Temizlik şart ama nereye kadar?

Öne Çıkanlar Sağlık
Temizlik şart ama nereye kadar?

Temizlik konusunda görünürde birbirleriyle çelişen bilgilerle karşı karşıya kalıyoruz. Sağlık kurallarına uymanın bizleri sayısız mikrop ve hastalıklardan koruduğu açıkça bilinen bir gerçek. Öte yandan, kimi bakterilerin sağlığa yararlı oldukları, temizlik ürünlerinin içerdikleri kimi malzemelerin bizlere zarar verebilecekleri, giderek tırmanışa geçen alerjilerin ve daha başka rahatsızlıkların ardında aşırı düzeyde temizliğin yatabileceği yönünde de veriler var.

Temizlik ve alerji salgını

Özellikle de bu son konuda bir tutarsızlık olduğu kesin. Avrupa’da 150 milyonu aşkın kişinin alerjileri olduğu ve bu sayının her geçen gün daha da arttığı belirtiliyor. Uzmanlar 2020’lere gelindiğinde Avrupa nüfusunun yüzde ellisinde en az bir tür alerjinin olabileceğine dikkat çekiyorlar. 1997-2007 yılları arasında ABD’de çocuk alerjilerindeki artış yüzde 18 iken, şimdilerde her 25 çocuktan yaklaşık birinde alerjiye tanık olunuyor. Tabii bir de astım var.


Aşırı düzeyde temizliğin sağlığa zarar verebileceği görüşünü 1989 yılında ilk kez ortaya atan, salgın hastalıklar uzmanı David Strachan oldu. Strachan, sağlığa elverişsiz ortamlardan uzak tutulduğumuz çağdaş yaşam biçimlerinin, çocukluğun ilk evrelerinde daha az mikrop kapıp hastalanmamız anlamına geldiğine ve bunun da bizleri alerjilere çok daha duyarlı kıldığına işaret ediyordu.

Aşırı titizlik

Bu konuyla ilgili kimi bulgular son derece ilginç. Kırsal bölgelerde yetişen çocukların yanı sıra, bulaşıkları elde yıkayan ve köpek besleyen anababaların çocukları da görünürde çok daha sağlıklı oluyorlar. Ne var ki, akıllara durgunluk veren en ilginç veriler 2014 yılında yapılan bir araştırmadan geliyor. Buna göre, yaşamlarının ilk yılında kedi, fare ve hamam böceğinin ardlarında bıraktıkları parçacıklarla karşı karşıya kalan çocukların astıma yakalanma olasılıkları çok daha düşük oluyor.

Biraz kir ile sağlıklı olmak arasında bir bağlantı olduğu görüşüne çoğunluk katılıyor. Ancak ortada bir sorun var: işler bir olasılıkla bu denli basit değil. Son yıllarda yapılan binlerce araştırma bedendeki mikroorganizmalarda meydana gelen değişikliklerle alerji, astım, depresyon ve Alzheimer hastalığına dek uzanan birtakım sorunlar arasında bir ilinti olduğunu ortaya koyuyor. Mikrobiyom adıyla bilinen bu mikroorganizmalar kümesi “temiz” ile “kirli” arasında belirgin bir farklılığa, bakterilerle aramızda karmaşık bir ilişki olduğuna işaret ediyor. Kimi bakterilerle karşı karşıya kalmak bizlere iyi gelirken, kimileri olumsuz bir etki yaratıyorlar. Ancak hangilerinin iyi, hangilerinin kötü olduğunu belirlemek hiç de kolay değil.

Uzmanlar bağışıklık sisteminin gelişimini denetlemede karşı karşıya kalınan bakterilerin çeşitliliğinin etkili olduğuna dikkat çekiyorlar.

Mikroplarla ne zaman tanıştığımız önemli

Bu yararlı mikroplarla ne zaman karşı karşıya kaldığımız da can alıcı bir önem taşıyor ve bu açıdan özellikle de çocukluğun ilk evrelerinin önemli olduğu görülüyor. Uzmanlar üç yaşına gelindiğinde mikrobiyotanın büyük ölçüde belirlenmiş olduğuna inanıyorlar. Bu durumda, erişkinlik döneminde kişisel temizliğinize daha az özen göstermenin iyi bakterilerin çeşitliliğini arttırabileceğine inanmak saçma mı olur? Hangi bakterilerin bizlere iyi gelip hangilerinin gelmediği konusunda henüz kesin bir bilgiye sahip olmasak da, kötü oldukları kuşku götürmeyen bakteriler konusunda elimizde birtakım ipuçları var.

Örneğin, Britanya’da yılda yaklaşık 17 milyon besin zehirlenmesi olayı yaşanıyor. Bu olayların büyük bir bölümünde mikroplar lokantalardan kapılmakla birlikte, 18 Avrupa ülkesini içeren bir araştırma besin zehirlenmelerinin yaklaşık üçte birinin evdeki mikroplardan kaynaklandığını ortaya koyuyor.

Ancak aşırı kirlilik ishal olasılığını arttırırken, aşırı temizlik de birtakım olumsuz etkiler yaratabiliyor. Öyle ki, antibakteriyel el sabunları ve çamaşır deterjanlarından uzak durmakta yarar var. Bu ürünler, tanıtımlarında sunuldukları denli yararlı olmadıkları gibi, uzun erimde bakterilerin antibiyotiklere karşı direnç kazanmalarına da neden oluyorlar.

Temizliğin bilimsel olarak saptanmış sınırları

Demek ki, çok kirli olmak insanlara zarar verebileceği gibi, aşırı temizlik de zararlı olabiliyor. O zaman ne yapmak gerekiyor? Neyse ki, temizliğin bilimsel verilerle onaylanmış bir sınırı var. Uzmanlar belli başlı ev işlerinde “hedeflenmiş temizlik” taktiğinin uygulanmasını öneriyor ve temizliğin önem taşıdığı yer ve zamanlarda temizlik kurallarına uymanın yine de yararlı olacağına dikkat çekiyorlar.

Ne var ki, mikroplardan tümden arındırılmış steril bir ev hedeflemek yerine, yalnızca önemli yer ve zamanlarda zararlı bakterilerin yok edilmesine odaklanmak gerektiğinin de altını çiziyorlar. Bu bağlamda, sürekli dokunduğumuz kapı tokmakları, elektrik düğmeleri ve banyonun temizliğine ağırlık verilmesi, ayrıca tüm mutfak yüzeylerinin ve araç gereçlerinin temizliğine de özen gösterilmesi gerekiyor. Bunun dışında, yerleri, duvarları ve eşyaları altı ayda bir temizleyebilirsiniz. Ev tozu akarlarına alerjiniz yoksa, evi elektrikli süpürge ile temizlemek tümden isteğe bağlı bir iş.

Kısacası, sağlığınızı güçlendirmek için açık havaya çıkın. Temizlik ürünlerinden yararlanın, ama bu konuda aşırıya kaçıp evinizi kirletmekten kaçının ve temizliğin ardından camları açıp evinizi bir güzel havalandırın.

Derleyen: Rita Urgan

Kaynaklar:
http://www.livestrong.com/article/107811-consequences-poor-personal-hygiene/
https://www.betterhealth.vic.gov.au/health/conditionsandtreatments/personal-hygiene
http://www.huffingtonpost.com/2013/11/08/personal-hygiene-facts_n_4217839.html
New Scientist, 14 Ocak 2017

Bu yazı HBT'nin 76. sayısında yayınlanmıştır.