Bedensizleşme

Tanol Türkoğlu
Bedensizleşme

Dijitalleşme bedensizleştiriyor. Sadece insanı değil, dijitalleşen her şeyi. Örneğin gazeteyi!

Dijitalleşip internetten erişilebilir hale geldi. Bilgisayardan, tabletten, akıllı telefondan haberlere, köşe yazılarına erişebiliyoruz. Peki, bu eriştiğimiz şey gazete mi?

Eskiden gazete hem lojistik hem de semantik bir kimliğe sahipti. Lojistiği kağıt sağlarken semantik kısmı haber, yorum, makale ve görsellerdi. O kâğıdın üstüne basılan. Ancak gazete denildiğinde bu ikisinin sembiyotik hali tek bir “nesne” olarak değerlendirildiğinden, gazete denilen şeyi kâğıt ve haber diye iki parça olarak ele almak akla gelmezdi.


Dijitalleşme kâğıdı gereksiz hale getirdi. Bu da problemin yanlış isimlendirilmesine neden oldu: Gazete öldü mü, ölüyor mu, ölecek mi? Internet gazeteyi ortadan kaldıracak mı? Cevap hem evet hem hayır. Evet, çünkü bugüne dek “gazete” olarak bilinen o “kombin” artık gerekli değil; kâğıt olmadan da “gazete” olur. Hayır, çünkü bireyin habere, medyaya gereksinimi devam ediyor, edecek.

Bu karmaşayı yaratan şey dijitalleşmenin bedensizleştirici bir özelliğe sahip olması.

Dijitalleşme ile gelen yeni paradigma keşke gazete örneğindeki gibi et ile tırnağı tek bir şey olarak görme alışkanlığının değişmesi ile sınırlı kalabilse. Aynı durum bireyin kendisi için de geçerli. Yani elektronik bir cihazın başına geçip internete erişen birey, bedenini unutuyor, bedensizleşiyor. Hem fizyolojik hem de psiko-sosyal anlamda.

Fizyolojik olarak unutuyor, saatlerce internetten çıkmadan vakit geçirebiliyor. Vücudunun fiziksel gereksinimlerini sağlıklı bir şekilde karşılayamaz hale geliyor. Psiko-sosyal olarak unutuyor, bir toplum içinde, o toplumun bir parçası olarak yaşayan bir birey olarak yerine getirmesi gereken sorumluluklardan sıyrıldığını, adeta onlardan münezzeh olduğunu düşünmeye başlıyor; buna göre (daha vahşi) tepkiler veriyor.

Bu ikinci boyuttaki dönüşüm, kendisini en çok başkalarına reaksiyon gösterirken gösteriyor. Sosyal medyadan önce bile bu durum ilk(s)el olarak vardı. E-posta veya sohbet iletişiminde büyük harfle veya kalın harflerle cevap yazmak, bir tür “dijital bağırma” anlamına geldiği halde pek fazla önem verilmezdi.

Bu dijital bağırma hali sosyal medyada yerini nefret söylemine bırakıyor. Birey o an içinden nasıl tepki vermek geliyorsa, bunun toplumsal etkilerini dikkate alma gereği duymadan, o şekilde tepki veriyor. Fiziksel olarak yüzlerce kişinin önünde duruyor olmaması sanki o mesajın yüzlerce kişi tarafından okunmayacağı anlamına gelecekmiş gibi.

House of Cards dizisindeki genç kadın gazetecinin, yöneticisi tarafından sözel mobbinge uğradığında yaptığı yorum bu konuyu çok güzel ifade ediyor: Dijital çağda birisiyle diyalog halindeysen bunun tüm dünya ile diyalog halinde olduğun anlamına geldiğini bilmelisin. Fiziksel veya sanal, diyalog gerçekleşirken orada sanki tüm internet varmış gibi konuşmak, tepki vermek gerekir. Neden?

Çünkü diyalog esnasında iki kişi bile olsa, onlardan bir tanesinin o diyaloğu (o an veya daha sonra) internette paylaşması, tüm internetin o diyaloğa müdahil olmasına neden olur. Elbette ki müdahil olacakların tepkileri farklı farklı olacaktır. Ancak şurası bir gerçek ki o diyalog perde arkasında, iki kişi arasında olmaktan çıkıp kamusal alana taşınmış olacaktır.

İşin boyutu burada yazılandan, tahmin edilenden çok daha derin. Dijitalleşmenin bedeni gereksiz hale getirmesi insanlık tarihinde çok dramatik değişikliklere neden olabilir.

Tanol Türkoğlu / [email protected]

Tanol Türkoglu