Görece ‘önemsiz’

Tevfik Uyar
Görece ‘önemsiz’

Carl Sagan, Voyager 1'in çektiği fotoğraf üstüne verdiği o meşhur 'Soluk Mavi Nokta' söylevinde gökbilimin tevazu sağlayan bir deneyim olduğunu belirtir. Nedeni ilk bakışta çok belli, çok anlaşılırmış gibi görünür. Neticede geçmişiyle, geleceğiyle, önem verdiğimiz her şey, bir mesafeden bakıldığında küçücük bir noktadan ibarettir.

Bizlere;

...Çok büyük bir zaman ölçeğinin küçücük bir zerresinde,
......kocaman bir evrenin ancak nokta ile tanımlayacağımız bir konumunda,
.........yaşamış ve yaşayacak olan milyarlarca insanın, sayılamayacak kadar türün ve bunların nüfusunun içerisindeki tek bir birey olduğumuzu hatırlatan herhangi bir şeyin,


önemsizliğimizi alçak gönüllülükle kabul etmemiz için esaslı bir neden sağlayacağını varsayabiliriz.

Bu manzara karşısında kayıtsız kalmak, -en azından o dönemde, bu manzarayı ilk kez görenler için- ne kadar da imkânsız olmalıydı... Yeteri kadar uzağa gidildiğinde, Dünya da her şey gibi küçülüyordu işte. Müstesna bir durumu yoktu, üzerinde yaşadığımız tek gezegenin.

Kimi zaman bir terapi aracı olarak kullanıyorum ben bu 'uzaklaştıkça küçülme' ve göreli büyüklük prensibini. Çok sıkıldığım bir anda, çok daha geniş bir zaman ölçeğinin, özelliksiz bir konumunda bulunan, varlığı beni tanıyanların zihniyle sınırlanmış herhangi biri olduğumu bilmek işe yarıyor diyebilirim. Hep ciddi ciddi bilgiler aktardığımız, yorumlar yaptığımız yazılar yazacak değiliz ya? Bu kez de size bir "huzur" taktiği vereyim naçizane... Zira epey ihtiyacımız oluyor şu günlerde.

Jüpiter (NASA Juno Görevi)

Mesela çok sıkıntılı olduğunuz zamanlarda, yıldızının çevresinde dönüp duran gezegenleri düşünün. Mesela bir Jüpiter'i düşünün. Üzerindeki o harikulâde göz ile kayıtsızca, kendi ekseni etrafında dönüyor. Yakındaki bir uzay gemisinden ona baktığınızı, ekranı doldurduğunu canlandırın gözünüzün önünde. Veyahut o güzel halkasıyla Satürn'ü bir düşünün. Gözünüzün aldığı tüm yıldızları hayal edin. Bünyelerindeki o korkunç şiddetli patlamalara karşın, nasıl da parlak ve berrak, yine bir o kadar sessiz... Kimbilir hangi galaksinin, hangi yıldızının etrafında dönen nice kuyrukluyıldızlar... Yüzeyi göktaşlarında dövüşen, bizlerce henüz hiç bilinmedik gezegenler. Hepsi bir sessizlikten zihnimize uzanıyorlar.

O kadar uzağa gitmek istemeyebilirsiniz. Dünya üzerinde şu an kimsenin nazarında olmayan okyanus manzaraları var. Uçsuz bucaksız uzanan o maviliğin üzerine yağmur yağıyor bir yerlerde. Bu kez tahayyülünüzde canlandırdığınız bir sesi de olmalı üstelik. Ayak basılmamış adaların, insan eli değmemiş ormanları için de düşünün bunu. Ne kadar uzak, ne kadar ıssızsa, ne kadar insandan ayıklanmışsa bu görüntü, o kadar rahatlatır kanımca...

Belki uzay istasyonunun altındaki kameradan dünyayı canlı izlemek bu etkiyi sağlayabilir.

Velhasıl, önemsiz hissettikçe daha rahat hissetmek bildiğimiz, alışageldiğimiz oyunun içerisindeki yaman bir çelişki, ama aynı zamanda bu büyüklük ilişkilerinin 'sosyal olandan' daha geri planda kaldığının bir göstergesi bana göre.

Ürettiğimiz, ortaya çıkardığımız sosyal değerler, zihinlerimizin inşa ettiği ve fakat geri dönüp yine boyundurukları altına girdiği tüm kavramlar ve değerler, çoğu zaman adalardan, okyanuslardan, Dünya'dan, Satürn'den, Jüpiter'den, Kuyrukluyıldız ve yıldızlardan, galaksilerden büyük gelir bizlere. Gururumuz ve kibrimizin patlaması karşısında, hiçbir 'büyük patlama' daha büyük olamaz. Bu gurur ve kibire kimi zaman neler neler kurban edilir ve farkında olunmaz.

Oysa kainatın neresine giderseniz gidin, doğanın işleyişi hiç değişmezken, sahip olduğumuz değerler, köyden köye, ve hatta sokaktan sokağa bile farklılık gösterebilir.

İşte gökbilimin o tevazu kazandıran deneyiminin karşısında direnen, insanın ihtirasının kendisidir. Öte yandan, ironiktir ama, bize varlığımızın görece önemsizliğini anlatan o fotoğrafın alt etmeye çalıştığı ihtiras, aynı zamanda Voyager 1'i o mesafeye gönderebilmek için de gereklidir.

İçinden çıkmak zor... Ama en azından huzur bulmak için, 'düşünmeye' devam edebiliriz.

Herkese hayırlı günler dilerim.

Tevfik Uyar / @tevfik_uyar

 

Tevfik Uyar

İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak Mühendisliği bölümünden mezun olmuştur. Yüksek Lisans ve Doktora derecelerini İstanbul Kültür Üniversitesi İşletme Yönetimi Anabilimdalı'ndan almıştır. Çalışmaları risk algısı, belirsizlik altında karar verme ve emniyet yönetimi üzerinedir. Açık Bilim'in kurucusu, Yalansavar editörü ve Herkese Bilim Teknoloji Dergisi yayın kurulu üyesi olan Uyar, "Astrolojinin Bilimle İmtihanı", "Safsatalar: Aklın Kırk Haramisi" gibi popüler bilim kitaplarının, “Tek Kişilik Firar”, “Kızıl Sürgün” gibi bilimkurgu eserlerin yazarı, "İrrasyonel", “Yalancılar ve Sahtekarlar Ansiklopedisi”, "Başkalarının Aklı" gibi kitapların çevirmenidir.