Bilişsel kısa yollar ve politik seçmenler

Özlem Kayım Yıldız
Bilişsel kısa yollar ve politik seçmenler

İnsan sezgisel düşünmeye yatkın bir türdür; sıklıkla zihninin kısa yolları ile hızlı ve etkili biçimde sonuca ulaşmaya meyillidir. Evrim sürecinde edinilmiş bu düşünme şekli zaman zaman doğru yanıtları bulmayı sağlasa da önemli bir yan etkiye sahiptir: Bilişsel yanlılıklara.

İnsanın mükemmel bir biçimde akılcı davranmadığının, türünün içsel bir özelliği olarak zihinsel yanlılıklara sahip olduğunun ve elle tutulur, gözle görülür, “uzayda kütlesi ile yer kaplayan” bir somut gerçeğin olmadığı hallerde, karar verme sürecinde bu yanlılıklara sıklıkla başvurduğunun farkında olmak gerekli. İnsanın bilişsel yanlılıkları politik seçimler yaparken de devreye girer; politikacılar, en azından bir kısmı da bu yanlılıkların farkındadır ve kampanyalarını buna göre şekillendirir. Sıklıkla küçümseyici bir tavırla “ideolojik körlük” olarak ifade edilen bu yanlılıkların farkında olmak önemlidir, çünkü zekâ ya da eğitim düzeyinden bağımsız olarak hemen her insanda bunlardan en az birinin olması kuvvetle olasıdır.

Doğrulama yanlılığı


Politik seçimleri etkileyen bilişsel yanlılıklardan muhtemelen en önemlisi doğrulama yanlılığıdır: İnsan, mevcut inançlarıyla uyumlu bilgiyi arar, bulur ve ona inanır. Bu bilişsel katılık, sahip olunan inançla zıt kanıtlarla karşılaşıldığında bile sürdürülür ve asgari görüş birliği gerektiren karmaşık toplumsal sorunların çözümünü olanaksız hale getirir.

İlginç biçimde, bilişsel katılığı olan kişilere aksi yönde kanıtlar sunulması, sahip olunan inançların zayıflamasına değil, tam tersine, güçlenmesine neden olabilir (https://doi.org/10.1007/s11109-019-09526-z).

Kritik karar verme süreçlerini etkileyen bilişsel yanlılıklardan biri de bulunabilirlik/ulaşılabilirlik yanlılığıdır. Buna göre, akla ilk olarak gelen doğrudur. Medya aracılığıyla geniş halk kitlelerine ulaşım ve doğruluğu tartışmalı hatta açıkça yanlış da olsa belirli mesajları tekrar tekrar vermek bu yanlılığı besler: “Televizyonda defalarca söylendi, demek ki doğru”. Salt maruz kalma etkisi, aşinalık (the mere exposure effect) ile tekrarlayıcı biçimde maruz kaldığımız uyaranı bilinçsiz biçimde doğru saymaya ve tercih etmeye başlarız.

İyimserlik yanılgısı

Hale etkisi (the halo effect), kişileri, partileri, şirketleri, organizasyonları sınırlı özelliklerine göre değerlendirerek olumlu önyargılara varmaktır. Kuşkusuz bu genelleyici ön kabul, kişinin önceden sahip olduğu ideolojiyle ilişkilidir. Örneğin, belirli bir dünya görüşüne, etnisiteye, dini inanca ya da dış görünüş özelliklerine sahip olan birinin, salt bu özelliklere dayalı olarak iyi bir lider olacağına inanmak gibi.

Boynuz etkisi (the horn effect) ise hale etkisinin tam tersidir; sınırlı özellikler ile bütün hakkında olumsuz yargılara varılmasını sağlar. Hale etkisine benzer biçimde sahip olunan ideoloji, dünya görüşü ve inançlarla ilişkilidir.

Politik kararlar verirken sıklıkla düşülen yanılgılardan biri de iyimserlik yanılgısıdır: Kötü olaylar hep başkasının başına gelir. “Durum ne kadar kötüye gitmekte olursa olsun bu kötülük beni ele geçiremez.”

Aşırı iyimserliğin bireysel kötü sonuçları da olmakla birlikte kitlesel iyimserlik yanılgısı, büyük ekonomik buhranlardan iklim felaketine bir dizi büyük felaketten sorumludur. Bilişsel katılığın tezahürlerinden bir diğeri olan demirleme eğilimi (anchoring bias), ilk edinilen bilginin daima doğru kabul etmek ve sonradan edinilen tüm bilgileri değersiz saymaktır.

Çerçeveleme etkisi (framing effect), bir görüşe, bize sunulduğu şekliyle (pozitif ya da negatif) inanma eğilimimizi ifade eder.

Örneğin, nüfus artışı nedeniyle işsiz sayısının arttığını ve işsizlik oranının ise azaldığını düşünelim. Yapılan iki haberden birinin başlığının “İşsiz sayısı rekor seviyelere ulaştı” diğerinin ise “İşsizlik oranında yüz güldürücü düşüş” olduğunu varsayalım. Her iki bilgi de doğru olmakla birlikte haberlerin biri negatif, diğeri pozitif bir algı yaratır ve sayılardan ve oranlardan çok bu algıya kapılırız.

Bir sonraki yazımda politik karar verme süreçlerinde sıklıkla başvurulan diğer bilişsel yanlılıklardan ve bunlarla nasıl baş edilebileceğinden bahsedeceğim.

Özlem Kayım Yıldız

*Bu yazı, HBT Dergi 363. sayıda yayınlanmıştır.

Özlem Kayım Yıldız