Küresel değer zincirleri açısından Samsung tipik bir örnek… Şirket akıllı telefonu yaklaşık 2.500 farklı tedarikçiden sağladığı parçalarla nihai ürüne dönüştürüyor.
Sanayi 4.0 teknolojilerinin öncelediği değer zincirlerinin otomasyonu sayesinde şirketler ve ülkeler maliyetlerini düşürerek küresel ticaretten daha fazla pay almak için yarışıyorlar. Gelişmiş ülkelerde büyük veri, bulut bilişim, akıllı fabrikalar, nesnelerin interneti, otonom robotlar, 3-d yazıcı gibi dijital teknolojilerdeki gelişmeler imalat süreçleri, çıktılar ve istihdam üzerinde dramatik değişimlere neden oluyor.
Ulus-üstü şirketlerin rekabet gücü için başvurduğu yollardan birisini de, üretimin parçalara ayrılarak üretimin değişik aşamalarının çevre ülkelerde fason olarak üretilmesi oluşturuyor. Küresel değer zincirleri açısından Samsung tipik bir örnek… Şirket akıllı telefonu yaklaşık 2.500 farklı tedarikçiden sağladığı parçalarla nihai ürüne dönüştürüyor. (1)
Küresel değer zincirlerine düşük teknoloji yoğunluklu sektörlerle eklemlenme
Çevre ülkelerde en son teknolojileri kullanan ve sayıları sınırlı sayıda olan tesisler yanında, imalat sanayi üretimi esas olarak Sanayi 2.0 ve Sanayi 3.0 teknolojilerine dayalı olarak gelişiyor. Geniş emek rezervlerine ve düşük ücretlere dayalı rekabet gücü arayışı, yüksek teknolojilere dayalı üretimin önündeki en temel engellerden birini oluşturuyor. Genel olarak çevre ülkeleri neyi ucuza üretiyorsa onun üretiminde uzmanlaşıyor. Diğer yandan finansal birikime dayalı neoliberal yeniden yapılanma politikaları reel birikimi ve teknolojik gelişmeyi son derece olumsuz etkiliyor…
Genel olarak çevre ülkelerde sanayinin dışa bağımlı olması ve teknolojik yoğunluğunun görece düşük olması (esas olarak düşük ve orta teknolojilere dayalı gelişmesi) dış ticaret açıkları yoluyla cari açık üzerinde olumsuz etkide bulunuyor. Düşük teknoloji yoğunluğuna dayalı ihracat yapısı dış ticaret hadlerini olumsuz etkileyerek yoksullaştırıcı büyümeye (immiserizing growth) neden oluyor.
Rekabet gücü ve Sanayi 4.0
Çevre ülkelerde göreli fiyatlara (kur ve ücret hareketlerine) dayalı rekabet gücü arayışlarının önünde önemli kısıtlar bulunuyor: Genel olarak ücretlerin bastırılmasına yönelik bir rekabet gücü arayışı kalıcı olmuyor. Ücret baskılamalarını ücret patlamaları izliyor.
Diğer yandan her türlü sermaye hareketinin liberalize edildiği bir dünyada ulusal paraların yönünü ulusal hükümetler değil, ağırlıklı olarak spekülatif sermaye giriş ve çıkışları belirliyor. Böylelikle ulusal paranın değerlenmesi ya da ucuzlaması ekonomiye dışsallaşıyor. Bu bağlamda sürdürülebilir bir rekabet gücünün olmazsa olmaz koşulu üretkenlik artışlarına dayalı bir üretim modelinden geçiyor.
Üretkenlik artışları ise yüksek teknolojiye ve son derece iyi eğitilmiş kalifiye işgücüne bağlı. Kısaca, günümüz dünyasında rekabet gücü için ekonominin üretim yapısını Sanayi 4.0 teknolojilerine dayalı olarak dönüştürülmesi gerekiyor. Düşük ve orta teknoloji yoğunluklu harc-ı âlem sektörlere ve düşük kalifiye işgücüne (dolayısıyla görece düşük ücretlere) dayalı bir ihracat yapısı kronikleşen dış açıklar ve yoksullaştırıcı büyüme ile sonuçlanıyor.
Temel çözüm: Sanayi politikası
Sanayileşmeye sonradan katılan çevre ülkelerin sanayi politikası olmadan üretim yapılarını Sanayi 4.0 (ve giderek 5.0) temelinde dönüştürmeleri neredeyse imkânsız gibi. Sanayi politikası ile ekonominin üretim yapısını yüksek teknoloji yoğunluklu sektörler temelinde dönüştürecek seçici kamu müdahalelerinden söz ediyoruz. Küresel değer zincirlerine eklemlenme yarışının giderek sanayi politikasının yerini aldığı günümüz koşullarında, üretimin yapısını yüksek teknoloji yoğunluklu, yüksek katma değer üreten sektörler temelinde dönüştürmek mümkün gözükmüyor.
Özellikle sanayileşmede önemli başarılar elde eden Yeni Sanayileşen Ülkelerin (Newly Industrialized Countries) başarısının arkasında kamunun seçici sanayi politikalarının etkisini özellikle vurgulamak istiyoruz. Başka bir ifadeyle, gelişmekte olan ülkelerin sadece özel kesimin yatırım tercihlerine dayalı bir politika seti ile mevcut üretim yapılarını dönüştürmelerini beklemek gerçekçi değildir.
Sonuç olarak, sanayileşmeye geç katılan (late comer) ve erken sanayisizleşme (premature deindustrialization) sorunu ile yüzleşen çevre ülkeleri, Covid-19’un neden olduğu sorunlar da göz önüne alındığında, ancak planlamaya dayalı yeni bir kalkınma stratejisi ve bu stratejinin en temel bileşenini oluşturan yeni bir sanayileşme politikası ile makus kaderlerini tersine çevirebilirler. Ancak bunun gerçekleşmesi iktisadi olduğu kadar siyasi bir tercihtir…
Not: (1) World Development Report (2020), Trading for Development in the Age of Global Value Chains, Washington DC.
Bayram Ali Eşiyok / bayaliesiyok@gmail.com