Dijital sokaklar

Tanol Türkoğlu
Dijital sokaklar

Dijital kuşaklar bilmez; çocukluk çağı sokakta geçerdi. Okul ve evde geçirilmesi gereken zaruri zaman dışında kalan tüm vakit sokakta yaşanırdı. Oyun oynamak; daha usturuplu bir ifade kullanmak gerekirse sosyalleşmek için.

Zaman zaman düşünmeden edemiyorum. Çocukluğu 70'li yıllarda geçenlerin sokaklarda oynadıkları oyunlar acaba gelecek kuşaklara kayıpsız devredilebildi mi? Kız çocukları hala ip atlıyor mu, lastik oynuyor mu? Erkekler iki taşı kale direği yaptıkları halde patlak bir topun ardından koşuyorlar mı? Tek kale veya çift kale. Takım seçimi için elleriyle aya-maya ya da ayaklarıyla aldım verdim yapıyorlar mı?

Yaz aylarında idrak edilen ramazan gecelerinde iftardan sahura kadar hep birlikte saklambaç oynuyorlar mı? Bugün bir çocuğa kazan çömlek patladı ne demek desem cevaplayabilir mi? Ya da kurt olmayı sorsam?


Belki istop ya da kurtarmaç kendine bir yol bulup bugünlere ulaşmış olabilir ama yağlı tıntın konusunda tereddütlerim var. Misket (veya bilye) oyunları kirişi kırmış olabilir ama çivi konusunda aynı iyimserliğe sahip değilim.

Dijital kuşaklar (Y Kuşağı, Z Kuşağı; genellersek “dijital yerliler”) için yukarıdaki anlamda sokak kavramı da değişti. Prof. Dr. Mutlu Binark’ın ifadesiyle o sokak artık dijitalleşti; dijital sokak oldu. Nedir dijital sokak? Dijital yerlilerin ellerinden düşüremedikleri akıllı telefonların, tabletlerin ekranıdır. Onlar oyunlarını artık dijital sokaklarda oynuyorlar; evlerinden dışarı çıkmadan.

Biz takım arkadaşlarımızı, rakiplerimizin yakalayıp hapsettikleri kaleden, rakibe yakalanmadan arkadaşımızın birine dokunarak kurtarmaya çalışırdık (hep birlikte kaçabilmek için kalede el ele tutuşur beklerlerdi). Bugünün dijital yerlileri dijital sokaklarında dünyanın dört bir yanında yaşayan arkadaşlarıyla oluşturdukları dijital takım ile başka bir takımı dijital mağaralarda, dijital savaş alanlarında kılıçtan geçirerek, parçalayarak, otomatik silahlarla imha ederek yok ediyorlar: Dijital vahşet!

Sokak çocuğu olmak bizim zamanımızda ebeveynler tarafından ayıplanan bir şeydi. Çünkü onların çocukluğunda da sokak kavramı yoktu. Çocukluk, ya evlerde geçerdi ya da parklarda. Oysa köyden kente göçün yoğun yaşandığı 60'lardan itibaren şehirler beton yığını haline gelmeye başladıkça alanlar kabaca ikiye bölünmeye başladı; ya beton ya da korkutucu arsa. Belediye arsaları parka dönüştüremeden müteahhitler onları betona çevirdi. Çocuklar da pragmatik davrandı ve ellerindeki imkânı kullandı. Evlerin arasında var olması gereken zaruri sokaklar birer oyun alanı (da) oldu.

Dijital sokakların bu ilk yıllarında da benzer bir sıkıntıdan bahsedilebilir. Dijital yerliler sınırlı fiziksel ebatlara sahip akıllı telefon, tablet veya bilgisayar ekranına mahkumlar. Dijital sokakları çok dar. Onları bu dertten belki de ikinci bir şans yakalayan sanal gerçeklik teknolojileri kurtaracak. Dijital gözlüklerle nihayet 360 derece dijital sokaklarına kavuşacaklar.

Belki o zaman dijital bir ortamda da olsa ip atlar, saklambaç veya kurtarmaç oynarlar. O nedenle bu oyunları, kurallarını unutmamalı bir yerlere yazmalıyız. Tercihan sosyal medyada bir yere. Zamanı geldiğinde onlar arayıp bulurlar.

Tanol Türkoğlu / [email protected]

Tanol Türkoglu