Rektör atamalarında sil baştan

Lale Akarun Y
Rektör atamalarında sil baştan

Anayasamız “üniversiteler bilimsel özerkliğe sahip kurumlardır” diyor. Bilim, sanat ve fikirlerin özgür olabilmesi için üniversite özerk olmalı. Ancak anayasamız, sadece bilimsel özerkliğe atıf yapıyor.  İdari özerklik olmadan bilimsel özerklik olabilir mi?

Bir üniversitenin bilimsel özerkliği dediğimizde neyi kastediyoruz? Mesela fakültelerin açılması, kapatılması, ikiye bölünmesi bilimsel özerklik kapsamında mıdır? Kuşkusuz; bunlar bilimsel özerkliğin konularıdır.

Boğaziçi Üniversitesine kayyım rektörler atandığından beri şunları yaşadık: İki günde, üniversitede kimsenin haberi bile olmadan iki yeni fakülte kuruldu. Sonra aradan iki yıl geçti; bir tanesi kapatıldı, yerine aynı adla bir enstitü kuruldu. Bir yüksekokul kapatılıp yerine yüksekokulun bölümlerinin bağlandığı bir fakülte kuruldu. Üniversitenin en eski fakültelerinden birisi kapatılıp bölümleri bu yeni açılan fakülteye bağlandı. Protestolar üzerine geri adım atıldı; bu sefer yeni açılan fakülte kapatılıp o fakültenin bölümleri eskiden kapatılmasına karar verilmiş olup geri adımla kapatılmayan fakülteye bağlandı.


Üniversitenin en büyük fakültesi ikiye bölündü; gerekçe olarak uzmanlaşma gösterildi: Biri fen, diğeri sosyal alanlar olacak dendi; sonra iki yeni fakültenin de başına birer edebiyatçı dekan atandı. Bunların hepsi, ilgili bilim dallarının görüşü alınmadan, ya da karşı görüşlerine rağmen idari talimatlarla yapıldı. Üniversite, kararların sakıncaları hiç düşünülmeden hızla alındığı, hata yapınca tam tersine karar alındığı bir yap-boz tahtasına döndü.

Sorunun kaynağı

Niye bu duruma düştüğümüzü bir hatırlayalım. Bir süredir rektör seçim ve atamaları akademinin tamamen dışında bir prosedürle cumhurbaşkanı tarafından yapılıyor. Anayasa mahkemesi bir yıl önce buna imkân veren kararnameyi iptal edip, meclise bu konuyu kanunla düzenleme görevi verdi. Ancak Anayasa Mahkemesi, anayasaya aykırılık incelemesinde esasa girmeden, sadece rektör atamasının kamu hizmetine girmeye dair bir düzenleme olması nedeniyle Kanun Hükmünde Kararname ile düzenlenemeyeceği ilkesine dayanarak “konu bakımından yetkisizlik” sebebiyle iptal kararı verdi.

Bu nedenle de yapılan yeni düzenleme, üniversitelerin sahip olduğu anayasal güvencelerin hiçbirini sağlamayan, kurumları tamamen yürütmenin takdirine bırakan bir düzenleme oldu: “Devlet ve vakıf üniversitelerine rektör, Cumhurbaşkanınca atanır. Vakıf üniversitelerinde rektör ataması, mütevelli heyetinin teklifi üzerine yapılır. Rektör, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü tüzel kişiliğini temsil eder.”

Bilim Akademisi bunun üzerine şu çağrını yaptı:

“Yeni düzenleme ile vakıf üniversitelerinde mütevelli heyetinin “teklifi” sürece dahil edilmiş, ancak nihai atama yetkisi tüm üniversiteler için Cumhurbaşkanında toplanmıştır. Bu düzenleme, yürütme erkinin rektör atamalarındaki belirleyiciliğini kurumsallaştırmakta; üniversite içi katılım mekanizmalarını ve akademik yönetişim ilkelerini sınırlamaktadır. Devlet üniversitelerinde ise herhangi bir seçim, aday belirleme ya da üniversite içi öneri süreci öngörülmemektedir. Bunun yanı sıra rektörlerin nitelikleri, akademik yetkinlikleri, görev yaptıkları süre vb. herhangi bir maddi ölçüt de yeni kanun metninde yer almamaktadır. Halen yürürlükte olan 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin (CBK) 3. maddesinin 5. fıkrası da “Rektörler, profesörlük yapanlar arasından atanır” hükmü dışında bir düzenleme içermemektedir. Rektörlerin görev süresi de yine kanunda değil, anılan CBK’nin ekinde yer alan III sayılı cetvelde 4 yıl olarak belirlenmiştir.

Bilim Akademisi olarak hatırlatmak isteriz: Üniversiteler, yönetimlerinde akademik topluluğun söz sahibi olduğu, özerk ve katılımcı modellerle güçlü olur. Rektör seçiminde akademik kadro ve diğer bileşenlerin katkıda bulunduğu liyakate dayalı bir üniversite düzeni, bilim özgürlüğünü, üniversitelerin uluslararası itibarını ve toplumsal yararını artırır. Bu nedenle TBMM’yi, üniversite özerkliğini gözeten, liyakat esaslarını somut şekilde belirleyen, üniversite bileşenlerine katılım ve söz hakkı tanıyan bir düzenleme yapmaya davet ediyoruz.”

Lale Akarun 

* Bu yazı, HBT Dergi 480. sayıda yayınlanmıştır.

Lale Akarun