Basit düşünebilmek

Ali Akurgal
Basit düşünebilmek

Önceki yazımda, dünyanın bir enerji dengesi olduğundan söz etmiştim. Aslında olay bir “havuz problemi”ne özdeş. Dünyada her gün yapılacak birçok “iş” var. En başta, göllerden, denizlerden su buharlaştırılacak, su buharı denizlerin üzerinden yukarıya ve karaların üzerine taşınsın diye rüzgar estirilecek, bunun için dünyanın bir kısım yerleri ısıtılarak buradaki havanın genleşmesi, yüksek basınç oluşturması sağlanacak.

Bütün bu işler için güneşin ısıtma enerjisine ihtiyaç var. “Havuzdan çekilen enerji” başlığı altına bunlar yazılmalı. Hayvanların soluyarak oksijenini karbondioksite dönüştürdüğü havadan o karbondioksiti alıp tekrar oksijene çeviren bitkilere bu işlem (foto sentez) sırasında güneş enerjisi gerekli, bunu da “havuzdan çekilen enerji” başlığına eklemeli.

“Havuza dolan enerji” ise, güneşten gelen enerji. Bunun, “havuzdan çekilen enerji”ye tam karşı düşmesi, dengeyi sağlıyor. Küresel ısınmadan söz ettiğimizde, “havuza dolan enerjinin”, “havuzdan çekilenden fazla olduğu”nu belirtiyoruz. “Gelişmişlik” adına, yer altındaki, kömür, petrol, doğalgaz, yetmedi, kaya gazı ne bulduysak sömürüp, bunun enerjisini o havuza boca ediyoruz. Sonuçta havuz taştı. Nasıl taştığını soracak olanlar iki hafta önce, İstanbul’da nereleri su bastığını arşivden seyretsinler.


Sera Gazları

Küresel ısınmaya karşı Paris anlaşması, havuza boca edilen enerji ile pek ilgilenmiyor. Bu enerji, bir seferlik ek. Gerçi sürekli ekleniyor ama, eklemeyi kestiniz mi, sorun biter. Paris anlaşması, bu sırada açığa çıkan sera gazlarının dünyadan dışarı yayılan enerjiyi sera etkisi ile geri yansıtması üzerine. Çünkü, bugün havuzu dengeye getirseniz, o gazlar orada durdukça, havuzdan enerji çıkışını engelliyor, sorun devam ediyor.

O gazları atmosferden çekip parçalamanın teknolojisi çok ucuza bugünden hazır: Gidin ağaç dikin. Ağaçlarda bu teknoloji var ve onlar bu gazları nasıl parçalayacaklarını iyi biliyorlar. Karmaşık formüllere, uzay teknolojisi arayışlarına gerek yok. Basit düşünün ve gidin ağaç dikin. Birileri yaktıkça, başkaları kestikçe sizin dikmeniz gerekli. Rahim Demirbaş, varını yoğunu ağaç dikmeye adamış bir emekli öğretmen, her türlü engele rağmen 70li yaşlarında bile ağaç yetiştiriyordu. Üstelik “çöl oldu” diye terkedilen Karapınar’da.

Bir yandan Paris anlaşması gibi taahhütler ile sera gazlarının artışını sınırlamaya çalışırken, diğer yandan dünyanın bu iş için dengeleyici unsuru olan ağaç dikmeyi gündeme alırken, bir yandan da esas sorun olan havuzda biriken enerji fazlasını “tahliye etmeye” çalışmalıyız. Türkiye’nin elektrik enerjisi ihtiyacını “havuzdan” temin etmek üzere rüzgar enerjisine yönelmesi, geç kalmış, ama önemli bir adım.

Aslında, “enerji ihtiyacı” tanımını yeniden değerlendirmeliyiz. Hiç kimsenin, fazla benzin yakan aracı ile böbürleneceğini sanmam. Ama biz, medeniyet düzeyimizi ölçmek için, kişi başına tükettiğimiz enerjiyi esas alıyoruz. Ne kadar çok tüketirsek, o kadar medeniyiz(?!). Kıyaslama yaparken kullanılması gereken ölçüt, bir işi yaparken ne kadar az enerji ile yapıldığına bakmak. Tıpkı, 100km’ye 4,5-5 litre benzin tüketen arabalar gibi. Ulaşılan enerji verimliliğini ölçmek için, şu kadar ekonomik sonucu (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) elde etmek için bu kadar enerji (GWh) kullandık diyebilmeliyiz. Az enerji ile çok iş yapmanın bir örneği, http://edition.cnn.com/travel/article/oslo-airport-worlds-greenest/ index.html adresinde. Kuşkusuz, bu konuda bizi aydınlatacak olan kişi, Bayram Ali Eşiyok.

“Havuzdan enerji alıp uzaya yollamak için” ise, çok sayıda okurumun arayışına girdiği mikrodalga, lazer veya çok çok daha gelişmiş teknolojiler peşinde koşmayı bırakın derim. Basit düşünün. Ayna kullanın. Güneş enerjisini çatılarınıza koyacağınız aynalarla uzaya yansıtın. Hem aşağıya gölge yapar, klima masrafından kurtulursunuz, hem de çok ucuza, havuza enerji dolmasına kendi çapınızda engel olursunuz.

Ali Akurgal / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 72. sayısında yayınlanmıştır.

Ali Akurgal