Bilim Çocuk Anasayfa -> ArslanlaArif



4. Arif Arşivlerde: Arkaİk Araştırmalar Arşİvİ

Arif Arkaik Araştırmalar Arşivlerinde Arı Araştırıyordu.

Araştırmacı Arif

Üniversitelerde öğretim üyeleri kendi başlarına birer vakıf gibidirler. Üniversiteler sadece öğretim üyelerine araştırma yapmak için uygun bir ortamlar sağlarlar. Bunun karşılığında da öğretim üyelerinden yeni fikirler üretip bu fikirleri toplumla paylaşmalarını beklerler. Arif hep çok değişik düşündüğü için bulduğu yeni fikirlerle kısa zamanda ününü arttırdı. Arizona Üniversitesinde önce Doçent sonra da Profesör oldu.

Arif Arşivleri Araştırıyordu

Yeni fikirler bulmak için devamlı değişik kaynaklara bakmalısınız. Arif bu yüzden Üniversitenin kütüphanesinin arşivlerinde arılarla ilgili olsun olmasın her türlü kitabi gözden geçirirdi. Özellikle Üniversitenin eski kitaplar kütüphanesindeki arkaik araştırmalar arşivindeki kimsenin bakmadığı eski kitaplarla ilgileniyordu. Genelde kimsenin okuyamadığı o kitaplarda kimsenin duymadığı bilmediği bilgiler olabiliyordu. Bu kitaplar çok değerli oldukları için kütüphane dışına da çıkarılamıyorlardı. O yüzden adet edinmişti, eve gitmeden önce kütüphanedeki arkaik araştırmalar arşivinde yarım saat kalıyordu.

Arif Arkaik Araştırmalar Arşivini Arşınlıyordu

Aslında Arifin de bu eski kitapları pek okuduğu söylenemezdi. Eski kitaplara bakmak için bir kaç kitap seçip görevliden izin alıyor ve kitaplara hızla bakmaya başlıyordu. Her kitabı hızlı hızlı karıştırıp işine yarar bir bilgi bulamazsa bir sonraki kitaba geciyordu. Arif bu işi saman arabasında pırlanta aramaya benzetiyordu. Bir şey bulamama ihtimali çok fazlaydı ama çok çok ilginç bir şey bulması da mümkündü. Neredeyse bir sene kadar her gün kütüphaneye uğradı. Hiçbir şey bulamadı.

Arizona Arkaik Araştırmalar Arşivi



Arkaik Araştırmalar Arşivi

Arkaik Araştırmalar Arşivindeki Arşidük Arthur’un Anıları

Arizonadaki Arkaik Araştırmalar Arşivi

Üniversite kütüphanelerinin önemli işlevlerinden bir tanesi de bu gibi kitapları bulup saklamaktır. Arizona Üniversitesinde Avusturya-Macaristan İmparatorluğunda 19. Yüzyılı üzerine yoğunlaşan bir tarihçi grubu vardı. Bu yüzden Üniversite’nin eski kitaplar kütüphanesi büyük paralar vererek o dönemde yayınlanmış nadir bulunan kitapları topluyordu. Dolayisiyla kütüphanede o dönemden kalma keşfedilmeyi bekleyen pek çok değerli kitap vardı. Bu değerli kitaplardan biri de Arşidük Arthur’un Anılarıydı.

Arşidük Arthur’un Anıları

Arthur Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu yöneten Habsburg hanedanından 19. Yüzyılda yaşamış ve bugün pek tanınmayan bir Arşidüktü. Arthur’un imparator olma ihtimali olmadığı için hayatını bilimsel gezilere adamıştı. 19. yüzyılda olabildiği kadarıyla dünyanın pek gidilmemiş bölgelerini ziyaret etmişti. Yaşlandığında da gezilerinde başından geçenleri anlatan bir kitap yazmıştı. Kitap sınırlı sayıda basılmış, çok az kişi okumuş ve geriye sadece bir kopya kalmıştı. Ve o kopya, Arif’in sansına, Arizona’da Üniversite’nin eski kitaplar kütüphanesindeki arkaik araştırmalar arşivindeydi.

Arşidük Arthur’un anılarını Üniversitenin tarihçilerinden bir tanesi Istanbul Beyazit’teki Sahaflar Çarşı’sındaki bir sahaf dükkânında bulup satın almıştı. Kitabın iç kapağında Arşidük Arthur’un bir kişiye imzası dahi vardı. Tarihçi heyecanını gizleyerek kitabı çok ucuz bir fiyata satın aldı. Bu satıştan sahaf da memnundu aslında. Neredeyse bir günde yapacağı bütün satışlardan kazanacağı parayı bir kitaptan kazanmıştı.

Tarihçinin gözünde kitabın nasıl İstanbul’a geldiğini bulmak bile ilginç sonuçlara yol alabilirdi. Kitabı heyecan içinde yanından hiç ayırmadan Arizona’ya taşıyıp eski eserler kütüphanesine bağışladı. Kitabın orijinal olduğu birden fazla uzman tarafından teyid edilince kitap arkaik araştırmalar arşivine kaldiriıldı.

Arşidük Arthur’un Anıları



Arşidük Arthur’un Arıları

Arif Arkaik Araştırmalar Arşivlerinde
Arjantin’de Arşidük Arthur'dan Artakalan Arıları Araştırıyordu.

Arşidük Arthur’un Arıları

Arif bir gün Üniversitenin eski kitaplar kütüphanesindeki arkaik araştırmalar arşivinde kitapları karıştırırken Arşidük Arthur’un anılarına rastladı. Arif kitabi karıştırırken aklına ilginç bir şey bulacağı gelmemişti. Almancası da çok iyi değildi. Fakat Almanca böceklerin adlarını biliyordu. Sayfaları çevirirken bir kaç yerde gözüne “Biene” ve “Bienen” kelimeleri ilişti. Almancada “Biene” kelimesi arı anlamına geliyordu. Burada ilginç bir bilgi olduğundan şüphelendi. Hemen Tarih bölümünden tanıdığı bir arkadaşını buldu. Birlikte arşive gelip kitaba baktılar. Arkadaşı kitaba hızla gözden geçirdi ve okuduklarını kısaca Arif’e anlattı. Kitabin “Biene” kelimesinin geçtiği bölümünde Arşidük Arthur Arjantin’e yaptığı ziyareti anlatıyordu. Arşidük Arthur Arjantin’in Patagonya eyaletindeki Ateş Ülkesi adasında oranın yerli halkıyla birlikte bir sure yaşamıştı. Arşidük Arthur’un Patagonya’daki bu büyük adaya bu adaya gelmesi bir tesadüf değildi.

Arşidük Arthur Arjantin’de

Arşidük Arthur, Charles Darwin gibi biyoloji ile ilgileniyordu. Darwin’in Yahgan Kızılderililerinin doğaya geri dönmek istekleri ile ilgili gözlemleri Arthur’un özellikle ilgisini çekti. Charles Darwin’den farklı olarak Yahgan Kızılderilileri ile bir sure birlikte yaşamaya karar verdi. Böylece Avusturya-Macaristan adına bir keşif gemisiyle Ateş Ülkesinin yolunu tuttu. Onların arasına karışmak için onlar gibi saç uzattı. Kısa zamanda Yahgan Kızılderililerinin dilini öğrendi. Kızılderililer kendi aralarına karışan bu asilzadeyi çok sevdiler. Bir gün Arşidük Arthur bir sivrisineğin ısırmasıyla çok kötü hasta oldu. Anılarda yazdığına göre artık öleceğini düşünmeye başlamıştı. Yahgan Kızıldereleri Arşidük hasta olunca hemen doğal bir ilaç aramaya başladılar. Keşfe çıkan yerliler bir gün sonra ellerinde neredeyse taş gibi sert bir maddeyle döndüler. Maddeyi ezip suyla karıştırıp yudum yudum Arthur’a içirdiler. Anılarında yazdığına göre bu iksiri içen Arthur hemen iyileşivermişti. Arthur yerlilerin dillerinden anladığı kadarıyla getirdikleri maddenin bir tür bal olduğunu zannediyordu. Anılarında yerlilerin anlattıklarından bu balı yapan arıların bir insan başı kadar büyük olduklarını anladığını yazmıştı… Arif çok heyecanlandı. Kararını verdi. Arjantin’e gidecek ve o arıları bulacaktı.

Arşidük Arthur Arjantinde


EK: Arjantin'de Ateş-Ülkesi

Charles Darwin ve Beaagle Boğazının Kısa Öyküsü


Arjantin

Arjantindeki Ateş Ülkesi adasının hikayesi de çok ilginçtir. İlgilenenler için buraya kısa bir özet geçiyoruz. Patagonya Arjantin’in en güneyinde Güney Amerika’nın Güney kutbuna en yakın bölgesidir.

Ateş Ülkesinin Beagle gezisinin öncesinde çizilmiş bir haritası. Modern haritalarla kıyaslayıp yanlışlarını bulabilirsiniz.

Patagonya Ferdinand Magellan’ın 1520 yılında dünyanın etrafından dolaşmak için ararken bulduğu Magellan boğazı tarafından ikiye ayrılır. Ferdinand Magellan Yamana Kızılderilileri tarafından yakılmış olan bu ateşleri uzaktan görünce yerlilerin donanmaya saldırıldığını zannetmişti. Böylece Magellan boğazın güneyindeki bölgeye Ateş Ülkesi yani İspanyolca “Tiarre del Fuego”, adını verdi. Yamana Kızılderelerinin tabii ki Magellan’ın gemilerinden haberleri dahi yoktu. Ateşleri sadece ısınmak için yakmışlardı. Bu bölgenin çok büyük bir ada olduğu ancak 1830 yılında İngiliz kaptan Robert Fitzroy’un HMS Beagle gemisiyle adanın güneyinde başka bir boğaz bulmasıyla ortaya çıktı. Böylece bu bölgeye Ateş Ülkesi Büyükada’sı ya da İspanyolca söylenişiyle “Isla Grande de Tiarre del Fuego” denmeye başlandı.

1830’da bulunan boğaza da HMS Beagle gemisinden dolayı Beagle boğazı denmeye başlandı. Robert Fitzroy Ateş Ülkesinden dört tane Yahgan Kızılderili’yi esir aldı ve İngiltere’ye götürdü. İngiltere’de bu yerliler Kraliçe ile tanıştılar ve çok meşhur oldular. Bunlardan ucu HMS Beagle ’in ikinci seyahatinde gemiyle adaya geri döndüler. HMS Beagle‘in adaya ikinci ziyaretinde gemide hepimizin çok tanıdığı bir bilim kahramanı da vardı: Charles Darwin.

Charles Darwin Beagle’in 1831 yılındaki ikinci seyahatine babasının karsı çıkmalarına rağmen eniştesinin parasal yardımıyla katildi. Bu gezide tuttuğu notlar ve gözlemlerle Evrim Teorisini kurdu. Darwin her entomolojist gibi Arif’in de kahramanıydı. O yüzden Arif Beagle’in 1831 yılındaki yolculuğunda Darwin’in başına gelenleri çok iyi bilirdi. Arif’in Darwin’in notlarından hatırladığı kadarıyla Beagles’la adaya geri dönen yerliler İngiltere’ye geri dönmek istememişlerdi.

Darwin bu durumdan notlarında şaşkınlıkla bahsetmişti. Bu üç yerliden özellikle birisi, Orundellico, İngiltere’ye öylesine uyum sağlamıştı ki Jeremy Button adını almıştı. Giyinişiyle ve davranışlarıyla Jeremy Button’u bir İngiliz’den ayırt etmek çok zordu. Darwin üstelik Jeremy Button’un adada ilk başlarda zorluk çektiğini de gözlemlemişti. Buna rağmen Jeremy Button çok kısa zamanda ceket ve pantolonunu çıkarttı ve İngiltere’deki yaygın adabı muaşereti kısa zamanda bıraktı. Darwin’in şaşkınlıkla not ettiği gibi uzun bir saç bırakarak kısa zamanda diğer yerlilere benzedi ve İngiltere’ye asla bir daha geri dönmek istemedi.

Charles Darwin Galapagos'a giderken Beagle gemisiyle Ateş Ülkesi'ne de uğramıştı.