Depresyon

Öne Çıkanlar Sağlık
Depresyon

Depresyon günümüz zorlanan insanının en yaygın ruhsal sorunudur. Tedavi edilmezse aylarca hatta yıllarca sürebilir. Yaşamın bir döneminde herkesin hissedebileceği keder, hüzün, mutsuzluk gibi duygulanımların daha aşırı boyutlarda ve daha uzun süre yaşanma halidir. Bu duygulanımlar uzun vadede kişinin çevresiyle, yaşamla ve kendisiyle olan ilişkisini bozar. Türkiye’de yaygınlık oranı %9-20 olarak saptanmıştır.

Herhangi bir zamanda ortaya çıkabilir, ancak sıklıkla 24-40 yaşları arasında görülmektedir. Her 4 kadından biri ve her 10 erkekten biri hayatlarının bir döneminde depresyon yaşayabilirler.

Depresyonda görülen belirtiler arasında şunlar sayılabilir:


• Günlük duygulanım dalgalanmaları,
• Uyku ve yeme düzeninde değişiklikler,
• Konsantrasyon bozukluğu,
• Ümitsizlik ve çaresizlik hissi, intihara yönelik duygular,
• Suçluluk, kendini tenkit etme, değersizlik veya yük olma gibi hisler,
• Belli bir sebep olmadan aşırı hassaslık veya kızgınlık hissi.

Depresyona yatkın kişiler

Depresyona daha yatkın kişiler arasında; takıntılı, ayrıntıcı, mükemmeliyetçi, herkesi hoşnut etmeye çalışan, aşırı duyarlı kişiler bulunmaktadır. Bağımlı, şüpheci kişilik özellikleri olanlar, öz güveni az olanlar, sürekli kendini eleştiren kişiler, kendisi, çevresi ve olaylar hakkında olumsuz değerlendirme yapanlar da depresyona daha sık yakalanmaktadır.

Hastalıklar depresyona yol açabilir

Kanser, diyabet, kalp hastalıkları, KOAH, kronik böbrek yetmezliği, Alzheimer, HIV-AIDS gibi bazı kronik hastalıklar, hasta ve hasta yakınları üzerinde psikolojik sorunlara neden olabilmektedir. Örneğin kanser olduğunu öğrenen bir insanın uyku ve iştahındaki bozulmayı, içine kapanmasını veya öfkeli olmasını, isyanını hastalığa karşı gelişen ilk tepkiler olarak örnek verebiliriz.

Kronik fiziksel hastalık karşısında hastanın en belirgin tepkileri; korku, öfke, endişe, inkâr ve depresyondur. Bu tepkiler fizik-sel hastalığın özelliklerine, hastanın bireysel özelliklerine ve psikososyal çevrenin desteğine göre şekillenir. Fiziksel hastalığın ne olduğu, şiddeti, süresi, hangi organ ve dokuların etkilendiği, hasta için bunların sembolik anlamı, fiziksel işlev kaybı ve bu kayba ilişkin hastanın değerlendirmesi, tepkilerin ortaya çıkışında önemli rol oynar.

Hastanın bireysel özellikleri, kişilik yapısı, inançlar, tutumlar, hayatı boyunca yaşadığı önceki stres durumlarına verdiği psikolojik tepkiler ve kullandığı çözüm yolları ile ailenin hastalığa tepkisi de vereceği duygusal cevapları değerlendirmede yardımcı olabilir.

Kanser hastalarında depresyon oluşumuna yönelik risk faktörleri arasında şunlar bulunmaktadır:

-Geçmişte depresyon öyküsü olması,
-Kontrol edilemeyen ağrı,
-Kanserin ilerlemiş safhada olması.

Depresyon, zamanında başvuru ve uygun tedaviyle çoğu zaman rahatlıkla tedavi edilebilen bir ruhsal rahatsızlıktır.

Depresyon basit egzersizlerle, diyet uygulamasıyla ya da tatile çıkmakla çözülecek bir sorun değildir. Gerektiğinde kullanılan ilaç tedavisi ve psikoterapi sayesinde problemlerimizle daha etkin biçimde uğraşabilir ve yaşamdan daha çok keyif alabiliriz. Depresyon ilaçları mutlaka doktor tavsiyesiyle alınmalıdır. Birçok antidepresan ilaç sanıldığının aksine uyuşturucu değildir; bağımlılık ya da alışkanlık yapmaz.

Kronik hastalıklarda depresyonun psikoterapisi; bireysel, aile ya da grup terapisi şeklinde olabilir. Tedavinin süresi, uygulanan tedavi modeline ve depresyonun şiddetine göre değişir. Psikoterapinin başlıca hedefleri arasında bulunan kişinin değişen gerçeklikle baş etme yöntemlerinin geliştirilmesi, psikososyal zorlanmalarla baş etmeyi öğrenmek, hatalı inanışların farkına varma, insanlararası ve davranışsal baş etmelerin düzeltilmesi, hastalığa ilişkin bilgi ve alternatiflerin sunulması, hastanın sınırlılıkların yanında yapabileceklerinin belirtilmesi ve bu şekilde yeniden hastanın güç ve otonomi kazanımı önemlidir.

Depresyonla başa çıkmada; düzgün beslenmek, düzenli egzersiz yapmak, aileden destek görmek, duygu ifadelerinin desteklenmesi, ilgi ve uğraşlar edinmek, daha aktif olmak, düşünceleri yeniden yapılandırmak (“Başka nasıl düşünebilirim?”), düşünce hatalarını yakalamaya çalışmak, yapmak istenilenler için günlük plan yapmak faydalı olabilir.

Günümüzde kanser hastaları ve yakınlarının psikolojik süreçlerini yönetebilmelerine destek olmak için psiko-onkoloji bilim dalının öne çıktığını görmekteyiz. Kanserde en sık oranda görülen psikolojik rahatsızlık, depresyon olmaktadır. Depresyonda olan bir kanser hastasının hem tedaviye uyumu düşmekte hem de yaşamına devam etmesi ve hastalığı kabulü zorlaşmaktadır. Bu nedenle kanser hastaları ve aileleriyle çalışan psiko-onkoloji alanındaki uzman psikologlar hastalık sürecinin en uygun biçimde yönetilmesine destek olmaktadırlar.

Klinik Psikolog Zeren Okçuoğlu Kadıoğlu
VKV Amerikan Hastanesi Psikoloji Bölümü uzmanı

*Bu yazı HBT'nin 53. sayısında yayınlanmıştır.