Gıdada blok zinciri, merhum tavuğu izliyor

Edip Emil Öymen
Gıdada blok zinciri, merhum tavuğu izliyor

Fransa’da bir süpermarkette et reyonu: Tavuk paketinde, Auvergne bölgesinin ürünüdür yazıyor. Fiyat etiketinde bir karekod (QR). Merak ederseniz, bunu ekranınızda okuyabilirsiniz: Tavuğun doğum tarihi. Kaç gün yaşamış? Nasıl bir yemle beslenmiş? Tavuğun yetiştiği çiftliğin adı, sanı. Sahibinin adı, sanı. Ve ondan, 45 saniyelik bir video. Tek eksik: (!) tavuğun adı yok.

Bu bilgi, bitcoin türü şifreli paraların işletim sistemi (“interneti”) olan blok zinciriyle işlenip  tüketiciye sunuldu. Özellikle Kuzey Batı Avrupa’nın refah kuşağında tüketici eğitimli, bilinçli. Fransa’da Carrefour’un sessiz sedasız başlattığı bu uygulamayı başkaları da izlemek zorunda kalacak. Carrefour üstelik, “tüketiciye hesap verme” işini sadece tavukla sınırlamayacak. Et, yumurta, domates, peynir vb ürünlerde de kaynak bilgisini anlatan karekodları bu yıl içinde sırada. Ciddi kurumlar, blok zincirinin sahteciliği saf dışı bırakacağına şimdilik inanıyor. Bu yenilikçi kayıt sistemini deneyecekler.

Sırtımdaki koyun tanıdık


2007’de Hollandalı tasarımcı Christien Meindertsma, kendi ürettiği yünlü giysilere, bu yünün hangi koyundan geldiğini yazarak yenilikçilik yapmıştı. Flock (Sürü) adlı markasını, yünü kaynağına kadar izleme ilkesiyle geliştirdi. Sosyal medyanın henüz başladığı, iPhone diye bir cihazın ilk kez piyasaya çıktığı, blok zinciri diye bir şeyin bilinmediği bir dönemde.

Küçük-büyük baş hayvanların izlenmesini kolaylaştırmak için kulaklarına takılan küpeler, Christien Hanıma fikir verdi: Küpeli “o” koyundan kırkılan yünden kazak ürettikten sonra, “o” koyunun küpesindeki numarayı, kazağın bir kenarına işledi. Böylece, tüketici “hangi” koyun sayesinde bu kazağı giydiğini öğrendi ilk kez. Hollandalının çevrecisi über ciddi olur: Christien, kazaklarını boyanmamış yünden yaptı. Boya kullandığı zaman, boyanın kaynağını da yazdı. Ne cins mavi kullandı örneğin, nereden buldu bu maviyi? Hangi kaynaktan? Hangi bitkiden? Ve bunca bilgi, kazağa 475 euro gibi bir fiyat biçti o yıl. (“Bilgi, değerdir”)

Tüketiciye bilgi = saygı

Çin’de gıda ithalatçısı JD, Avustralya’dan ithal ettiği et için blok zinciri kullanmaya başlayacak. Aynı şirket geçen yıl, Çin malı et ürünlerine de bu sistemi uygulamaya başlamıştı. Etin satış etiketine hayvanın kaynağı, beslenme bilgisi, kesim tarihi, alınan antibakteriyel önlemler yazılıydı. Amerikan Walmart da Beycing’de IBM ile başlattığı pilot çalışmayla, Çin’deki et ürünleri için aynı kayıt sistemini deniyor. JD ve Walmart, bu konuda Çin’in büyük teknik üniversitesi Tsinghua ile ortaklaşa bir proje yürütüyorlar. Amaç, gıda nakliyatını en başından, tüketiciye kadar izleyecek bir blok zinciri sistemini aksaksız çalışacak bir düzene kavuşturmak.

Bu, işin sadece “kaynak veri” kısmı. Bir de lojistik sorunları kayıtlamak gerekiyor: Tavuğu, kesildikten ve işlemi yapıldıktan sonra, süpermarket rafına kaç saat/dakikada taşımak? Fransız blok zinciri startup’ı “visible.digital” ile işbirliği yapan Carrefour, gıda taşıyan kamyonların şöförleri için bir uygulama da geliştirdi. Trafik tıkanıklığı, yol çalışması, veya başka nedenlerle gecikmelere karşı bir iletişim sistemi bu. Nesnelerin interneti (IoT) ile öyle bir çalışma düzeni ki aracın haritadaki yeri, araçtaki sıcaklık/nem, yük kapısındaki hareket (açılıp kapanma), yolculuk süresi, hatta ani frenler gibi veriler, “bulutta” toplanacak. Amaç: Azami gıda güvenliği.

Dijital kimlik pazarı

Alman Bosch, otomobillere de bu sistemin uygulanmasına çalışıyor. Birinci el satışta satıcı belli, ama ikinci elde kaygılar büyük. Sahtecilik, yalan-dolan, ikinci elde gündelik olay. Bosch’un önerisi, otomobilin “doğumundan itibaren” (aynı tavuk!) her türlü kayıt işleminin blok zinciriyle yapılmasını sağlayacak bir düzen kurmak: Aracın dijital kimliği. Böylece araç, kaç km yaptı, ne tür hasarları oldu, kayıt altında olacak.

Ama acaba bu kadar “fazla” saydamlık, karakteri gitgide bozulan, Altıncı Yokoluş’a doğru koşarak giden insanlığa “fazla” gelmeyecek mi? Mafya, bu işe de ne zaman el atar?

Edip Emil Öymen

*Bu yazı 16.03.2018 tarihli Dünya gazetesinde yayınlandı.

Edip Emil Öymen