Türkiye’den ABD’ye bilgi transferi

Lale Akarun Y

Türkiye akademisyenleri olarak özel kararnamelerle işten atılma; akademik kurumlardan dışlanma, yerine göre üniversitelerin toptan kapatılması, yerine göre kayyım atanması ile baştan aşağı zapt-ı rapta alınması, akademisyenlerin disiplin soruşturmaları, görevden alınması, projelerine, laboratuvarlarına el konulması, akademik ziyaretlerinin engellenmesi ile bezdirilmesi gibi uygulamalara, öğrencilere yapılan eziyetlere, karşı olunan kişilerin diplomalarının iptallerine, akademik programlara müdahaleye aşinayız.

Bütün bunların akademik özgürlüğe, üniversitelerin kurumsal özerkliğine müdahale olduğunu söylediğimizde, hep ifade özgürlüğünün kalesi Amerikan üniversitelerini örnek gösterirdik. Var olduğunu sandığımız kalelerin üfleyince yıkıldığını Gazze saldırıları sonrası yaşanan gelişmeler gösterdi.

2024 yılında Amerikan üniversite kampüslerinde Gazze savaşında yaşanan insan hakkı ihlallerine karşı yaygın protestolar oldu. Bu protestolardan bazılarına, Musevi akademisyen ve öğrencilerin de “benim adıma asla” sloganıyla destek verdiğini söylemek gerek. Ancak kampüslerdeki bir grup Musevi öğrenci ve akademisyen, protestolar nedeniyle kendilerini güvensiz hissettiklerini söyleyerek karşı protestolarda bulundu ve şikâyette bulundu.


Sonuç olarak, 2024 baharında Filistin yanlısı protestolara karşı orantısız bir devlet tepkisi oluştu: Bu protestolara katılan öğrenciler polis şiddetiyle karşı karşıya kalırken, öğrencilere destek veren akademisyenler de şiddetten payını aldı. Üç büyük üniversitenin rektörü, Amerikan Kongresinde küstah bir sorgulamaya tabii tutuldu; bazıları istifaya zorlandı.

Trump’dan talimatlar

Meğer bu gelişmeler, 2025’te yaşanacak olanların provasıymış. Yeni ABD yönetimi, öğrenci protestolarının polis şiddeti ile bastırıldığı ve çok sayıda öğrencinin disiplin cezaları alıp bazılarının ilişiğinin kesildiği Columbia Üniversitesi’nin öğrenci hareketlerine müdahalesini yetersiz bulup üniversiteye 2025 yılında verilecek olan 400 milyon dolarlık merkezi fonu durdurdu. Columbia Üniversitesinin merkezi hükümetten fon alması için ön şartlarını sıralayan bir mektup gönderip, üniversiteye talepleri yerine getirmesi için bir hafta süre verdi. Talepler şunlar:

  1. Disiplin süreçlerini işletip anlamlı cezalar verin: Protestolara karışan öğrencileri okuldan atın ya da en azından birkaç yıllığına okuldan uzaklaştırın.
  2. Fakültelerin disiplin komisyonlarını lağvedin; tüm disiplin cezaları merkezi
  3. Davranışları düzenleyen yeni disiplin kuralları Maske takmayı yasaklayın.
  4. Özel güvenliğe polis yetkileri tanıyın, huzuru bozan öğrencileri tutuklasın.
  5. Yabancıları içerecek şekilde lisans ve lisansüstü öğrenci kabulü ve personel istihdamını merkezi hükümet politikaları ile uyumlu hale getirin.
  6. Anti-semitizm tanımını IHRA tanımına göre güncelleyin (IHRA tanımı, Yahudilere, onların dini kurumlarına nefret dolu ifadelerin yanı sıra İsrail devletini ve Siyonizm’i eleştirmeyi de antisemitizm olarak sınıflandırıyor ve kabul edilmesi durumunda nefret içermeyen ve şiddeti övmeyen ifadelerin özgürlüğünü de kısıtlayacak).
  7. Son olarak: Orta Doğu, Güney Asya ve Afrika (MESAAS) bölümüne en az 5 yıl kayyım atanması için hazırlık yapın.

Başüstüne efendim

Mektubun başındaki paragraf, federal (merkezi) hükümetin parasını harcadıklarını ve buna layık olmaları gerektiğini söylüyor. Bu talepleri derhal yerine getirmeleri durumunda, üniversitenin bütçeden pay alması için gerekli diğer adımların görüşülmesine başlanabileceği belirtiliyor.

Yani mealen, merkezi hükümet “parayı veren düdüğü çalar” diyor. Columbia Üniversitesi’nin yıllık 6,6 milyar dolarlık bütçesinin yaklaşık beşte biri, yani 1,3 milyarı federal hükümetten geliyor. Ancak Columbia özel bir üniversite ve bir kenarda 14,8 milyar dolar parası var.

Mektubun alınmasından iki gün sonra, Columbia Üniversitesi, bir ve iki numaralı talepleri yerine getirerek geçen yılki protestolarda rol alan 22 öğrencinin okuldan atıldığını, uzun süreli uzaklaştırıldığı ve mezunların diplomalarının bir süreliğine askıya alındığını açıkladı. Anlaşıldığı kadarıyla Amerikan Üniversitesinin öncelikleri arasında özgürlük ve özerklik yok.

Yazı: Lale Akarun

Not: Bu yazı, HBT Dergi 466. sayıda yayımlanmıştır.


Batuhan Sarıcan