim savunmacıları ve bazı bilimsel verinin kesin olmadığını savunan bilim felsefecilerinin tezlerini daha yoğun ve yaygın olarak ifade etmelerine neden olmuştur.

Paradigma kavramı sosyal bilimlerin birçok alt biliminin oluşumu için öncülük etmiştir. Ayrıca bilimsel tarihçi Ian Hacking'e göre "Bilimsel devrimlerin yapısı" kitabı epistemolojide tartışılan birçok kavramın sonunu getirmiştir.

Tartışma sonuçları

Bilimin sadece gerçek dünyayı araştırdığı; dünya hakkındaki gerçeklerin insanların düşüncelerinden bağımsız olarak doğru olduğu fikri, yani realizm, Kuhn'un bilimin sosyolojik ve sübjektif özelliği nedeniyle yanlışlanmıştır.

Yine bilimsel kavramlar ile diğer inanç sistemleri arasında keskin bir ayrım olduğunun kabulünün yanlış olduğu, bilim insanlarının insani özellik, inanış ve sosyal yapıdan etkilenmeleri nedeniyle reddedilmiştir. Bilimin birikimsel bir süreç olduğu ve şimdiye dek bilinenler üzerinde sürekli ve lineer olarak yükseldiği hipotezi yerine, bilimsel bilginin paradigmalar bazında sıçrayışlar şeklinde yükseldiği ortaya konulmuştur.

Gözlem raporları ile kuramsal açıklamalar arasında keskin bir ayrım olduğunun kabulu, gözlem ve deneyin hipotezler ve kuramlar ile bunların doğrulanmasının temeli olduğu fikri, kuramların, kuramsal postülatların gözlem raporlarının incelenmesiyle sınandığı düşüncesi, Hacking'e göre, Kuhn'un sonunu getirdiği kavramlar arasındadır.

Bilimsel kavramların daha kesin olduğu ve bilimde kullanılan terimlerin değişmez anlamları olduğunun kabulü de, paradigma değişimi ile doğru kabul edilen bilgi ve inanışların kökten değişebilmesi olasılığı nedeniyle artık kabul görmemektedir. Ian Hacking, bu saptamasında Kuhn'un "paradigma" kuramının evrensel ve epistemolojik etkilerini ayrıntılı olarak gözler önüne sermiştir.

Bazı temel sorunlar

Bilimsel bilginin ne şekilde ilerlediği, neyin "bilimsel bilgi" olarak kabul edileceği, bilimsel bilginin ne şekilde doğrulanabileceği ve yanlışlanabileceği konuları bilim felsefesinin temel sorunlarını oluşturmaktadır. Bu sorulara verilen yanıtlar toplumsal, teknolojik ve bilimsel gelişmelerle farklı boyutlarda da tartışılır olmuştur.

Her alanda bilgilerin büyük bir hızla arttığı, teknoloji ile herkesin her an sınırsız bilgiye ulaşabileceği bir süreçte bilgilerin sorgulanması, doğrulanması ve bu bilgiler ışığında gelişecek modellerin ve insan hayatına uygulamaların optimizasyonu açısından bu felsefi tartışmalar geleceğe ışık tutacaktır.

*Bilim felsefesi eğitimim sırasındaki değerli katkılarından ötürü Dr. Enis Doko'ya teşekkürlerimi sunarım.

Doç. Dr. Fulya Coşan / MD PhD, Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları AD, Romatoloji BD, İmmünoloji PhD

Kaynak:

  • Kuhn T. (Çev. Kuyaş N.) Bilimsel Devrimlerin Yapısı, Kırmızı Yayınları (9. baskı)
  • Popper K.R. (Çev. Aka İ.) Bilimsel Araştırmanın Mantığı, Yapı Kredi Yayınları (6. Baskı)
  • Lakatos I. Criticism And The Growth Of Knowledge, Cambridge Press (1970) (pdf)
  • Lecourt D.  (Çev. Ergüden I.) Bilim Felsefesi, Dost Kitabevi Kültür Kitaplığı (2. Baskı)
  • Hacking I. Scientific Revolutions  (1990) (pdf)
  • Feyerabend P, Against Method (1975) (pdf)