Ne yapsak da halk bilinçli olsa?

Doğan Kuban
Ne yapsak da halk bilinçli olsa?

Dünya ülkelerini uygarlığın içinde bulunduğu güncel koşullarla buluşturmak için var olan olanak, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortadan kalkmıştı. Cumhuriyetin kurulduğu ilk 15 yıldan sonra sanayileşmede ve bilimsel üretimde geri kalmamız, son yıllarda üniversitelerin öğretim kalitelerinin düşmesi, günlük yaşamda, ülkeyi kara bir umutsuzluğa düşüren haberler bu durumdan nasıl çıkacağımıza ilişkin öngörülerimizi tartışmamızı gerektiriyor.

Biz Cumhuriyet’in ilk kuşağı, savaştan çıkmış, imparatorluğun yıkılmış olduğu bir dönemde okuduk. 1952’den sonra bir üniversite mensubu olarak 50 yıl inançlı, herhalde mutlu bir sınıfın üyesi olarak yaşadım.

Türkiye Cumhuriyeti, imparatorluktan artakalan 10 milyon nüfus ve Anadolu ile, Osmanlı’nın son döneminde yetişen silahsız küçük bir ordudan ibaretti. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra hiçbir İslam devleti sömürgelikten kurtulamadı. Sadece Cumhuriyet Türkiye’si halkın mutlak katılımı ile bunu gerçekleştirdi.


“Bugün ne olacak halimiz” diyenler, o günleri unutanlar ve niteliğini bilmeyenlerdir. Türk halkı, içine düştüğü garip ve kısır politik durumun neden gerçekleştiğini hiçbir zaman doğru anlamış değil. Kuşkusuz, düşünen ve yazanların vurguladıkları doğru gözlemler var, fakat bunlar, toplumun “Ne olacak halimiz?” diye sorgulamasını değiştirmiyor.

Türkiye’yi bu krizden çıkaracak olan kendi halkıdır. Halkın yetiştirilmesi değil, yönlendirilmesi gerekiyor. Geleceğe doğru yönlenmek için geçmişi öğrenmek gerekir.

Toplumların temel gücü

Ağır bir kaza geçirdiğim geçen aylarda, yarı tarihçi olarak, 90 yaşına kadar öğrenemediğim bir gerçeği öğrendim. Türkiye’de “kaya sınıfı” diye adlandırdığım bir sınıf yaşıyor. Toplumların tarihlerinin bütün ağırlığını taşınabilir hale getiren “kaya sınıfı”, dünyanın evrim tarihinde de aynı işlevi görmüş olmalı... Bu kavramın tutunabilmesi için birkaç yazımda daha bu kavramı yinelemek istiyorum. Kanımca bu sınıf dünyanın evrimi içinde okumuş efendilerin entelektüel kuramlarından çok daha gerçek, halkların yaşama iradesini oluşturan gerçek evrimsel güç olduğuna inanıyorum.

Evrensel değişim içinde, cinslerin yaşamasını sağlayan olguları evrim tarihi yazmıyor. Yaşamı, tarihlerin yazdığı güçler değil de, bir su ekranı arkasındaki kaya gibi görürseniz, o ekrandaki yazılı isimler bizim tarih dediğimiz bilgi birikimini sağlıyor.

İnsanlık tarihinde toplumları yönlendiren kahramanlar, kendi tarihlerini yazdıktan sonra yok oluyorlar. Dünya tarihinin evriminde sürekliliği sağlayan varlık, tarihlerin yazmadığıdır. Daha önce dünyayı ve Türkiye’yi içine düştüğü çukurlardan kurtaracak sonsuz evrim araçları da onlardır.

Bu sınıfın özellikleri

Sayıları milyonları bulan, yaşamları çağdaş olmaya yönelik, yaşamak için politik doktrin izlemeye ihtiyacı olmayan, gazete ve haberleri sabahtan akşama dolduran ideolojik eğilimlerle ilgileri çok olmayan, tek evrimsel görevleri hayata sarılmak… Herhangi bir ideolojik temele dayanmadığı ölçüde dünya toplumunun genel yaşam çizgilerini izlemeye ve o yoldan gitmeye çalışıyorlar. Örneğin: Ayda 5000 lira kazanan bir hemşire oldukça yoğun bir çalışma disiplini içinde ne partilerle ne de ideolojilerle ne politika ne de dinle özel bir ilişki kurmadan çağdaş yaşama uymaya çalışıyor.

Görebildiğim kadarıyla Türkiye’yi kurtaracak olan bu sınıftır. Evrim kavramı, güncel yaşamımızı yönlendiren, evrensel iletişim ağında tanıtılan dünyadır. Bu, öğretim sisteminden tamamen bağımsız bir yaşam çizgisidir. Bu düşünce üzerine istediğiniz kadar kuram oturtabilirsiniz. Örneğin Türkiye’de kentin planlanacağını sanmak aldanmaktır. Kent koruma uzmanı olarak gözlediğim, kentle ilgili kararların sadece kapitalizme hizmet edecek şekilde ele alındığı ve zaten zor olan kuramsal çizgide hiçbir zaman hazırlanmadığını ve hazırlanamayacağına inanmamı gerektiriyor.

Üretimde dünyaya ortaklık

“Geleceğimiz ne olacak” diye vakit geçirmemiz umutsuzluğun başı değil, sonudur. Bizim bugün yazacağımız tarih, üretimde dünyaya ortak olmaktır. Bu da öncelikle Sanayileşmeyi tamamlamamızı gerektiriyor.

Kendimizi aldatmaktan kurtulmak için yapacağımız, satın almaya devam ettiğimiz sanayiyi üretmeye başlamak. Bunu gerçekleştirmek için üretimi yürütecek öğretim kurumlarının performanslarını yükseltmektir. Akıl almaz bir hızla dünyanın sanayileşme fırtınasının başındakiler arasına giren Çin, bizim için örnek olmalıdır. Tarihimizin yazdığı kadar çalışan çoğunluk yüksek öğretim görüp, ekonomik garantisi hazır maaşa dayanan sınıfa göre, çok daha güçlü konumda. Fakat iktidar kavgası yapmıyor.

Sevgili Okuyucular:

Yeni tanıdığım çalışan genç vatandaşlarla konuşup aydınlanıyorum. Eskiden bunlara işçi sınıfı denip geçilirdi. Tanıdığım bu insan da tam bir işçi, ama hiçbir ideolojiye inanmıyor. Salihli’de kamyon tamir eden bir usta ile konuşuyordum. Kamyon üretiminde bazı teknolojilerde geri olsak bile, bir kamyonu bütün olarak üretebileceğimize inanıyordu. Akıllıca konuşuyordu ve mesleki çevresinden de haberi vardı. Türkiye’nin geleceğine de inanıyordu. Başka ülkelere gidip yerleşmek istemiyordu. Ben de kendimi ona yakın hissettim.

Kaçıp gitmek isteyenler

Türkiye, -tabii halkı ile birlikte-, vatandaşın her türünün üstündedir. “Ülkeden kaçıp kurtulayım” formülü günümüzde sadece birkaç yüz bin kişinin hayalidir. Kaldı ki dünyanın ve geç kapitalizmin bugünkü çırpınışında soyulanlar sadece fakir ülkelerin halkları. Milyonlarca insanın “fukara derviş” gibi, dünyaya açılması söz konusu değil.

Dünyanın (para- savaş- sömürü- hırsızlık- gözü doymazlık- cehalet) yaşam altıgeninde neredeyse bütün halklar, 19. yüzyılın hızlı değişimi ve Avrupa hegemonyası içinde küçük burjuva etkinliğinde yaşıyorlar. Üretimin ağırlığı her zaman işçi sınıfınındır. Fakat Sovyet Sosyalist deneme, sadece yük taşıyanların ötesinde, sosyalin karmaşık bir bileşenler olduğunu gösterdi. Sosyal sistem kendini toparlayamadı. Sonuçta hâlâ her toplum, kapitalizmin küçük burjuva sınıfına abone oluyor.

Bugün toplumların bütün dünyadaki sorunu, herkesin kendine göre sınıf tanımı yapması ve kapitalizmin dünya ekonomisine pratik olarak egemen olmasıdır.

Günümüzde iletişim teknolojisi, en çok kullanılan ve yaşamı en çok etkileyen teknolojidir. Nüfusuna göre Türkiye’nin Kore’yi hem araştırma hem eğitim alanlarında çok geride bırakması gerekir.

Akıllı telefon ve dünya

Sevgili okuyucular:

Bugün benim yazdığım bu dille, bilim, matematik, sanat ve edebiyat yapılabilir. Kuşkusuz evrensel iletişim dilinden aldığımız sözcükler de var. Bu, Cumhuriyetin en büyük kültür mirasıdır. Bu, dünyayı birleştiren bir dildir.

İletişim teknolojisinin doğasını anlamak için, en önemli araçlardan biri de akıllı telefonlar. Bu cihazlar aynı zamanda birer ansiklopedi ve bütün ansiklopedilerin en genişi. En etkili dünya haritası, bilim ansiklopedisi; insanlarla konuşurken kendilerini de görebiliyorsun. Film çekiyorsun. Haberleri izleyebiliyorsun. Harvard Üniversitesi’nde ders bile izleyebiliyorsun.

Yetkililer, toplumu bu ölçekte eğitmek sorumluluğunu taşıyorlar. Telefon bu kadar hızla değişip ilk çıktığı döneme göre binlerce kat değişik işlev görünce, insan bütün yaşamınca kullanamayacağı bir bilgi kümesi karşısında şaşırıyor. İletişim dünyası ile aramız bu kadar açıldı.

Ne yapsak da halk daha bilinçli olsa?

Doğan Kuban

Bu yazı HBT'nin 97. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban