Her ile bir üniversite, her ilçeye bir MYO

Lale Akarun
Her ile bir üniversite, her ilçeye bir MYO

Taşrada üniversiteleri nasıl bilirsiniz? Bir kitap anlatıyor.

“Üniversite demek, dolmuşlar için yolcu, ev sahipleri için kiracı, kafeler için müşteri demek midir?*” Sanırım bundan daha fazlası: Türkiye’de üniversiteler, itaatkâr ve kanaatkâr çalışanlar, yerli ve milli değerlere sahip bireyler, itaatkar zevceler ve en önemlisi, sadık seçmenler olacak şekilde öğrenci yetiştirmek üzere kuruluyor.

Tuğba Tekerek’in Taşra Üniversiteleri kitabını okudum. Tekerek, 2006 yılından sonra, “her ile bir üniversite” sloganı ile kurulan beş üniversiteyi çalışmış, bu üniversiteleri birkaç kez ziyaret ederek, her birinde onlarca akademisyenle derinlemesine mülakatlar yaparak bu kitabı yazmış. Ele aldığı üniversiteler, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, Bingöl Üniversitesi, Giresun Üniversitesi, Kilis 7 Aralık Üniversitesi ve Yalova Üniversitesi.


Yedi yılı aşan bu araştırmada 150’den çok kişiyle, birden çok kez görüşmüş. Anlattığı tanıklıklar hem dehşet verici hem de zihin açıcı; çünkü okudukça anlıyoruz ki, bu üniversitelerde uygulanan, bir değersizleştirme şablonu: Bu üniversitelerde başarıyla uygulanan yönetim modeli, gelişmiş üniversitelerde de uygulanmaya çalışılıyor. Bu şablonu tanıyıp yenmeyi başaramazsak, ülkemizde üniversite kalmayacak.

Kitaptan birkaç örnek vereyim: Giresun’un Bulancak ilçesindeki dolmuş esnafı, ilçeye yolcu gelsin diye bir bina yaptırıp üniversiteye bağışlıyor. Öğrenci demek ya yolcu ya kiracı demek; çünkü ilçede yurt yok; öğrenciler ya ev kiralayacak ya da her gün ilçeden şehir merkezine gidecek. Her ile bir üniversite, her ilçeye bir Meslek Yüksek Okulu politikası ile birlikte geliyor.

Yoklar üniversiteleri

Bu yüksekokullara, yüksek lise bile denemez; çünkü uygulamalı olması gereken derslerin uygulaması yok; staj yapacak yer yok; bölümlerde değişik alanlarda olması gereken uzman öğretim elemanı yok. Öte yandan, üniversite yaşamının vermesi gereken sosyo-kültürel zenginlik, değil ilçelerde, küçük şehirlerin merkezinde bile yok. Bazı kampüslerde hem eğitimde, hem de sosyal hayatta kadınlar ve erkekler ayrılmış; dersliklerde, kantinlerde haremlik-selamlık uygulanıyor.

Hocası olmayan bölümlerde derslere lise, hatta ilkokul öğretmenleri giriyor. Daha lisans programında yeterli hocası olmayan bölümlerde yüksek lisans ve doktora programları açılıyor. Buradan mezun olanlar, aynı yerde doktora yapıp hoca oluyor. Tavşanın suyunun suyunu öğrencilere yemek diye sunuyorlar.

Doçentlik sözlü sınavının kaldırılması ve zaten sınırdan yeterli olan 70 Ya- bancı Dil Sınav notunun 55’e düşürülmesi ile, akademik kontrol noktaları tamamen kaldırılmış durumda. Akademik niteliğin düşüklüğüne verilen bir örnek çok çarpıcı: “Şerefe karşı suçlar” başlıklı bir hukuk makalesinin başlığı, İngilizceye çevrilirken, “Suçlara karşı şerefe” haline geliyor! Bu şekilde dergiye basılan makale, sonradan düzeltilse de, eski halinin kopyası hala var; inanamayanlar için!

Akademik yönetim ise, tam anlamıyla bir felaket. Akademik alımlarda, kişilerin mezhebi, yerli ve milli değerlere bağlılıkları, siyasi görüş ve parti bağlantıları sorgulanıyor. Üniversiteler siyasi, dini gruplar tarafından paylaşılmış; kadroya girmek için bunlar sorgulanıyor. Araştırma üniversitelerinde, YÖK’ün üniversite- ye müdahalesi olarak görüp şikayet ettiğimiz Öğretim Üyesi Yetiştirme (ÖYP) ve Yurtdışı Lisansüstü Yetiştirme (YLSY) programları, bu üniversiteler için nitelikli öğretim üyesi girişinin tek yolu olarak görülüyor. Ancak bu programlar istenmiyor; çünkü değişik kültürden gelen, hâkim anlayışlara itiraz edecek muhalif öğretim elemanları istenmiyor. Kadroya girdikten sonra da inanılmaz bir hiyerarşi, çarpık değer yargıları ve beklentiler var: Bir üniversitede rektörün özel kalemi, yeni kadroya atanan araştırma görevlilerinden, kadroya atandıkları için teşekkür etmek üzere belli bir markadan rektöre hediye almalarını istiyor.

Bu üniversiteler nasıl geliştirilir, nasıl gelişmiş üniversitelere benzer diye düşünüleceğine, tersi oluyor; tüm üniversiteler taşralaştırılıyor. Bu konuyu tekrar ele alacağım. O zamana kadar, Tuğba Tekerek’in kitabını okumanızı tavsiye ederim:

* Tuğba Tekerek, Taşra Üniversiteleri: AK Parti’nin Arka Kampüsü, İletişim Yayınları, 2023, İstanbul.

Lale Akarun / [email protected]

*Bu yazı, HBT Dergi 364. sayıda yayınlanmıştır.


Lale Akarun