İnsanın öyküsünün kısa bir yanlış anlatımı

Öne Çıkanlar Toplum
İnsanın öyküsünün kısa bir yanlış anlatımı

Geride bıraktığımız ayların çok okunan kitabı “Sapiens” [1], insanlığın serüvenini farklı açıdan ele alma iddiasında olan bir metin. Bu serüveni, bilişsellik, tarım ve endüstri kilometre taşları temelinde aktaran kitaba göre; insanın bilişselliğinin en önemli sonucu, onu diğer hayvanlardan ayıran "olmayana inanma", fiziksel olarak var olmayan “şey”lere, ortak gizemli söylencelere (mitlere) göre yaşamı biçimlendirme.

Ancak; kitabın kendisi de “olmayan” bir varsayıma dayanmakta. İnsanın, 70.000 yıl kadar önce, “Bilgi Ağacı Mutasyonu” ile birbirleri ile iletişen, kültürler oluşturan canlılara dönüşüp aletler yaptığı ve Afrika kıtasını terk ettiğini söylüyor, yazar Harari. Oysa, bilinç gökten düşmediği (Ditfurth [2]) için, bilişsel değişim bir devrim olarak ele alınamaz. Yaşananlar, birbirlerinden binlerce kilometre uzaklıktaki farklı konumlarda “yavaş” ve koşullar ölçüsünde farklılaşan evrimsel süreçlerdir [3]. Bilinç oluşumunu Harari’nin anlattığı sığlıkta ele almak; kitabın herhangi bir konunun uzmanı olmayan okurları ve öğrenciler açısından yanlış yönlendirici olmaktadır.

Harari; öyküyü, küçük kümelerle sağlıklı bir yaşam süren Sapiens’in (kendi türünden olan Neanderthal’i yenmiştir), Tarım Devrimi ile birlikte, hastalıklarla ve nüfus artışından kaynaklanan zor yaşam koşulları ile tanıştığını; bu nedenle, tarımın vahim bir hata olduğu saptaması ile sürdürmekte. Olasıdır ki; Harari, toprağın mülkiyeti ile birlikte oluşan sınıflı toplumun olumsuzluklarından söz etmek istemektedir.


Fakat; bir bilim insanı, karşılaştırma yaparken, sayısal ve kanıtlanmış verilere dayanmalıdır. Avcı-toplayıcıların, tarım insanlarından çok daha mutlu ve sağlıklı olduğunu söyleyebilmek için, öncelikle, arkeolojik verilerin bu uzak atalarımızın yaşamlarıyla ilgili perdeyi kaldırmaları gerekir. Bu açıklık henüz sağlanmış değil. Öte yandan, tarım iledir ki, insan eko-sistemi dönüştürmeye başlamıştır. İyi mi olmuştur, kötü mü? Tarımın olumsuzluğu, Harari’nin de söylediği gibi, “artık ürüne sahip olan seçkinlerin” oluşması; diğerlerinin sefalet içerisinde yaşamlarını sürdürmesi ise bu bir neden değil; ortamdır.

Yazar; “bilişsel devrim”inin gizemli söylencelerini para, din ve imparatorluk üçgenine taşımakta; birbirlerinin eş konumunda olmayan liberalizm, sosyalizm ve evrimciliği aynı düzlemde değerlendiriyor. İnsanın soyut düşüncesine örnek olarak, kitabın en başlarında, vermiş olduğu Peugot amblemi örneği gibi, anlamsız kalıyor bu karşılaştırma da. Ayrıca; karşılaştırmalarında, Türkler'in “emperyal düşünce”yi, uzun süre egemenliklerinde kaldıkları Araplar'dan öğrendikleri (!) gibi hatalı bilgilerin yanısıra, Newton'un denklemlerinin "olasılık bulutları" ile kuantum mekaniğine genişletildiği şeklinde yanlış yorumlar var.

İndirgemeci yaklaşım

Bu tür hatalarında payı olduğunu düşündüğüm “indirgemeci" yaklaşımıyla, insanlığın tüm geçmişini; biyoloji (bilinç oluşumu), dinler tarihi, keşifler, bilimsel araştırmaları içeren şekilde birbirleri ile bağlantılı olarak ele alan kitapta Avrupa’ya nedeni açıklanmayan bir farklılık yakıştırılmış. “Romalılar, Moğollar ve Aztekler” diyor yazar, “diğer ülkeleri güç ve zenginlik için işgal ederken, Avrupa emperyalizminin ardında, uzak topraklarda elde edilecek yeni ‘bilgi’lere ulaşma isteği vardı”! Gerçeğin böyle olduğuna ilişkin bulguları sunmamış olduğu gibi, saptamasının doğru olma olasılığını artıran bir ilişki de yok kitapta.

Bilişsel gelişimde olduğu gibi, bilimsel araştırmaların da farklı yerlerde ve farklı nedenlerle birbirleri ile tarihsel koşullar bağlamında bağlantılı olarak süregeldiği; bilimsel yeniliklerin kökenlerinde Ortaçağ’da başlayan icatların [4] ve Arap/İslam dünyasının aydınlık çağlarındaki [5] çalışmaların olduğu, tüm bu sürecin Eski Yunan’dan bağımsız düşünülemeyeceği; insanlığın ortak miraslarının savaşlarla, yağmalarla gölgelense de, salınımlı bir öykünün öğeleri olduğu nesnel tarih bilgisinin temelleridir. Yazarın Avrupa’ya değer gördüğü “Aydınlanma” felsefesidir, aslında.

Harari’nin, "Aydınlanma"ya değinmeden anlattığı bilimsel devrimler kısmından sonra geldiği, "süper-insan", "tanrılaşan hayvan" kavramları da, bilimsel süreç açısından temelden yoksun. İnsan, yazarın dediği gibi “Tanrı” olmamıştır. Olamaz. Doğa ile etkileşimi sürdüren fizik kuralları, her dönüşümde yıkımın, az ya da çok, olacağını söyler [6]. Bu nedenle, iklim değişikliği insanlığın dünyasını tehdit etmektedir. Aynı insanlık, bu tehdidin ayırdında olma ve çözüm bulma bilişselliğine de sahiptir. Tüm canlıların ve doğal çevrenin dinamik ilişkisi vardır ve bu göz ardı edilemez.

İndirgemeciliği ile birlikte, kitabın kaynakları da, bu içerik için yeterli sayılamaz. Örneğin, Hoimar von Ditfurth anılmadan bilinç oluşumu nasıl anlatılır? Bu kadar geniş bir tarih anlatılacaksa, David Christian'ın ‘Maps of Time'ı [7] olmadan olur mu? Ekonomi politik konusundaki mirasa gönderme yapılmadan, keşiflerin neden Avrupalılar tarafından yapıldığı anlatılabilir mi?

Kitabın genel sunumu açısından; fizik ve biyolojide yetkin olmasa da, bir tarihçi olarak yazarın, yalnızca 400 küsur sayfada bu denli geniş bir tarihi ele alırken, daha titiz ve birkaç görüşe odaklı bir çalışma yapması beklenirdi.

Daniel Quinn niye yok

Öte yandan, kitaptaki bazı izlekler Daniel Quinn'in de görüşlerine uymakta. Daniel Quinn; tarımın, insanların diğerleri üzerindeki totaliterliğini kurmasını sağladığını, modern yaşamın da gizemli söylencelerden oluştuğunu, günümüz uygarlığının da birleşik bir yapıya dönüştüğünü doksanlı ve iki binli yıllarda söylemiş [8]. Quinn’e gönderme yapılmayan Sapiens’te, Hamurabi Yasaları ile Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi aynı yaklaşımla değerlendirilip, Hamurabi'nin cezalarındaki köleci zihniyetin de, Bağımsızlık Bildirgesi'ndeki eşitlik kavramının da "hayal ürünü kurallar" olduğu söyleniyor. (Thomas Jeffersson'ın da köle sahibi olduğu atlanarak.).

‘Sapiens'in bir bölümünün başlığı olan "Kendi piramidini kurmak" izleği de Quinn'de var [9]. Kaynaklarında bu yazardan söz edilmeyişinin ayrı bir özensizlik olduğu ‘Sapiens’ kitabının, tüm dünyada 20’den fazla dile çevrilmesinden de anlaşılacağı gibi, kolay okunan ve akıcı olmasına karşın; bir eleştirmenin deyişi ile “bitlerinden dolayı görünmeyen bir aslan” [10] olduğu kanısındayım.

Yine de, ülkemiz bilim okuryazarlığı açısından, bu kitabın liste başı olmasını sevindirici bulmaktayım.

Prof. Dr. Seyhan Uygur Onbaşıoğlu, İTÜ Makine Fakültesi / [email protected]

Kaynak:

[1] Harari, Y. N., Sapiens: A Brief History of Humankind, Harper Perennial, 2015.
[2] von Ditfurth, H., Bilinç Gökten Düşmedi, Çeviren: Veysel Atayman, Cumhuriyet Kitapları, 2007.
[3] McBrearty, S., Brooks, A. S., “The revolution that wasn’t: a new interpretation of the origin of modern human behavior”, Journal of Human Evolution39 (5): 453–563, 2000.
[4] Layiktez, C., Ortçağın Aydınlığı, Tukan Yayınları, 1998.
[5] Al-Khalili, J., Pathfinders: The Golden Age of Arabic Science, Penguin, 2012.
[6] Rifkin, J., Howard T., Entropy: A New View to World, Viking Adult; 1980.
[7]  Christian, D., Maps of Time: An Introduction to Big History, University of California Press, 2 nd Edition, 2011.
[8] Quinn, D., Ishmael: An Adventure of the Mind and Spirit, Bantam; Reissue edition , 1995.
[9] Quinn, D., Beyond Civilization: Humanity's Next Great Adventure, Broadway Books; 1St Edition edition, November 7, 2000.
[10] Mann, C. C., How Humankind Conquered the World; Long ago, there were more than half a dozen species of human. Only Homo sapiens survived and thrived, transforming the face of the planet along the way, Wall Street Journal (online), Fedruary, 6 2015