Büyük Dilemma: Eğitim mi? İnşaat mı?

Bayram Ali Eşiyok
Büyük Dilemma: Eğitim mi? İnşaat mı?

Türkiye gibi sanayileşmeye geç katılan (late comer), henüz olgun ekonomi aşamasına geçememiş bir ülkede, teknolojide yetkinleşmeden inşaat ve finans odaklı büyüme ile ekonomik kalkınmayı sağlamak olası değil. Teknolojide yetkinleşmek ise bilim (eğitim) politikaları ile yakından ilgili.

Son yıllarda izlenen politikalar sonucunda kaynaklar eğitim, teknoloji ve imalat gibi ülkenin geleceğini yakından ilgilendiren üretken alanlarda değil, AVM, konut, altyapı gibi üretken olmayan inşaat sektöründe yoğunlaşmış durumda… İhaleler ve lüks konut projeleri ile yatırım eğilimi zayıf, ranta dayalı yeni zenginler yaratılıyor… Ekonomide yapısal değişimi sağlayacak üretken sektörler, piyasanın kısa erimli miyopik tercihlerine kurban edilerek ülkenin geleceği riske atılıyor.

Ekonominin içerisine sürüklendiği açmazın boyutlarını, eğitim ve inşaat sektörlerinin milli gelir (GSYH) içerisindeki paylarında (Grafik 1) izlemek mümkün. İnşaat sektörünün milli gelir içerisindeki payı %5’lerin üzerinde bir platoda gezinirken, eğitimin payı %2’lerde durağanlaşmış gözüküyor. Eğitim gibi stratejik sektörlerin başında gelen imalat sanayi sabit yatırımlarında da durağanlık söz konusu. Oysa bir ülkenin kalkınması imalat sanayine yapılacak tempolu sabit sermaye yatırımlar ile yakından ilgili.


Eğitimin ulusal gelirden aldığı payın aşınması ve kaynakların giderek inşaat ve finans gibi üretken olmayan sektörlerde yoğunlaşması, Türkiye ekonomisinin orta ve uzun dönemdeki büyüme performansını da olumsuz etkileyecek ögeler içeriyor. Spekülatif sermaye birikimini besleyen politikalar ile Türkiye’nin orta-gelir tuzağından kurtulması yakın gelecekte olası gözükmüyor.

Grafik 1: Eğitim ve inşaat sektörlerinin milli gelir içindeki payı (%)

Kaynak: TÜİK veri tabanından hareketle kendi hesaplamamız.

Diğer taraftan, Türkiye’nin ulusal gelirden (GSYH) eğitim harcamalarına ayırdığı kaynak (Grafik 2) OECD ortalamasının da altında. Türkiye’nin eğitime ayırdığı kaynak, eğitim sayesinde bilim ve teknolojide (B&T) önemli dönüşümler gerçekleştiren Güney Kore, İsrail ve ABD ile kıyaslanmayacak kadar düşük. Eğitime ayrılmayan kaynaklar inşaat gibi, finans üretken olmayan sektörlere kanalize edilerek ülkenin geleceği karartılıyor… Türkiye teknoloji üretemiyor, dış ticaret açıkları büyüyor, cari açık kronikleşiyor, ekonomide yapısal değişme sağlanamıyor.

Grafik 2: Eğitim harcamaları / GSYH (%)

Kaynak: OECD veri tabanı

Kısaca, inşaata ve spekülatif sermaye birikimine dayalı izlenen politikalar sonucunda, Türkiye’nin bırakınız Endüstri 4.0 olarak tanımlanan ve merkezinde kalifiye işgücünün yer aldığı 4.sanayi devriminin gereklerini yerine getirmeyi, mevcut beşeri sermaye yapısını da kaybetme riski bulunuyor. Ortalama 7,6 yıllık eğitim süresi ile bilim ve teknolojide sıçrama gerçekleştirmek ise ham hayal…

Bu çerçevede ilköğretimden yükseköğretime uzanacak köklü bir eğitim reformu şart.

Gerçekleştirilecek eğitim reformu ile her türlü hurafeden uzak, araştıran, düşünen, çözümleyen, sorgulayan, kısaca bilim ve aklın rehberliğinde her türlü bilgi ve teçhizatla donatılmış yeni bir kuşağın yaratılması hayat mayat meselesi. Eğitim sisteminde köklü dönüşümün gerçekleştirilmemesi durumunda giderek medreseleşen çağ dışı bir eğitim sistemi ile Türkiye’nin on bin dolara takılmış kişi başına gelirini aşması ve orta-gelir tuzağından kurtulması sadece bir fantezi olarak kalır o kadar.

Bayram Ali Eşiyok / [email protected]

Bayram Ali Eşiyok