Üç bilimsel devrim

Bozkurt Güvenç
Üç bilimsel devrim

"İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir." Yunus Emre

HBT’nin 6. sayısında Prof. Dr. Türker Kılıç’ın bir konuşma özetini okurken, Sosyal Kültürel Değişme kitabıma ekli ‘Güncelleme 2015’ bölümünde “Üç bilimsel devrim”e yer vermeyişimden utandım. Kusurumu savunmaya değil düzeltmeye çalışıyorum.

Gerçi, kültür ve uygarlığı ayakta tutan teknolojinin temelinde enerji olduğunu, DNA’nın canlı varlıkların evrimindeki yerini, kültür hayatında her şeyin her şeye bağlı olduğunu yazıyordum ama sonsuz büyükten sonsuz küçüklere, Evren’deki her şeyin her şeye enerjiyle bağlı olduğunu, düşüncenin DNA’yı değiştirebileceğini bilmiyordum. Bilimsel devrimler zihnimde aydınlık ufuklar açtı. Kültür ve uygarlık alanındaki bağımlılıkların bütün Evren’de geçerli olduğunu öğrenmek unutulmaz bir deneyim oldu.


Birden, en uzak gökadalarındaki gizemli yıldızlarla ilişki kurdum. Dünya gezegenindeki yalnızlığımı ve çaresizliğimi unutur oldum sanki. Kültür ve teknoloji sorunlarıyla uğraşırken, bilim ve enerjiyi nasıl olup da görmediğimi hala açıklayamıyorum - doğrusu.

Sonsuz büyükle sonsuz küçükten oluşan evrenin bir yerinde, katı, sıvı, gaz halindeki türlü enerji kaynaklarını sürekli tüketerek yaşıyoruz. Oysa Güneş dâhil, bütün enerji kaynaklarımız evrensel enerji ağının ürünü. Türker Çelik, "madde enerjiyi değil, enerji maddeyi yaratıyor” diyor ve ekliyor:

  • Bilim ve bilgi, evreni algılayışımızı, toplum ve siyaseti değiştirdi.
  • İnsanın biyolojik kaderini, DNA değil, genler belirliyor.
  • Çevresel faktörler, hatta düşünce bile DNA’yı değiştirebiliyor.

Prof. Gazi Yaşargil, "Beyni öğrendikçe bilmediklerimiz artıyor” derdi; galiba, bilim köşeyi dönüyor. Bilim insanları bile devrimleri izlemekte geri kalıyorsa, toplumlardan bilimi ciddiye almaları nasıl beklenebilir? Sıkça yinelendiği gibi, 80’lerin İletişim Devrimi (IT), dünya köyünde henüz bir "bilgi toplumu"  yaratamadı.

Güncel ikilemler bilimsel bulgular

Genom Araştırması’nın her olguyu genlere bağlayan bulgularına karşı, eğitimin önceliğini savunan sosyal bilimciler de var. Durum göründüğünce umutsuz değil. Dilimizle ifade ettiğimiz düşünceler, genlerden, inançlardan üstün olabiliyormuş. Spor yöneticileri, teknik müdürler, izleyicilerden moral destek ve takımdan oyuna konsantre olmalarını istemekte haklıymışlar. Bundan böyle yoğun düşünceyle bardak çatlatan, kilit açan, gaipten haber veren kişileri daha ciddiye almamız gerekecek. Ekranda izlediğimiz inanılmaz bazı mucizeler bir el çabukluğu ya da göz aldanması olmayabilir.

Söz konusu bilimsel devrimler, Genetik mi eğitim mi? Doğa mı kültür mü? Savaş mı barış mı?  vb. çözümsüz görünen bazı ikilemlere ve tartışmalara son verebilir. Bu olguların tümü bir enerji dönüşümü ise ikilem ya da çelişki yoktur. Aslında bilimi ve bilimsel düşünmeyi öğrenirsek yaygın kaderciliği yenebilir; düşünce gücüyle, ‘yapısal’ deyip geçtiğimiz sorunların üstesinden gelebiliriz.

Evrende her olgu enerji ise, doğal, toplumsal ve bireysel enerji kaynaklarımızı tüketirken daha akıllı davranmalıyız. "İyi de, nasıl daha akıllı davranabiliriz?”  sorunuzu duyar gibiyim.

Yıllarca matematik öğretmenliği yaptıktan sonra, Calculus’ün Latince  ‘çakıl taşı’ndan geldiğini ve DNA’yı koruyan enzimin nasıl çözüldüğünü HBT'nin son sayısında öğrendim.

Mustafa Kemal Atatürk, "Hayatta en gerçek yol gösterici bilim" dir demişti. Türker Kılıç, "Düşünce, genden, inançtan ve maddeden üstündür. Çünkü düşüncenin; maddeyi, biyolojiyi ve bilinci şekillendirme yeteneği vardır” görüşüyle, Atatürk’ün manevi mirasına sahip çıkmış oluyor.

Prof. Kılıç'ın, beraberlikten doğan"sinerji”  kavramı üzerindeki yorumlarını da kısa bir süre sonra öğreneceğimizi umuyorum.

Bozkurt Güvenç


Bozkurt Güvenç