ABD Başkanı Donald Trump'ın çevre ve halk sağlığı düzenlemelerini geri, bilim ve bilimsel kurumları baltalayan eylemleri Amerika Birleşik Devletleri'nde 200.000'den fazla insanı öldüren koronavirüs salgınını şiddetlendirdi. Uzmanlar bu ölümlerin çoğunun önlenebilir olduğunu ve bilime verilen zararın bir kısmının kalıcı olabileceğini söylüyor .
Kırmızı, beyaz ve mavi giyinmiş “Dört yıl daha” ve “Amerika'yı Yeniden Harika Yap” yazılı tabelalar taşıyan binlerce Trump taraftarı salgın sırasında havalandırmasız kapalı bir ortamda maskesiz ve omuz omuza bir araya getirilerek koronavirüsün yayılması için ideal bir ortam yaratıldı.
Başkan Trump'ın 13 Eylül'de Neveda Henderson'daki mitingi, halka açık toplantıları 50 kişiyle sınırlayan ve uygun sosyal mesafe gerektiren resmi sağlık kurallarına aykırı bir şekilde yapılmıştı. Trump bunu biliyordu ve yetkililer daha sonra da onu durduramadı. Başkan pandeminin başlangıcından bu yana aynı şekilde davrandı ve halen devam eden salgının merkezinde olan Beyaz Saray'da temel sağlık yönergelerine uymayı reddetti. Sonunda O’nun da COVID-19 testi pozitif çıktı ve 3 gün hastanede kaldıktan sonra 5 Ekim'de taburcu oldu.
Amerika Birleşik Devletleri başkanı son sekiz ayda koronavirüsün yarattığı tehlikeler hakkında yalan söyledi ve salgını kontrol altına alma çabalarını baltaladı. Hatta bir röportajda, salgının başlarında viral tehdidi bilerek önemsiz gösterdiğini itiraf etti. Trump, insanları hastalık bulaşmasını durdurmayı amaçlayan tecrit kurallarına karşı protesto etmeye teşvik ederken maskeleri ve sosyal mesafe gereksinimlerini küçümsedi. Devlet kurumlarında virüsü incelemek ve etkisini azaltmak için çalışan bilim insanlarının çalışmalarını baltaladı, baskı altına aldı ve sansür uyguladı. Atadığı bürokratlar, ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) ve Gıda ve İlaç Dairesi'ni (FDA) siyasi çıkarlarına alet edip, kurumlara yanlış bilgiler vermelerini, etkisiz sağlık rehberleri yayınlamalarını ve COVID-19 için yararı kanıtlanmamış, potansiyel olarak zararlı olabilecek tedavileri önermeye yönledirdiler.
Salgının evrimini modelleyen New York Columbia Üniversitesi epidemiyologlarından Jeffrey Shaman, "bunun sadece beceriksizlik değil, sabotaj olduğunu…insanları güvende tutmak için sarfedilen çabaları sabote ettiğini” söylüyor.
Dünya nüfusunun sadece % 4'ünü oluşturan Amerika Birleşik devletleri geniş bilimsel ve ekonomik kaynaklara sahip uluslararası bir güç merkezi olmasına karşın 7 milyondan fazla COVID-19 vakası yaşamış ve ölü sayısı 200.000'i aşmıştır. Bu vaka sayısı diğer tüm ülkelerden ve hatta küresel toplamın beşte birinden fazladır.
Shaman ve arkadaşları, “ülke bu mücadeleye daha önce adım atmış olsaydı Amerika Birleşik Devletleri'nde kaybedilen canların çoğu kurtarılabilirdi” diyor. Pek çok uzman, Beyaz Saray koronavirüs izleme grubunun bir üyesi olan Olivia Troye tarafından da dile getirildiği gibi salgını kontrol altına alamamaktan Trump'ı sorumlu tutuyor. Olivia Troye Eylül ayında, başkanın virüsü kontrol altına alma ve hayat kurtarma çabalarını defalarca raydan çıkardığını ve bunun yerine kendi siyasi kampanyasına odaklandığını söylüyor.
Trump'ın 3 Kasım'da yeniden seçilmek isterken COVID-19 karşısında ortaya koyduğu eylemler son dört yılda bilime ve bilimsel kurumlara verdiği, yaşam koşullarını etkileyen zararın sadece bir örneğidir. Başkan ve bürokratları sera gazı emisyonlarını azaltma çabalarını frenleyerek kirliliği sınırlayan kuralları zayıflatmış ve bilimin ABD Çevre Koruma Ajansıdaki (EPAP) rolünü azaltmıştır. Politika uzmanları, yönetimin politik kararlarını desteklemek için birçok kurumda bilimsel bulguları gizleyerek yada çarpıtarak bilimsel dürüstlüğü zayıflattığını söylüyor.
Eski Cumhuriyetçi başkan George W. Bush yönetimindeki ABD Çevre Koruma Ajansı'na başkanlık eden Christine Todd Whitman, "Çevre veya bilime karşı bu kadar planlanmış bir savaş görmedim" diyor.
Trump’ın soyutlanmacı politikaları ve söylemleri Amerika'nın küresel sahnedeki konumunu da aşındırdı. Ülkenin kapılarını birçok ziyaretçi ve Avrupalı olmayan göçmenlere kapatarak yabancı öğrenci ve araştırmacı kabulünü azalttı. Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası dernekleri şeytan gibi göstererek , Amerika'nın küresel krizlere yanıt verme yeteneğini zayıflattı ve ülkenin bilimini izole etti.
Başkan, siyasi gündemini ilerletip rakiplerini gözden düşürürken her zaman gerçeklerden çok kaos ve korku pazarladı. Nature tarafından gerçekleştirilen düzinelerce röportajda, araştırmacılar bu noktayı özellikle endişe verici olarak vurguladılar, çünkü bu durum halkın dürüstlük ve kanıtın önemine olan güvenini sarsıyor ve dolayısıyla bilim ve demokrasinin temelini zayıflatıyordu.
Demokrasilerin ilerleme ve gerilemesini araştıran, Berkeley California Üniversitesi siyaset bilimcisi Susan Hyde, "bunun birçok yönden korkunç" olduğunu söyleyerek "hükümetin temel işlevinin saldırı altında olması, özellikle de bu işlevlerden bazıları hayatta kalma yeteneğimiz için kritik öneme sahipse çok rahatsız” edici diyor.
Başkan bilim ve teknolojide bazı olumlu gelişmelerden söz edebilir. Bir bilim danışmanı atamak için 19 ay beklemiş olan Trump öncelik vermemiş olsa da hükümeti, uzay bilimcilerin “Ay” araştırmalarına geri dönmesini ve, yapay zeka ve kuantum hesaplama gibi öncelikli alanlara önem verilmesini istedi. Ağustos ayında Beyaz Saray, bunlar ve diğer ileri teknolojiler için 1 milyar ABD Dolarından fazla yeni fon sağlandığını açıkladı.
Ancak birçok bilim insanı ve eski hükümet yetkilileri, bilime ve onun kamu düzeni oluşturmadaki rolüne değer vermeyen bir başkanlık anlayışının bu örneklerle uyuşmadığını söylemekte. (Trump'ın bilime olan etkisinin dört yıllık zaman çizelgesi için bkz: https://www.nature.com/articles/d41586-020-02814-3)
Mevzuat değişiklikleri ve koparılmış olan uluslararası ortaklıklar dahil bilime verilen zararın çoğu, Trump’ın Kasım seçimlerini kaybetmesi halinde onarılabilecektir. Ancak ülke ve dünya diğer zorlukların yanı sıra iklim değişikliğini ve virüsün ilerleyişini sınırlamak için son derece değerli bir zamanı yitirmiş olacaktır. Bilim insanları ve politika uzmanları bilimsel bütünlüğe, halkın güvenine ve ABD'nin itibarına verilen zararın Trump'ın görev süresinin çok ötesine geçebileceğini söylüyorlar.
İklime verdiği zarar
Trump'ın bilime saldırısı, göreve gelmeden önce başladı. 2016 daki başkanlık kampanyasında, küresel ısınmayı bir aldatmaca olarak nitelendirdi ve ülkeyi 190'dan fazla ülkenin imzaladığı tarihi 2015 Paris iklim anlaşmasından çekmeye söz verdi. Beyaz Saray'a taşındıktan beş aydan kısa bir süre sonra da bu sözü yerine getireceğini açıkladı.
Trump, anlaşmanın yabancı liderlerden ve küresel aktivistlerden "övgü kazanmak" için enerji kısıtlamaları önerdiğini bunun da ekonomiyi engellediğini savunarak, "Paris değil, Pittsburgh vatandaşlarını temsil etmek üzere seçildim" dedi.
Trump'ın kabul etmediği şey, Paris anlaşmasının bir çok yönden ABD tarafından ve ABD için tasarlanmış olmasıdır. Anlaşma, üye ülkelerin kendi taahhütlerini tasarlamalarına izin vererek ivme kazanmaya çalışan gönüllü bir anlaşma olup sahip olduğu tek güç gecikenleri ortaya çıkaracak olan şeffaflığından gelmektedir. ABD'yi anlaşmadan çekip iklim taahhütleri konusunda geri adım atılmasının diğer ülkeler üzerindeki harekete geçme baskısını da azalttığını ileri süren San Diego California Üniversitesi'nden siyaset bilimci David Victor, küresel topluluğun itibarına sahip bir üye olmanın gereği olarak, Paris sürecine katılma gereksinimi duyan ülkelerin de artık bu baskıyı hissetmediğini söylüyor.
Trump Paris anlaşmasıyla ilgili kararını açıkladıktan sonra, ABD Çevre Koruma Ajansı’ndaki (EPA) bürokratları, eski başkan Barack Obama döneminde uygulamaya konulan iklim politikalarını terketmeye başladı. Listenin başında elektrik santralleri ve otomobillerden kaynaklanan sera gazı emisyonlarını hedefleyen bir çift düzenleme vardı. Geçtiğimiz 15 ay içinde Trump yönetimi her iki düzenlemeyi de yürürlükten kaldırdı ve bunları sanayicilere para kazandıracak ve emisyonları azaltmada pek etkisi olmayan daha zayıf standartlarla değiştirdi.
Bazı durumlarda, sanayi bile bu geri adımlara itiraz etti. Yönetimin çabaları, geçen yıl Kaliforniya ile daha agresif bir standardı sürdürmek için ayrı bir anlaşma imzalayan Ford ve Honda gibi birkaç otomobil üreticisinin itirazlarına yol açtı. Son zamanlarda Exxon Mobil ve BP gibi enerji devleri yönetimin petrol ve gaz şirketlerinin güçlü bir sera gazı olan metan emisyonlarını sınırlandırmasını ve ortadan kaldırmasını gerektiren kuralları zayıflatma girişimine karşı çıktı.
New York merkezli bir danışmanlık şirketi olan Rhodium Group'un bir tahminine göre, yönetimin geri adımları emisyonları 2035'e kadar 1.8 milyar ton karbondioksite eşdeğer miktarda artırabilecekti. Bu değer İngiltere’nin yıllık emisyonunun yaklaşık beş katı demekti. Bu tedbirler mahkemeler ya da yeni bir yönetim tarafından kaldırılabilse de Trump ülkeye ve gezegene çok değerli olan bir zaman kaybına mal oldu.
Santa Barbara'daki California Üniversitesi'nde iklim politikası araştırmacısı Leah Stokes, "Trump dönemi, bu gezegen için gerçekten korkunç ve berbat bir dönem oldu" diyor.
Trump yönetimi Paris anlaşmasından çıkış belgelerini geçen yıl yaptığı resmi başvuruyla kayda geçirtti. ABD'nin anlaşmadan çekilmesi cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bir gün sonra 4 Kasım'da resmiyet kazanacak. Çoğu ülke, Amerika Birleşik Devletleri olmadan bile ilerlemekte kararlı olma sözü verdi ve Avrupa Birliği, çabalarını attırmaları için baskı yaparak liderlik boşluğunu doldurmalarına yardımcı oldu. Çin, 22 Eylül'de 2069 da karbon konusunda tarafsız olmayı hedeflediğini açıklayarak Biden kazanırsa anlaşmaya yeniden girme sözü verdi. Buna rağmen ABD'nin iklim müzakerelerine öncülük etmekte Obama döneminde sahip olduğu uluslararası nüfuzu yeniden kazanması zor olabilir.
California Üniversitesi'nden bir siyaset bilimci David Victor, "Paris'e yeniden katılmak kolay, gerçek sorun inandırıcılık: dünyanın geri kalanı söylediklerimize inanacak mı?" diyor.
Derleyen: Kayhan Kantarlı (Ege Üniversitesi emekli)
Jeff Tollefson’un 5 Ekim 2020 tarihli Nature dergisinde yayınlanan makalesinden derlenmiştir: https://www.nature.com/articles/d41586-020-02800-9