Bakteriler direnç kazanıyor, antibiyotiğin etkisi azalıyor!

Öne Çıkanlar Sağlık

Koç Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Önder Ergönül’e antibiyotik direncinin ne olduğunu ve bugün ülkemizde ve dünyada ne gibi bir tehdit oluşturduğunu sorduk.

Antibiyotik direncini nasıl tanımlıyoruz?

Tarih boyunca bakterilere bağlı ölümler dünyanın en önemli sağlık sorunlarının başında geliyordu. Örneğin, antibiyotiklerin keşfinden önce zatürreden ölüm oranı %50 kadardı. Zatürre olan iki kişiden biri hayatını kaybediyordu. Penisilinlerin keşfiyle büyük bir devrim yaşandı ve ilk kez bilimsel yöntemlerle üretilmiş olan bir molekül sayesinde mikroorganizmaların yok edilmesi sağlandı.


Bu sayede, artık enfeksiyonların tarihe karıştıkları düşünüldü ve tüm dünyada bir iyimserlik dönemi başladı. Ancak bu iyimserlik dönemi uzun sürmedi. Bir kaç yıl sonra, bakteriler penisiline karşı direnç geliştirdiler. İnsanlığın geliştirmiş olduğu antibiyotiklere karşı bakteriler boş durmadılar ve antibiyotikleri etkisizleştiren evrimsel bir dönüşüm yaşadılar. Daha sonra geliştirilen antibiyotiklere de, kullanılmalarından kısa süre sonra yine direnç gelişimi söz konusu oldu.

Sonuç olarak, antibiyotik direnci, bakterilerin bu ilaçları etkisizleştirmesidir.

Günümüzde antibiyotiklere direnç kazanan en tehlikeli bakteriler hangisi? Bugün en fazla hasta kaybına yol açan hangisi? Panik yapmalı mıyız?

En tehlikeli bakteriler ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye değişebilmektedir. Durumun en kötü olduğu yer, ülkemizin, Yunanistan ve İtalya’nın da içinde olduğu Güney Avrupa ülkeleridir. Durum son derece ciddidir, bu nedenle küresel tehdit olarak tanımlanmaktadır. Bazı bakteriler öylesine dirençli ki, artık hiç bir antibiyotik etki etmiyor.

Mantarlar, parazitler ve virüsler de direnç kazanıyor mu?

Elbette, parazitler ve virüslere karşı da direnç gelişebiliyor. O nedenle antibiyotik yerine parazitler, virüsler ve mantarları da kapsayacak şekilde “antimikrobiyal” dirençten söz ediyoruz. Virüslerde ve mantarlarda direnç gelişimi önemli bir sorun olmaya başladı. Öyle ki, HIV direnci pek çok ülkede önemli bir sorun oldu ve HIV’e karşı ilaçlar etkisiz kalmaya başladı. Bu nedenle tıpkı bakterilerde olduğu gibi, HIV içinde ilaçların direnç ve duyarlılık testleri yapılmaktadır.

Direnç kazanmak için bakterilerin fizyolojisinde ne gibi değişiklikler ortaya çıkıyor?

Bakteriler antibiyotiklerin baskısı altında evrime uğruyorlar, yani değişiyorlar. Her bir antibiyotiğin etki mekanizması farklı olduğu için, fizyolojilerindeki değişiklikler de farklı oluyor. Bu farklı mekanizmalar, enzim üreterek antibiyotik molekülünü parçalamak, antibiyotiğin hücre içine geçişini azaltmak, hücre içine girenleri dışarı atmak ya da etki ettiği yeri değişikliğe uğratmaktır.

Bakterilerin direnç kazanmasının bedeli nedir? Başka bir deyişle bakteriler direnç kazanmak için ne kadar enerji harcıyor? Bu bakterileri zayıflatmaz mı?

Bakteriler değişim için enerji harcasalar da, türlerinin devamını sağlamayı kazanıyorlar. Bu değişimi yapmak zorundalar, eğer yapamazlarsa yok olacaklar. Bakteri açısından bakarsak, bir varoluş mücadelesi veriyorlar.

Genel kanı insanların ilaçlara direnç kazandığı yönünde. Oysa mikroplar ilaçlara direnç kazanıyor. İnsanlar bu yanlış kanının etkisi ile ilaçları doğru kullanmıyor olabilirler mi?

Elbette, mikroplar direnç kazanıyorlar. Mikropların bulaştığı ve hastalık yaptığı kişilerin kullandığı antibiyotikler de etkili olamıyorlar. Bu durumda ağır faturayı hasta olan kişiler ödüyorlar.

Journal of Antimicrobial Chemotherapy isimli dergide yayımlanan bir makalede antibiyotik kullanan kişilerin 2/3'ünün aslında antibiyotiklere gerçekten gereksinimi olmadığı belirtiliyor. Doktorlar niçin bu kadar fazla sayıda hastaya antibiyotik öneriyor? Bu bir risk değerlendirmesi sonucu mu?

Antibiyotikler çoğu kez gereksiz yere kullanılıyor. Çünkü toplumda yaygın olan enfeksiyonların çoğunda etkenler bakteriler değil, virüsler. Antibiyotiklerin virüslere karşı hiç bir etkisi yok. Örneğin üst solunum yolu enfeksiyonlarında en yaygın etkenler rhino virus (soğuk algınlığı virüsü) ya da influenza’dır (grip) ve antibiyotikler etki etmezler. Ancak, bazen hastaların talepleri ve bazen de hekimlerin kararlı ve özenli davranmamaları sonucunda boş yere antibiyotik yazılabiliyor.

Antibiyotik kullanımı nasıl düşürülebilir? Bakteriyal enfeksiyonun olup olmadığı veya varsa hangi tip bakteri olduğu hızlı ve kolay bir şekilde nasıl saptanabilir? Bu konuda çalışmalar var mı? Hazır kitler gibi....

Bu konuda çok çalışmalar var. Hızlı tanı kitleri önemli. Enfeksiyonun viral mi yoksa bakteriyel mi olduğu kısa sürede anlaşılabilirse, o zaman viral enfeksiyonlar için gereksiz yere antibiyotik kullanılmaz. Bu alanda son yıllarda DNA veya RNA saptanmasına yönelik hızlı ve kapsamlı tanı kitleri kullanılıyor. Bugünlerde biraz pahalı olsalar da, zamanla alternatiflerin üretilmesiyle ucuzlayacaklardır.

Hızlı tanı kitleri kullanılamıyorsa, yine de temel testlerden tam kan sayımı, C reaktif protein gibi testler yapılarak daha objektif kararlar almak mümkün. Hekimlerin tanı koyarken karar alma süreçlerini gözden geçirmeleri gerekiyor. Tıp fakültelerinden başlayarak her aşamada hekimlerin eğitimi çok önemli.

Eti yenen hayvanlara verilen antibiyotikler insanlarda direnci artırıyor mu?

Evet. Antibiyotikler sadece insanlar için kullanılmıyor. Hayvanların gelişimini hızlandırmak için antibiyotikler büyüme hormonu gibi kullanılıyorlar.

Yeni antibiyotiklerin üretimine niçin daha fazla yatırım yapılmıyor? İlaç şirketlerinin yeni ilaçlar geliştirmeleri için nasıl teşvik edilebilir?

Bakterilerin neden oldukları enfeksiyon hastalıkları genellikle akut seyirlidirler, yani kısa sürelidirler. Oysa enfeksiyon hastalıkları dışında, kanserler, romatizmal hastalıkları ve kalp hastalıkları gibi hastalıklar kroniktirler, ömür boyu sürebilirler. Bu nedenle çok daha büyük bir pazar payına sahiptirler. Ayrıca kanser hastaları çaresizlikten dolayı, mucize gibi sunulan ilaçlara daha çok para ödemeye hazır bir psikoloji de olabiliyorlar. İlaç şirketleri, ancak merkezi sağlık otoriteleri tarafından antibiyotik üretimine teşvik edilebilirler. Son yıllarda araştırma merkezlerinin bir araya gelerek antibiyotik üretmek üzere konsorsiyum oluşturduklarını görüyoruz.

Bakteriyel enfeksiyonların tedavisinde antibiyotiklere alternatif oluşturacak başka yöntemler var mı? Örneğin bağırsaklardaki bakterileri güçlendirmek işe yarıyor mu?

Antibiyotiklere direnç gelişmesi nedeniyle aşıların kullanımı önem kazanmaktadır. Aslında pek çok enfeksiyon hastalığına karşı aşı üretilebilir. Son zamanlarda yaygınlaşan zatürre aşıları bu konuda örnek olarak gösterilebilir. Zatürre aşılarının kullanımı sayesinde, zatürre hastalarının sayısı ve zatürreye bağlı ölümler azalmıştır.