Quo Vadis Eğitim?

Bayram Ali Eşiyok
Quo Vadis Eğitim?

Günümüzde herhangi bir politika setinin merkezine eğitim ve eğitim politikalarını koymadan başarıya ulaşmak neredeyse imkânsız. Eğitimin gelişmedeki/kalkınmadaki önemini anlamak için ise tarihe bakmak yeterli…

İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde sadece Japonya, Güney Kore ve Tayvan’ın dünya sistemi içerisindeki yerlerinde anlamlı değişiklikler gerçekleşti. Bu ülkelerin büyüme hızlarındaki artışlar çarpıcıydı. Ham madde üretimine dayalı ekonomik yapıları yüksek katma değerli/ileri teknoloji içerikli ürünler ekseninde yeniden yapılandı.

Bu başarıda piyasa sinyallerine ve özel yatırım tercihlerine dayalı geleneksel büyüme modeli değil, kalkınmacı devletin uyguladığı seçici sanayi  ve bilimsel eğitim politikaları etkili oldu. Son derece iyi eğitilmiş bir kalifiye iş gücü bilim ve teknolojideki gelişmeleri önceledi.


Birçok sosyo-ekonomik gösterge açısından 1960’lı yıllara Türkiye’nin gerisinde başlayan Güney Kore, sadece eğitim göstergesine göre Türkiye’den daha iyi bir konumda idi. Güney Kore’nin merkez ülkelere yakınsamasında eğitim politikaları önemli bir işlev gördü. İyi donatılmış, kalifiye bir iş gücü özel anlamda Güney Kore’nin, genel anlamda da Doğu Asya’nın tempolu kalkınmasında büyük bir itki yarattı.

Türkiye’de, Cumhuriyet’in ilk yıllarında, laik/bilimsel eğitimin önemi kavranarak, eğitim sisteminde büyük dönüşümler gerçekleştirildi… Arkaik kurumlar tasfiye edildi, bilimin ve aklın rehberliğinde eğitim sistemi yeniden düzenledi. Öğretim ve eğitime milli ve laik bir karakter veren 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile öğretim ve eğitim birliği sağlandı, medreseler kaldırıldı. Bu dönüşüm aydınlanma idealleri ve değerleri ile beslenen büyük bir dönüşümdü.

Ancak çok partili hayata geçişle birlikte Osmanlıdan bakiye kalan arkaik yapılar (olumlu iklimin etkisiyle) yeniden yeşerdi, karşı devrim ağlarını sinsice örmeye başladı. 1980 darbesi ve sonrasında uygulanan politikalar ise aydınlanmacı, laik eğitim sisteminin tabutuna çakılan son çiviydi o kadar…

Eğitim harcamaları OECD ortalamasının çok altında

Aydınlanmacı eğitim sisteminin tasfiyesine, kamusal eğitimin adım adım tasfiyesi eşlik etti. Türkiye’de öğrenci başına eğitim harcamaları OECD ortalamasının oldukça altında kaldı (bkz. Tablo).

Türkiye ilköğretimde öğrenci başına 2,577 dolar harcarken, Güney Kore 7,395 dolar, İsrail 6,931 dolar ve ABD 11,030 dolar harcamış. OECD ortalaması ise 8,247 dolar olarak gerçekleşmiş. Yani Türkiye’de ilköğretimde öğrenci başına eğitim harcaması OECD ortalamasından 5,670 dolar daha düşük.

Tablo: Seçilmiş Ülkelerde ve OECD’de Öğrenci Başına Eğitim Harcaması (ABD $, SAGP)

Kaynak: OECD, Education at a Glance 2015. SAGP: Satın Alma Gücü Paritesi’ne göre.

Öğrenci başına eğitim harcamasındaki en dramatik gelişme yüksek öğretimde gerçekleşmiş. Türkiye yüksek öğretimde öğrenci başına 7,779 dolar eğitim harcaması yaparken, OECD ortalaması 15,028 dolar. Başka bir ifadeyle, Türkiye’de yüksek öğretim seviyesinde öğrenci başına harcama OECD ortalamasından 7,249 dolar daha düşük gerçekleşmiş.

Türkiye’nin yüksek öğretimde öğrenci başına eğitim harcaması OECD ortalamasının ancak %51.8’i kadar.

Türkiye’de öğrenci başına yapılan eğitim harcamaları ile birlikte, ulusal gelirden eğitime ayrılan kaynaklar da son derece yetersiz (bkz. grafik). Türkiye ulusal gelirinin ancak %3.8’ini eğitime ayırırken, Güney Kore ve İsrail %6’sını, ABD %6.4’ünü ayırmış. OECD ortalaması ise Türkiye’den 1.4 puan daha fazla gerçekleşmiş.

Kısaca, bir yandan eğitim politikalarında yaşanan dönüşüm, diğer yandan eğitime ayrılan kaynakların son derece yetersiz kalması Türkiye’nin nasıl bir açmazla karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Yeniden bilimsel, aydınlanmacı ve kamu yararını gözeten bir eğitim politikasına dönmeden, Türkiye’nin teknolojide/kalkınmada sıçrama gerçekleştirmesini beklemek ise ham hayal…

Grafik: Türkiye ve Seçilmiş Ülkelerde Eğitim Harcamaları/GSYH (%)

Bayram Ali Eşiyok