Toplum değişim ve çağdaşlaşma için gereken güce sahip…

Doğan Kuban
Toplum değişim ve çağdaşlaşma için gereken güce sahip…

Biz toplumdan, sınıflarından, halktan söz ettiğimiz zaman, karşımızda hiç tanımadığımız insan karakterleri, ilişkiler yahut da soyutladığımız tipler çıkar ve bunlar da zaman içinde yer değiştirip köyden kente, ırgatlıktan inşaat işçiliğine girerek kendileri hakkında var olduğunu sandığımız sınıfsal niteliklerin hiç birine sahip olmadan sınıf değiştirirler.

Fakat bu sınıf değiştirmenin hesabını kimse tutamaz. Aynı gazeteyi okuyanlar bir sınıf oluşturmaz. Aslında bir sınıfı oluşturan kişilerin niteliklerinin homojen olduğunu bugünkü ortamda söylemek olanaksız olmasa bile doğru olmayabilir. Okumuş okumamış, Batılılaşmış Batılılaşmamış, çağdaşlaşmış çağdaşlaşmamış gibi sınıflamalar gerçekte hiçbir doğruyu ifade etmez.

Bunun günümüzdeki nedeni, insanların ülkenin herhangi bir köşesinde içine girdikleri toplum grubunun ortak davranışları içinde şekillenmesidir. Bugün homojen bir sınıf yapısının yahut bir ideolojinin, herhangi bir vatandaşın davranışlarını yönlendirdiğini sanmak, bir yanılmadır. Bu toplumsal dejenerasyon aslında iletişim ve ulaşım dünyasının, toplumları dünyanın bütün köşelerine taşıma, buluşturma yerine, güçlü bir bölme, ayrıştırma etkisi yapmasından kaynaklanır.


Bu evrensel iletişimin yarattığı enformasyon salatası içinde, sınıfsal, genelde uluslararası denebilecek tavırlar oluşabilir. Fakat televizyonda bir diktatörün propagandası uluslararası bütün söylemleri bastırır. Bu olgu ülkenin kişilerinin gerçek bir sınıf oluşturduğunun işareti değildir. Gerçekten de köy kökenli oldukları halde davranışları ve inançları birbirine benzemeyen sayısız insan var ve büyük bir olasılıkla aynı mahalle ve apartman da oturanlar bile birbirleriyle bir sınıf tanımı oluşturmaz. Bu açıdan Türk toplumuna homojen bir toplum diyemeyiz ve politik kararlar gerektiği zaman bunların davranışlarını kestirme olanağı yoktur.

Her gün yeniden kurulan masa

Aynı caddede yürürken karşılaştığımız sayısız insan, ne yaşam davranışları ne politik ideolojileri ne de gelecek için geliştirdikleri programlar açısından birbiriyle örtüşen karakterler değildir. Türkiye’deki bir çok sosyal olaylarda bu yokluğun kaburgasız bir toplum yarattığını görüyoruz. Bu, ülkede geleceğin tanımlanması ve programlanması için herhangi bir pozitif ve sürekli örgütlenme yapılmasına engel oluyor. Devlet kendi kararını 2 gün sonra bozuyor. Okullar, öğretim ve eğitim kurumları kendi içinde tutarlı ve sürekli programlar gerçekleştiremiyorlar. Yasalar, ilkeler, sorumlular yemek masasını temizler gibi (Eğer yemek masasını bir örgütlenme olarak görürsek…) her gün yeniden kuruluyor.

Bu durum toplumun yaşamını da etkiliyor. Gelişmiş ülkelerde daha açık ve seçik tanımlanan sorumluluklar ve davranışlar Türkiye’de aynı süreklilik ve homojenliği göstermez. Bu tablo ülke boyutunda yaygındır. Bu nedenle formel ilişkiler hiç umulmadık sonuçlara varır. Buna yetersizlik, kızgınlık ve taraf tutmanın yarattığı kargaşa da diyebiliriz. Tavuk kümesi gibi insan toplulukları da birbirinden habersiz milyonların çarpıştığı yahut birbirinin yolunu kestiği eylemlerle doludur. Bunlar gazetelere cinayet, yalan, kaza şeklinde geçer.

Kaos çözülemez boyutlarda mı?

Bu yorumlar ilk bakışta hepimizin bildiğini sandığı bir yaşamı anlatır, fakat bu kargaşanın bu kadar yaygın olduğunu bildiğimiz halde bunu düzeltme gücümüz yoktur. O zaman kaos çözülmez boyutlara ulaştı mı diye düşünmek zorundayız.

Sevgili okuyucular; sorunlar yurt dışından örnek alınarak çözülemez. Bu ülkede batıdan ithal edilmiş herhangi bir örgütlenme sistemi kullanılamaz.

Teknoloji, otomobil kullanmamıza yardım eder, fakat trafik kargaşasına, kazaların on kat fazla olmasına engel olamaz. Ülkenin içine düştüğü çukurdan çıkmasını sağlayacak olan sınıf ya da gruplar, aktif olarak bu yenileşmeye ön ayak olmak zorundadırlar.

Buradaki amaç dünyaya köle olmamak için batının çağdaşlık dediği, teknoloji ve bilimi içeren düzeye ulaşmaktır. Bu bağlamda dünya ile ortak çağdaşlaşma yolları arayan, dünya ile uyum içinde yaşamak isteyen, modası geçmiş politik iddiaları olmayan, geçmişin baskılarından uzaklaşmış yeni sınıfları bulup çıkarmamız ve onların da Türkiye’yi yeni bir yapılanmaya götürmesi gerekir.

Kim bu yeni sınıf?

Bu sınıf, eski Cumhuriyet’in tanımladığı okumuş sınıf değildir. İstanbul’un yeni sakinleri gibi gördüklerinden etkilenen fakat yeni dünya ile ilişkilerini kuramamış yarı köylü vatandaşlar da değildir. Yeni aşamanın motoru çağdaş dünyayı hiç yadırgamayan, din ve evlilik gibi geleneksel hükümler peşinde koşmayan, günümüzün koşullarına itiraz etmeden katılan ve olasılıkla yukarıda belirttiğim gibi çağdaş dünyayı olduğu gibi kabul eden bir toplum grubudur.

Başka bir deyişle burada sözü edilen toplum kesimini solcu terimlerle, demokratik terimlerle, tarihsel terimlerle tanımlamayacağız. Bu kesim, benim bir makalemde “kaya” sınıfı dediğim milyonları temsil eden fakat bu kurumsal yapı ile ilgili olarak geçmişten gelen hiçbir tanımın temsilcisi olmayan, bu değişmenin kuramsal, eskiden kalmış, örneğin: “Demokrasi ve Diktatörlük” gibi kavramlara aşina olmayan bir çalışanlar kesimi olduğunu saptıyoruz. Bu kesimin çağdaş dünyaya bir itirazları olmadığı gibi tarihe dönmek gibi bir amaçları da yoktur. Bu kesim modası geçmiş jargonlarla tarif edilemeyen, dinamik ve bütün yeniliklere açık bir insan grubudur. Bugünkü kargaşadan kurtulmanın tek yolu bu kesimin çağdaşın ortağı olarak bilinçlenmesini sağlamaktır.

Sevgili okuyucular; bundan evvelki yazılarımda tanımlamaya çalıştığım insan grubu olasılıkla spontane olarak çağdaşın ortağı olmak üzere hazırdır. Fakat bu bilincin yayılması için de entelektüel bir çaba gerekmektedir.

Milyonluk insan grubu

Bu söylediklerimi özetlemek istersek: Türkiye’de neredeyse yüzyıllık gelişmenin ürettiği kargaşayı temizleyip Cumhuriyet’i devam ettirecek dinamizm ve potansiyel, şimdiye kadar kimliksiz yaşamış milyonların ufak bir hamlesiyle yeni bir aşamaya taşınabilir.

Bu desteksiz gibi görülen gözlemlerin, dünyadan örnekler getirerek yeni argümanlarla güçlendirilmesi gerekmez. Çünkü bu olaylar modası geçmiş yönetim kavramlarına dayanarak gerçekleşmeyecektir.

“Kaya” sınıfı dediğim olgu milyonluk insan gruplarını içeriyor. Bu büyük ve belki de bizim burada tartıştığımız konular üzerinde fazla bilinçli olmayan toplum kesimi bilinçlendiği zaman, zaten çağdaş dünyanın ortağı olacaktır. Bu bilinçlenme devlet örgütlerinin, partilerin ya da derneklerin yardımıyla gerçekleşmeyecektir. Halkın yaratıcı birikimi olarak, olasılıkla fazla örgütlenmeden Türkiye’nin çağdaşlaşma programını yürürlüğe koyacak, yarı uyuyan bir tarihi ve toplumsal iradeyi oluşturacaktır. “Kaya” sınıfının gücü, kendisini geçmiş politikalara göre yönlendiren etkinlik merkezlerine uzak oluşu, toplumun Batılılaşma isteğinin ilk şekillendiği tarihten başlayarak, Cumhuriyet ile sonlanan irade gösterisinin doğal devamı olmasından kaynaklanmaktadır.

Bu gücün, çağdaşlık konusunu daha bilinçli hale getirmesi için uygar ve çağdaş kişilerin yardımcı olması gerekmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken, geçmiş sistemlerin sözlüğünü unutarak, yeni iradenin amacını aydınlatmak olmalıdır.

Doğan Kuban

Bu yazı HBT'nin 87. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban