“Bağımsız işçiler” dönemi

Öne Çıkanlar Toplum
“Bağımsız işçiler” dönemi

Ekonomik kriz, teknoloji ve bağımlı olmayı hiç sevmeyen yeni nesil... Bu 3 unsur yeni bir çalışma modelini doğurdu.

Kısa süreli işler, bağımsız işçiler... Onların buluştuğu Uber, Airbnb, Upwork gibi platformlar... Teknoloji ve hızlı dijitalleşme, üretimden tüketime kadar olan zincirin tüm haklarını dönüştürürken bununla beraber iş yapma biçimleri ve iş yaşamının dinamikleri de hızla değişiyor. İngilizce’de "gig economy" adı verilen bir terim var. ‘Yeni nesil serbest çalışma” diye tanımlayabiliriz. Ya da kimileri freelance ekonomisi olarak da tanımlıyorlar. İşte bu gig ekonomi, çalışma hayatını kökten değiştirmeye aday en önemli gelişmelerden biri.

Tabii ki serbest çalışma modeli, yeni bir model değil. Küresel iş gücünün neredeyse %13’ü serbest çalışma modeli kapsamında. ABD gibi ekonomilerde de iş gücündeki büyümenin büyük kısmı alternatif ya da serbest iş sektörleri ile sağlanıyor; Bhutan, Colombia ve Vietnam gibi ülkelerdeki iş gücünün ise dörtte biri serbest çalışıyor. Ancak Gig ekonomi denilen yeni nesil serbest çalışmayı ortaya çıkaran iki önemli unsur olduğunu söyleyebiliriz. Biri ekonomik ve finansal krizler ikincisi ise teknolojik gelişmeler... Nasıl mı oldu?


2009 yılındaki finansal krizle insanlar işsiz kalınca zorunlu olarak bulabildikleri işlerde part-time çalışmaya yöneldiler. Bu tabii insanlığın tarihsel süreci içinde sıklıkla yaşanan bir durumdu. Ne zaman ki Uber ve Airbnb gibi platformlar ortaya çıktı “bağımsız işçiler” de yeni ekonominin önemli oyuncuları arasına girmeye aday oldular.

Bu yeni eko sistemin merkezinde hepimizin yakından takip ettiği Uber ve Airbnb gibi uygulamalar var. Uber sürücülük yapmak isteyenleri, Upwork IT alanında çalışanları, care.com, bakım hizmeti almak isteyenlerle verenleri ortak platformda buluşturuyor. Aslında şunu da söyleyebiliriz: Artık 09.00-18.00 türü işler gençler arasında popülerliğini giderek yitiriyor. Nerede ve ne zaman kendilerine ihtiyaç duyulursa orada çalışmayı tercih eden bir nesil var karşımızda...

Teknolojinin bu sektöre getirdiği yeniliği ise şöyle özetleyebiliriz: Serbest sektör çalışanlarının müşterilere ulaşabileceği bir dijital iş piyasası oluşturmak ve pazara erişimi kolaylaştırmak. Bu gelişmeler, önceden sanal ortamla alakası olmayan sektörleri dijital ortama taşımanın yanı sıra, daha önce gelişme olanağı bulamamış pazarlarda çeşitli yeni olanaklar da yaratıyor. Örneğin, Çin’de 13 milyon sürücü çalıştıran Didi Chuxing ya da Güney Asya’daki Grabi gibi ulaşım platformlarındaki hızlı büyüme, hem çalışanlar hem de müşteriler açısından daha önce hiç karşılaşmadıkları talebin bir sonucu. Bunun bir başka örneği de, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerdeki bakım sektörü gibi önceden parçalanmış pazarların, Care.com gibi platformlar aracılığıyla çocuk, yaşlı ve hayvan bakımında çalışanları müşterilerle birleştirerek geliştirmesi. Bu çeşit platformlar geliştikçe hem işverenlerin hem de müşterilerin ilgisini çekiyor, böylece her iki grup için de yeni olanaklar oluşuyor. 2015 yılında ABD’de çalışanların neredeyse üçte biri ya freelance olarak çalıştı ya da geçici projelerde. 2020 itibari ile tüm ABD iş gücünün yaklaşık yarısının gig ekonomi kapsamında olacağını öngörülüyor.

Bu değişimlerin iyi mi kötü mü olduğunu söylemek zor; zira bir yandan geleneksel, tam zamanlı çalışanlar tarafından karşılanan sektörler, talebe bağlı işlere bölünüyor. Diğer yandan çeşitli sektörler de, yeni yaratılan platformlar üzerinden gelişme şansı buluyor. Örneğin, Upwork’da neredeyse 12 milyon IT’ci, 5 milyon müşteriyle buluşuyor. Kesin olan şey ise artık hem hükümetlerin, hem de iş arayanların, hem de işverenlerin bu değişime göre evrilmesi gerektiği. Ayrıca bu yeni modelin bir sosyal güvenlik şeması içine henüz oturtulmuş olmaması çalışan kesim için belirsizlik ve güvensizlik ortamını artırıcı bir durum.

Dijital ekonomi, nitelikli insan kaynağını ülkelerin kalkınmasında en önemli güç haline getirdi.

2014’te yapılan bir anketin sonuçlarına bakıldığında, işverenlerin 1/3’ünden fazlası aradıkları niteliklere sahip aday bulmakta çok zorlandıklarını söylüyor. Üstelik ankete katılan işverenlerin neredeyse yarısı “doğru” çalışan bulamamalarının işlerini kötü etkileyeceği konusunda hemfikir.

2016 Beşeri Sermaye Raporu, 4. Sanayi Devrimi’ne ayak uydurabilmek için ülkelerin kendi insan kaynaklarının bilgi ve yetenek havuzunu genişletmelerinin önemini vurguluyor. Zira işverenlerin ihtiyaçları hızlı bir biçimde değişiyor ve iş arayanların da buna ayak uydurması gerekiyor.

Aslında, işverenin arz-talebini meslek isimlerinin arz-talebi olarak ölçmek artık yeterli değil, zira farklı endüstriler ve coğrafyalarda, farklı meslekler farklı şeyler ifade ediyor. 2003 yılında kurulan, 433 milyon üyesi olan ve her yıl bu sayının %19 arttığı Linkedln’in işleyiş biçimi bu yeni süreci anlatan en iyi örneklerden biri. İş odaklı bir sosyal ağ olan Linkedln’de mesleklere birer yetenek grubu olarak yaklaşılıyor. LinkedIn’in kurucuları da, en iyi arz-talep ölçümünün işverenlerin aradıkları yetenekler ile adayların sahip oldukları yeteneklerin karşılaştırılması ile olacağına inanıyor.

Örneğin, bir veri bilimci arayan isteyen bir işveren olduğumuzu düşünelim. 433 milyon LinkedIn üyesinden 84.000 kadarının iş unvanı veri bilimci. Ancak, unvanları bir yana bırakıp, hangi üyelerin veri bilimci olmak için gerekli yeteneklere sahip olduğuna baktığımızda bu sayı 10 milyona çıkıyor. Bu 10 milyonun içinden 600.000 kadarı, bir veri bilimci olmak için gereken yeteneklerden beş ya da daha fazlasına sahip. Yani bu bakış açısı sayesinde hem işveren için seçenekler artıyor, hem de 4. Endüstriyel Devrim’de işlerini robotlara kaptıran ve kaptıracak olan tarafından insanların da önü açılmış oluyor.

Bu örneği göze alacak olursak, işverenlerin yapması gereken şey, işe alacak insan ararken meslek unvanları yerine daha geniş bir bakış açısı kullanmak. Bu şekilde istedikleri kalitede elemana ulaşmak için daha çok seçeneğe sahip olacaklar. Ayrıca meslek unvanı arana işe uymasa da, sahip olduğu beceriler ile o işi karşılayabilen elemanları göz ardı etmemiş olacaklar. Çalışanların ise artık hem eğitim hayatları boyunca, hem de iş aradıkları ve çalıştıkları süre içinde geniş yetenek alanlarına yatırım yapmaları gerekiyor.

Derleyen: Deniz Şahintürk

Kaynaklar:
https://www.weforum.org/agenda/2016/06/the-10-countries-in-latin-america-that-invest-most-in-their-people
https://www.weforum.org/agenda/2016/06/the-benefits-of-looking-beyond-job-titles
https://www.weforum.org/agenda/2016/06/gig-economy-changing-work https://www.weforum.org/agenda/2016/06/why-do-we-call-it-human-capital