Kan naklinin yan etkileri

Öne Çıkanlar Sağlık
Kan naklinin yan etkileri

Kan nakli 20. yüzyılın başında kan grubu antijenlerinin, tipleme yöntemlerinin ve verici-alıcı karşılaştırma testlerinin keşfi ile tıpta uygulama alanına girdi (1). Daha sonra pıhtılaşmayı önleyici maddelerin, biyolojik olarak uygun plastik torba sisteminin ve hastalık geçişini önlemek için uygulanan mikrobiyolojik testlerin keşfiyle “kan komponenti” tedavisi kavramları gelişti. Kan komponentleri derken, eritrosit (alyuvar), lökosit (akyuvar), trombosit (kan pulcukları) konsantreleri, plazma ve kriyopresipitat anlaşılmaktadır.

Ne zaman transfüzyon yapılmalı?

Transfüzyon kararı alırken gerçekten transfüzyon ihtiyacı olup olmadığı, eğer bu ihtiyaç var ise gerek duyulan komponentin hangisi olduğu ve kaç ünite transfüzyon yapılması gerektiği ayrıca verilecek kan veya kan ürününün yararı/zararının ne olduğu gözden geçirilmeli (2).


Aşağıdaki durumlarda nakil düşünülmeli:

  • Eksilmiş olan kan volümünün ve/veya kan komponentlerinin yerine konmasında
  • Kan değişimi ve vücut dışı dolaşım uygulandığında
  • Dokulara oksijen taşınmasını sağlamak amacıyla
  • Kanama ve pıhtılaşma bozukluklarını ve
  • İmmunolojik yetersizlikleri düzeltmek gerektiğinde

Kan veya komponentleri nasıl hazırlanır?

Sağlıklı bir donörden (verici) alınan bir ünite tam kandan, kan bankası koşullarında eritrosit, trombosit, lökosit süspansiyonları, taze donmuş plazma ve kriyopresipitat elde edilmektedir. İmmünglobulin ve pıhtılaşma faktörleri ise geniş plazma havuzlarının bulunduğu koşullarda daha ileri teknoloji ile elde edilmektedir.

Kan torbasına alınan kanın pıhtılaşmaması ve hücrelerin canlılığını sürdürebilmesi için pıhtılaşmayı önleyici ve koruyucu solüsyonlar kullanılır. Bu solüsyonlarla bir ünite tam kan veya eritrosit süspansiyonu 1-6 °C’de 21-35 gün saklanıyor. Saklama süresi ilave koruyucu solüsyonlarla 42 güne kadar çıkmıştır (3).

Tüm nakillerin %20 kadarında çeşitli yan etkiler ortaya çıkabilir. Bu reaksiyonların çoğu hafiftir ve uzun süreli etkiler oluşturmaz. Bu etkiler (immünolojik olan ve olmayan) nakil sürerken ya da saatler-yıllar arasında ölçülebilecek sürelerde ortaya çıkabilir. Yan etkiden şüphelenildiğinde ilk yapılacak işlem kan naklinin hemen durdurulmalı (2).

İmmünolojik reaksiyonlar

Alloimmünizasyon: Tekrarlayan nakillere bağlı olarak kanın hücresel elemanlarındaki antijenlere veya plasma proteinlerine karşı alloantikorlar gelişir.

Febril reaksiyon (Ateş): Febril nonhemolitik nakil reaksiyonu da denir. %1-4 arasında görülür. En sık görülen reaksiyonlardan biridir. Birden fazla transfüzyon yapılan veya multipar (çok doğum yapmış) hastalarda daha sık görülür. Transfüzyon esnasında veya birkaç saat içerisinde titreme ve ateşle ortaya çıkar. Lökositi azaltılmış kan ürünleri ile daha az reaksiyon görülür. Tekrarlayıcı durumlarda parasetemol veya ateş düşürücülerle yapılan önleyici tedaviler ile daha az görülür.

Alerjik reaksiyon: Sık görülür (%1-4). Kaşıntı, ürtiker gibi basit bulgulardan bronkospazm, anjionörotik ödem, anaflaktik reaksiyona kadar uzanan ciddi tablolarla kendini gösterebilir. Hafif reaksiyonlarda kan nakli geçici durdurulur ve antihistaminik verilir. Şikayet ve bulgular gerileyince kan nakli tamamlanır. Anemnezinde böyle bir reaksiyon tarif eden hastalara antihistaminik ile premedikasyon yapılmalı.

Ancak bronkospazm (nefes darlığı), anjionörotik ödem (solunum yolunun daralması) veya anaflaktik reaksiyon varlığında nakil sonlandırılmalı ve anafilaksi tedavisi uygulanmalı. Sık allerjik reaksiyon geliştiren hastalarda nakilden 30 dakika önce antihistaminik uygulanması, yıkanmış eritrosit ve trombosit süspansiyonlarının tercih edilmesi gerekir. Hastanın IgA düzeyi düşükse, IgA düzeyi düşük donörden kan ürünü temin edilmesi öneriliyor.

Gecikmiş hemolitik reaksiyon: Tamamen önlenmesi zordur. Sık görülür (1:1000). Daha hafif seyreder. Transfüzyondan 2-10 gün sonra görülür. Hemoliz damar dışında gerçekleşir. ABO kan grubu uyuşmazlığı yoktur. Nakil öncesi testler negatiftir.  Rh sistemi, antiJk, anti K, anti Fy antikorları sorumludur. Çoğu zaman tedavi gerektirmez.

Akut hemolitik reaksiyon: Akut hemolitik transfüzyon reaksiyonunun görülme sıklığı, verilen her bir ünite kan ürünü başına 1/38.000 olarak bildirilmekte (4,5). Alloantikoru olan hastalara (Rh, Kell, Duffy gibi diğer eritrosit antijenlerine karşı) eritrosit transfüzyonu veya yanlış ABO kan gruplu kanın verilmesi sonrasında görülür. Eritrosit membranının parçalanmasına ve hemolize neden olur.

Hipotansiyon (tansiyon düşmesi), taşipne (hızlı nefes alıp verme), taşikardi (nabzın hızlı atması), ateş, titreme, hemoglobinemi, hemoglobinüri, göğüs ve/veya yan ağrısı, infüzyon yerinde ağrı ile ortaya çıkar. Şüphelenildiği an nakil kesilmeli. Hasta kanı ve şüpheli kan tekrar kan bankasına gönderilerek grup tayinleri yapılmalı.

Hemolizi gösteren kan testleri yapılmalı (serum haptoglobulini, LDH ve indirek bilurubin) Böbrek yetersizliği gelişebileceği için intravenöz sıvı verilmeli, diürez takibi yapılmalı, gerekirse furosemid ve mannitol verilmelidir. DİC gelişebileceğinden dolayı PT, PTT, fibrinojen, trombosit  sayıları takip edilmelidir. Posttransfüzyon örneğinden direkt Coombs testi veya direkt antiglobulin testi (DAT) bakılmalıdır. Crossmatch tekrar edilmeli.

Nonkardiojenik pulmoner ödem: Genellikle kan ürününün verilmesini takiben ilk 6 saatte ortaya çıkan takipne, taşikardi, siyanoz (morarma), dispne (nefes darlığı) ve ateşle karakterize bir tablo olup bazı hastalarda hipotansiyon da görülebilir. Daha az sıklıkla görülür (1:5000). Donör plasmasındaki yüksek titredeki anti HLA antikorları alıcının lökositine bağlanır. Akciğer damarlarında  lökositlerin çökmesi  ve mediatör salınımı damar geçirgenliğini artırır ve akciğer ödemi gelişir. Akciğer grafisinde bilatereal interstisyel infiltrasyon olarak görülür. Transfüzyondan sonraki birkaç saat içinde ani gelişen  dispne, ateş, siyanoz ve hipotansiyon ile ortaya çıkar. Destek tedavisi yapılır.

Posttransfüzyon purpura (ciltte kanama): Trombosit veya eritrosit transfüzyonu yapılan alıcıda 7-10 gün sonra trombositopeniye bağlı olarak gelişir. Sıklıkla kadınlarda görülür. Alıcının serumunda  trombosit antikorları görülür. Ek olarak trombosit verilmemeli.  Trombositopeniyi artırabilir. Tedavide intravenöz immunglobulin veya plasmaferez kullanılır.

Graft versus host hastalığı: Allojenik kemik iliği naklinde sık görülür. Donörden gelen lenfositler immun yetmezlikli alıcının kemik iliğine hücumu ile olur. Kan nakli ile gelişen formunda ise vericinin lenfositleri alıcının HLA antijenlerini yabancı olarak algılar. Klinikte 8-10 gün sonra ateş, deri döküntüsü, ishal, karaciğer fonksiyon bozukluğu olarak ortaya çıkar. Üç-dört hafta içinde ölüm görülür. Canlı T lenfositleri bulunan kan komponentlerinin immun yetersizlikli alıcıya verilmesi veya benzer HLA antijeni olan immunokompetent alıcıya verilmesi (akraba) ile oluşur. Kan ürünlerinin ışınlanması ile bu durum önlenebilir.

Nonimmünolojik reaksiyonlar

Volüm fazlalığı: Nakil sırasında veya hemen sonra nefes darlığı, siyanoz, ortopne, şiddetli baş ağrısı, hipertansiyon ve konjestif kalp yetmezliği gelişirse hipervolemi düşünülmeli. Kalp yetersizliği olan hastalarda görülür. Sadece anemi için transfüzyon yapılacaksa eritrosit suspansiyonu tercih edilmeli. Bir ünite iki saat içinde yavaş yavaş verilmelidir.

Nakle başlarken 40 mg furosemid vermek ve nakil hızını 1- 3 mL/kg/saat tutmakta fayda vardır. Hastanın aldığı ve çıkardığı sıvı arasındaki dengesizliğin görülmesi tanı koydurucudur. Diüretikler ve oksijen sıklıkla kullanılır. Semptomlar düzelmezse daha agresif bir tedavi (flebotomi) gerekebilir.

Masif nakil: Hastaya 24 saat içinde total kan volümüne eşit miktarda nakil yapılması, 10 üniteden fazla tam kan veya 20 üniteden fazla eritrosit süspansiyonu verilmesi masif kan nakli olarak adlandırılır. Fazla miktarda ve beklemiş banka kanı kullanan hastalarda şok-asidoz varsa hiperpotasemi yoksa hipopotasemi gelişir. Banka kanında bulunan yüksek asit ve amonyağa bağlı olarak asidoz gelişebilir. İki haftadan fazla beklemiş banka kanında 2-3 DPG düzeyi düştüğünden dolayı kardiak rezervde bozuksa oksijenizasyon bozulur.

İnfeksiyon: Hepatit B, hepatit C, hepatit D,Hepatit G, HİV-1, CMV, EBV, HTLV-1, parvovirüs B19, bakteriler (koagülaz negatif stafilokoklar, bazı gram negatifler-yersinia, psödomonas) bazı parazitler ( malarya, babesiozis, tripanozomiazis, toksoplazmoz) nakille bulaşabilirler.

Hipotansif reaksiyonlar: Son yıllarda tanımlandı. Sistolik veya diastolik kan basıncının nakil öncesi ölçümlere göre 10 mmHg veya daha fazla düşmesi olarak tanımlanır. Hipotansiyon nakil sırasında başlar. ACE inhibitörü kullanan hastalara (Tansiyon ilacının bir grubu) negatif yüklü lökosit filtreleri ile eritrosit veya trombosit süspansiyonu verilmesiyle açığa çıkan bradikininin hastada metabolize olamaması sonucu ortaya çıkmakta. Bu nedenle ACE inhibitörü kullanan hastalarda nakil esnasında lökosit filtreleri kullanırken hipotansif reaksiyon gelişme olasılığı nedeniyle dikkatli olmalı.

Yrd. Doç. Dr. Yavuz Furuncuoğlu, Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı

Kaynaklar: 1. Hillman RS, Kenneth AA: Blood Component Therapy. In: Hematology in Clinical Practice  3rd ed. 2002, 407-416.  2. Vengelen-Tyler V (ed). Noninfectious Complications of Blood Transfusion. In: Technical Manual. 12th ed. Bethesda, MD: American Association of Blood Banks, 1996: 558-559. 3. Öztürk G. Kanın hazırlanması, saklanması ve nakli. İ. Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri, Sempozyum dizisi No: 44-Mayıs 2005; 43-54. 4. Beytler E. Preservation and clinical use of erythrocytes and whole blood. In:Hematology. Eds .Beutler E, Lichtman MA, Coller BS et al. Sixth ed. McGraw-Hill, 2001:1879-1892. 5. Galel SA, Malone JM, Viele MK. Transfusion Medicine. In: Wintrobe’s Clinical Hematology. Eds. Greer JP, Foerester J, Lukens JN et al. Eleventh Ed. Lippincott Williams & Wilkins, 2004;831-82. 6. İsmail Sarı, Fevzi Altuntaş, Transfüzyon İlkeleri ve erken komplikasyonlar. Türk Hematoloji derneği. Hematolojide destek tedavileri ve infeksiyonlar kursu. 7. Tanju Atamer. Kan transfüzyonunun ilke ve komplikasyonları. İç Hastalıkları. Nobel Tıp Kitabevi 2007  778-81.