Avrupa uygarlığı ve İslam

Doğan Kuban
Avrupa uygarlığı ve İslam

Avrupa ya da Batı’nın yarattığı ortak uygarlık, sadece Hristiyan dini üzerine değil, Antik kültür ve dinle mücadele eden bir felsefe ve bilim, Antikite’den ilham alan gelişmiş bir sanat vizyonu üzerine kurulmuş; sonunda akıl ile dini inanç arasında, değişik toplumların paylaştığı ortak bir dünya görüşüne dayanan çağdaş politik düzenler ve onları büyük ölçüde birleştiren bir uygar yaşam vizyonu olarak ortaya çıkmıştır.

Din ve ulusal kültürler bu çerçeve içinde, kendi dilleri ve edebiyatları, felsefeleri ve sanatlarıyla kendilerine ait bir kimliğin de varlığının altını çizerler.

Fakat Avrupa’nın, yüzyıllarca süren iç çatışmalar pahasına, bugün tek bir uygar yaşamın temsilcisi olmakla övünen, değişik dilli ve değişik kültürel gelenekleri olan üyesi var.


Kaldı ki, Avrupa tarihinin yaratıp sürdürdüğü uygarlık olgusu sadece Avrupa’ya değil, bütün dünyaya yayılmış bir düşünce ve davranışlar ağı.

Yaratılan insanlık ve toplum vizyonu, Avrupalıların dünya çapında neden oldukları büyük savaşlara ve içinden geçtiğimiz bütün krizlere karşın bugün, Uzakdoğu ülkelerinin karmaşık tutumları dışında, dünya ölçüsünde paylaşılıyor. Buna, Müslümanların oldukça büyük ve en gelişmiş kesimleri de dâhil.

Dünya hepsine sahip çıkıyor

Avrupa’yı bir din tanımlamıyor. Diller de tanımlamıyor. Bir dünya görüşü ve onun yarattığı politik örgütlenme, ekonomik yaşam ve bütün toplumların ortak olarak sahip çıktıkları felsefe, edebiyat ve sanat gelenekleri bu uygarlık başlığı altında toplanıyor.

Leonardo’nun, Shakespeare’in, Descartes’ın, Kant’ın Çaykovski’nin, Picasso’nun yarattığı her şeye, çağdaş dünya toplumları sahip çıkıyor. Bu davranış, onları dünyanın en yaygın ve egemen Avrupa uygarlığının temsilcileri yapıyor. Buna paralel politik ve kültürel sıkıntılar da var. Fakat dünyada hiçbir toplumun bunlara yüzünü çevireceğini düşünen yok!

Günümüzde buna direnen topluluklar sadece İslam dünyasında. Bu, onlarda da ortak toplum direnişi değil. Müslüman toplumlar, tümüyle ekonomik sömürge düzeyinde olmalarına karşın, iç politik yapının ayak diremesi ile çelişik bir yaşam sergiliyor; uluslararası statüleri de saygınlığını her gün daha fazla yitiriyor.

Bugün İslam’ın sorunu, dünyaya katılmak ya da ekonomik köle olarak yaşamak arasında bir dilemma’dır.

İslam kendini din ile tanımlıyor

İslam Uygarlığı, çağdaş uygarlık öğeleriyle tanımlanmıyor. Kendini sadece dinle tanımlıyor. Bu tutum onlara Avrupa’daki din dışı ortaklığı getirmiyor. Oysa Türklerin, dini öğreti dışında, Endonezya, Hint, İran, Mısır, Libya, Tunus, Fas ile ortak oldukları ne bilim, ne sanat ne mimari, ne edebiyat, ne de musiki var. Tanıma dinle başlandığı zaman, birbirinden farklı Müslüman ülke kültürleri var. Fakat uygarlık yok. ‘Medeniyet’ var.

Dünyadan farklı bir model. Avrupa ile bütün tarihi boyunca çarpışan ve 18. yüzyıldan bu yana onu taklit etmeye çalışan bir toplum olarak, Türklerin kendilerini İslam uygarlığının temsilcisi olarak görmeleri kavramsal olarak yanlıştır. Kaldı ki Araplar ve İranlılar kabul etmez. Hintliler, Pakistanlılar ve Endonezyalılar da kabul etmezler. Bu, kimi Türklerin kendi kendilerine gelin güvey olmalarıdır.

Bir hata ile uygarlık kaybolabilir

Dünya uygarlıkları Avrupalıların dünya kültür tarihini kendilerine göre tanımlamalarından kaynaklanmış, büyük bir yorum hatasıdır. Küçük, kısa yaşamlı, örneğin Mayalar gibi bir toplum, özgün bir kültür yaratabilir. Bu kültür bütün yaşam araçlarını üretebilir.

Jared Diamond’un anlattığı gibi, zengin bir yerel kültür belki tek bir hata nedeniyle yok olabilir. Uygarlık kavramını bu boyutlarda kullanmak, kanımca yanlıştır. Uzak, ulaşılamaz, bilinemeyen tarihinden kalan birkaç yapı ve artifakt ile bu boyutta kültürlere uygarlık adı verirsek, bugünkü uygar sözcüğü anlamını yitirir.

Bugüne kadar yaşayan toplumların, süre ve coğrafya olarak yeterli boyutlara ulaşmamaları ve çağdaş yaşamla ilişkili hiçbir özellikleri ve boyutları olmaması onlara bir kültür alanı olarak bakmayı gerektiriyor. Fakat özgün özellikleri vardır. Olması doğaldır. Örneğin Maya mimarisi ilginç ve yaratıcı bir mimaridir. Hatta Osmanlılardan daha özgün olduğu söylenebilir. Fakat bu, onu bir uygarlık simgesi olarak görmeyi gerektirmez.

Uygarlık tanımı ve İslam

Uygarlık tanımına bugün ulaştığımız standartlar bağlamında bakmak gerekir. Yoksa Medine’ye geldikleri zaman Müslümanlar uygar değillerdi. Sadece Medineli idiler. Eğer tarihi ve coğrafi koşulları tümüyle farklı insanların yarattıkları kültürler uygarlık diye anılsaydı, uygarlık kavramının bir anlamı olmazdı. Uygarlık tartışması yapmaya da gerek kalmazdı.

İslam, gelişmiş kültürler yaratmıştır. Fakat toplumları birleştiren bir uygarlık yaratmamıştır. Tarihi ve coğrafi koşullar buna olanak sağlayamazdı. Osmanlılar Endonezya’ya gidemezdi. Kenya’ya bile gidemediler. Hindistan’da bir devlet geliştirdikleri zaman bunun Osmanlı ile bir benzerliği olmadı. Dillerini bile koruyamadılar.

Uygarlık bağlamında Batı kökenli araştırma ve tartışmalarda kullanılan kavram, hatta sözcüklerin İslam tarihinde paralelleri yoktur. İslam uygarlığı yok. Sadece Müslüman ülkelerin kültürleri var. Bu kültürler din tarafından kuvvetle etki altında bırakıldıkları için, Müslümanların ortak bir din kültürleri vardır. Fakat bu onların bugünün uygarlığına katılmasına engel olan, fakir toplumlar olarak sömürülmelerine neden olan bilgi yokluğudur.

Uygar dediğimizde kastettiğimiz

Bu konuyu tartışmak için medeniyet sözcüğünü ‘civilization = uygarlık’ sözcüğü ile karşılaştırmak gerekiyor. Biz uygar dediğimiz zaman Avrupa uygarlığını ve Avrupalıların tanımladığı bir uygarlığı anlatmak istiyoruz. Bu dine dayalı ya da dinle ilgisi olmayan, bir toplumsal yaşam ve üretim türüdür. Yaşam kültürünü kastetmiyoruz. Her tarihi çağda din üzerine kurulu kültür alanları vardır. Mısır Uygarlığı diyoruz. Onun da bir dini vardı. Din de bir toplumsal kurgu olarak bir kültür alanı için özel bir karakter taşır. Yunanların da, hala simgesel olarak kullandığımız tanrıları vardı. Bütün kültürlerde bir dini inanış ve tanrılar var. Müslümanlığı kabul etmeden önce Türklerin de tanrıları vardı.

Çağdaş Uygarlık nedir?

İçinde yaşadığımız politik durum bu mantıki ayrımı yapmamıza olanak vermiyor. İlk tartışılacak konu böylece semantik içerikli oluyor.

‘Çağdaş Uygarlık’ kavramı, ‘Western Civilization, Modern Civilization’ dendiği zaman anlaşılan nedir? Bu, Avrupa’nın Rönesans’tan sonra, 500 yıllık bir gelişme sonunda ulaştığı, tüm bilimler, kullanılan teknoloji, sanatlar, toplumsal davranışlar ve ütopyaları içeren düşünce, yaşama ve toplumsal davranış sistemidir. Dünya toplumları uygarlığın değişik aşamalarındadır. İslam dünya sistemi dışında değildir. Ama gelişemeyen bir yapıdır.

Medeniyet sözcüğü Peygamber’in yaşadığı Medine kentinden kaynaklanır. Kentsel yaşamla ilişkilidir. Evrensel uygarlık düzeyinde değildir. İslam ülkeleri bilgi ve eğitim alanında geri, fakir, Batı uygarlık düzeyine ulaşamamış ülkelerdir. Onların dışında din devleti yok. Oysa İslam dini bunu zorlamıyor. 9-12. yüzyıllarda İslam Dünyası Avrupa’ya örnek olacak kadar ileriydi.

Temelsiz övünmeler uygar bir toplum olduğumuzu kanıtlamaz, fakat ona ulaşmamızı engeller.

Doğan Kuban


Bu yazı HBT'nin 72. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban