Depremler… Bir millet sevgisi ve uygarlık sınavı!

Doğan Kuban
Depremler… Bir millet sevgisi ve uygarlık sınavı!

Bir deprem, bütün ülkeyi dize getirebilir. Türkiye, adına layık bir davranışta bulunacaksa bunun zamanı geldi ve geçiyor. Hazırlıklarını yapabilir ve yapması gerekir. Bu bir uygarlık sınavıdır.

Geçenlerde bir gün süren bir elektrik kesintisi oldu. Elektriğin bütün yaşamımızı kontrol ettiğini, aydınlanma, ısınma, gökdelenlerin asansörlerini, hastanelerin ameliyathanelerini, klimaları besleyenin elektrik olduğunu ve ufak bir arızanın bir günde ancak tamir edildiğini düşünerek, bir depremden sonra kesildiği zaman kent yaşamının nasıl krize gireceğini düşündüm ve küçük bir düşünce şoku geçirdim. İstanbul hiçbir büyük krizi atlatabilecek sağlam bir alt yapı sistemine sahip olmamıştır.

İnsan, geleceğini düşünen hayvandır. Düşünemiyorsa, hem gelecekten şüphe edebilirsiniz hem de insandan. İstanbul’un tarihi deprem dolu ve yıllardır büyük bir deprem bekleniyor.


İnşaat, hem müteahhitlere, hem köylerden kentlere tırmanmış köylülere para getirir. Fakat ekonomiye pozitif katkıda bulunmaz. Oysa ülkede abartılı para kazanmanın tek yoludur.

Sel dolayısıyla Ordu karayolunun halini görünce daha depremi tatmamış, gökdelenlerin bir eli yağda bir eli balda olan müteahhitlerinin arasında yol yapanlar olup olmadığını düşündüm. Bir an mutsuz oldum.

Halk ne yapacak?

Sorun benim durumdan memnun olmam değil. Depremin yaratacağı sorunların hedefi olan halk. Bu, zamanı bilinmeyen kesin olasılığa karşı sistematik olarak devlet ve belediyeler tarafından gerekli plan ve kuralların özel programlarla halka iletilmesi gerekli.

İstanbul’un başına gelen afetlere karşı şimdiden halkın hazırlanması sağlanmalı. Bunlara değişik nitelikte eklenecek başka sorunlar var. Depremzedelerin yaşamını zehir edecekler. En başta TL ve Dolar paritesi bir ekonomik depremdir. Bir de bunlara iklim değişikliğinin neden olacağı susuzluğu ve kuraklığı da eklerseniz, cehennemi hayal edebilirsiniz.

Bugün Ordu’daki sel felaketi, yol yapan camgöz müttehitler ve cahil paragöz mühendis, mimarların halkın başına nasıl dertler açabileceklerini gösteriyor.

Bir sorumlu da çıkıp yeterli araştırma yapılmadan bu sahil yollarının deprem veya sel ile altlarının oyulabileceğini anlatmıyor, halkı uyarmıyor. Okumamış ve okumayan Türk halkı kendiliğinden tedbir alamaz. Kaldı ki bunu yapmak için parası da yok.

Eğer devlet kurumları halka değer veriyorlarsa, milyonlarca insanın bir depremden sonra aç, susuz, ışıksız, barınaksız, doktorsuz ve eczanesiz bırakmamak için onlara ne yapacaklarını depremden önce, anlatan bilgileri (tabii kendilerine de!) yazılı olarak iletilmeli. Kentin her bölgesinde bir deprem başvuru merkezi olmalı, belediyeler inşaat yapmadan önce vatandaşın yaşamını düşünmeleri gerektiğini artık öğrenmeliler.

Halkın felakete hazırlanması

Eğer Türkiye’nin içinde bulunduğu koşulları düşünürseniz, zaten pahalılıktan bütçesi daralmış milyonların, hiç olmazsa geleceklerini emniyet altına almaya başlamaları gerek. Şu anda İstanbul’da deprem nedeniyle doktor ve başka ihtiyacı olacak yüzbinlerce çocuk var. Başka bir deyişle, çocuğu olan milyonlarca insanın, çocuğunun emniyetinin devlet tarafından sağlandığını görmesi gerek. Duvarlara çiçek, yeni sahil yolları, kıyılara inşaattan önce, halkın yakında başına gelecek felaketlere hazır olması gerek.

Depremde insanların toplanabilecekleri açık alanların gerekli olduğu çok kez söylendi. Depremzedeleri, deprem anında karşılayacak istasyonlar gerek, bu istasyonlar ihtiyacı olanlara ekmek, ilaç gibi şeyleri de dağıtabilirler. Depremde bozulan yollar, geçitler, tarihi yapılar ya da yoğun yerleşme bölgelerinde bir takım yıkıntı ve çöplerin toplanması önemli bir sorundur. Sağlık bakımından bu önemli bir risktir.

Kesilecek elektrik ve su, sorunlara daha şimdiden tedbir alınmasını gerektiriyor. Bunu yapacak para belediyelerde olmayabilir. O zaman devlet buna hazır olmalıdır. Bunun şimdiden hazır olması gerek. Deprem her an gelebilir. Bu durum on binlerce insanın hayatına mal olabilir. Devlet bunu yapmak zorundadır.

Partilerin sorumlulukları

Peki bunları sağlamak için mevcut partilerin bir sorumlulukları yok mu? Partiler seçim alanlarında zar atıyorlar, toplanan halka söylenecek bir sözleri yok mu? Böyle sorunları sadece ben düşünmüyorum. Pek çok insan endişe içinde. Peki bu partililerin ya da tarafsızların söyleyecek bir lafı yok mu? Bunların ağzından deprem tehlikesine karşı bir kelime işittiniz mi? Bir İstanbul depremi on binlerce insanın yaşamını aldığı zaman, partiler yine oy pusulası kavgası mı yapacaklar?

Bizde demokrasi seçime indirgenmiş. Halka gelecek hakkında hiçbir bilgi verilmiyor. Ya da ara sıra sanayi, kent planlama, çevre koruma sorunları ortaya konuyor, fakat dile getirildiği zaman bunların toplumla olan sürekli ilişkisi kimsenin aklına gelmiyor.

Olası bir depreme karşı önlem alamayanlar dünyayı kavuran ikinci doğal tehlikeyi de hafife alıyorlar. İklim değişikliği henüz söylemlerine girmedi. Oysa şimdi tehlike altında olan bir kuzey yarımküre var. Bunu öncelikli düşünenlerin bilim insanları sonra hükümetler olması gerekir. Bunun da zamanı çoktan gelmiştir.

Hollanda hükümeti çok uzun yıllar önce deniz suyunun yüksekliğinin artması tehlikesi karşısında ülkeyi koruyan duvarların her yıl biraz daha yükseltilmesi için bir vergi koymuştu. Kısacası iklim değişikliği çok ciddi bir yaşam tehdidi oldu. İnsanların, çok yakın gelecekte sıcak ve kuraklığın pençesine ve umutsuz durumlara düşeceğini geçen yıllardan bu yana biliyoruz. Bugün bile görülmemiş sıcaklar var.

Bu durum benim gibi uzun yaşamış insanlar için sonun yakın veya bir iki yıl sonra olması açısından belki bir önem taşımaz. Ama toplum hep gençtir. Her şeyin onları düşünmesi ve onlar için yapılması, en az gelişmiş ülkede bile birinci sorumluluktur.

Bu bir uygarlık sınavıdır

Sevgili okurlar, Türkiye, adına layık bir davranışta bulunacaksa bunun zamanı geldi ve geçiyor. Yukarıda ana hatlarını söylediğim hazırlığı yapabilir ve yapması gerekir. Bu bir uygarlık sınavıdır.

İstanbul’u vuran bir deprem, bütün ülkeyi dize getirebilir. Türkiye’de başka türlü depremler de var, mesela yukarıda sözünü ettiğimiz doların yükselişi. Ama domates 10 liraya çıkarsa buna karşı çıkacak milyonlarca insan olacak.

Peki Türkiye’de başka deprem var mı? Öğretim depremi var. Yüksek öğretim giriş sınavları bu konuyu toplum için ölümcül bir önemle ortaya koydu. Çünkü bu sonuç ülkenin sanayileşme şansını yitirebileceğini gösteriyor. Bu durum, elini sadakaya açmış bir ülke vizyonudur. Osmanlıların Düyûn-u Umûmiye’si vardı. ABD’nin de IMF gibi borç veren kurumları var. Ve para verdikleri zaman o ülkenin boynuna zincir takıp dolaştırıyorlar.

Rönesans’ın kanlı savaş ortamında o dönemin yazarları ve filozofları Machiavelli’den başlayarak devlet, egemen ve halk arasındaki ilişkileri tartışmaya başlamışlardı. 16 ve 17. yüzyıllarda bu sorun henüz çözülmemişti. Hobbes, egemen mevkiye gelen insanın muhakkak iyi olacağını düşünüyordu. Bu konuda tartışmalar ve pratikler yüz yıllarca sürdükten sonra egemenin, Hobbes’dan kalan sevecen, özverili olacağı inancı artık kabul edilmiyor.

Bizler, deprem sorununda başlayıp, egemenlik sorununa kadar var olan kurumsal ve düşünsel ilişkilerin her zaman var olduğunu gösteren tarihi verileri yok sayamayız.

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 126. sayısında yayınlanmıştır.


Doğan Kuban