Neden bazılarımız kaygı ve güçlüklerle zor baş ediyor?

Öne Çıkanlar Sağlık

İnsanları kaygı duymaya yatkın kılan genler midir, yoksa yaşadığımız çevre ve deneyimlerimiz mi bizleri olgunlaştırıyor? Everyday Einstein adlı internet sitesinde insanların gerginlik düzeylerini genetik yapılarıyla ilişkilendiren bir araştırmaya yer veriliyor.

İnsanlar yaşamın gerçekliklerine çok farklı kaygı düzeyleriyle yaklaşır. Bu duruma yakın çevrenizde bile tanık olmuşsunuzdur. Kimisi karşılaştığı olayları sorun etmezken, kimisi önüne çıkan her engeli yolları tıkayan dev bir sorun olarak algılar. Bu durumda daha az kaygı duyan insanların yaşamın darbelerine karşı koyabilme yeteneğine doğuştan sahip oldukları söylenebilir mi, yoksa bu kişiler gerginlik yaratan deneyimlerden uzak kalabilme şansına mı sahipler?


Bir başka deyişle, insanları kaygı duymaya yatkın kılan genetik yapıları mıdır? Yoksa onları olgunlaştıran yaşadıkları çevre ve deneyimleri midir?

Beynimizin kimyası

İnsanlarda sinir sistemi elektrikle uyarılan nöron adlı sinir hücreleri aracılığıyla (örneğin, beyinden kaslara) bilgi iletimini sağlar. İnsanların birbirleriyle iletişim kurmaları için bu sinir hücrelerinin kendi aralarındaki sinaps adlı bağlantı noktalarına iletiler göndermeleri gerekir. Her bir sinir hücresiyle öteki hücreler arasında yaklaşık 7000 bağlantı noktası olduğundan, insan beyninde 100-500 trilyon sinaps olduğu düşünülüyor. İnsanoğlu gerçekte çok daha fazla sinaps ile dünyaya geliyor. 3 yaşında bir kişi yaklaşık bir katrilyon sinapsa sahipken, bu sayı yaş ilerledikçe azalıyor.

Mutluluk molekülü

Sinir hücreleriyle komşu sinir hücreleri ya da daha başka hücreler arasındaki iletişim nörotransmitter (sinir ileticileri) adı verilen kimyasallar aracılığıyla sağlanıyor. İnsan beyninin kaç farklı sinir ileticisinden yararlandığı henüz kesin olarak bilinmemekle birlikte, araştırmacılar bugüne dek bu türde yüzü aşkın ileti molekülünün kimliğini belirledi. Bu sinir ileticilerinden biri de, Sanskritçe mutluluk ya da neşe anlamına gelen ve beynin mutluluk, rahatlık, huzur duygularını iletmesine yardımcı olan anandamid.

Mutluluk molekülü olarak da bilinen bu sinir ileticisinin insan beynindeki düzeyleri, başka asitlere dönüştürmek suretiyle etkisiz kılan ve kısaca FAAH olarak bilinen yağ asidi amid hidrolaz enzimi tarafından belirleniyor.

Beyne kazınmış bir sakinleştirici mi?

İnsanlarda onları daha az kaygı duymaya iten bir gen olabilir mi? Weill Cornell Tıp Fakültesi uzmanlarından Dr. Francis Lee ile Dr. Iva Dincheva bir süredir erişkinlerin yaklaşık %20’sinin şans eseri sahip oldukları ve FAAH düzeylerinin daha düşük olmasına yol açan genetik bir farklılığı araştırıyorlar.

Bu kişiler anandamidi parçalamaya yeterli FAAH düzeyine sahip olmadıklarından, mutlu kimyasal iletiler gönderen bu molekül sinapslarda çok daha uzun bir süre etkili olabiliyor. Bu son araştırma şunu gösteriyor: Genetik farklılığa sahip olan kişiler çok daha rahat davranmakla kalmayıp, geçmişte yaşanan olumsuz deneyimleri çok daha kolaylıkla unutabiliyor.

Bu gen ile kaygı düzeyleri arasındaki bağlantıyı incelemek amacıyla insana özgü FAAH gen değişkesi bazı farelere aktarıldı. Bu farelerin labirentin açık bölümlerinde çok daha fazla zaman harcadıkları görüldü. Bu da onların, kapalı yerlerde kalmayı yeğleyen öteki farelere kıyasla, bulundukları ortamda çok daha huzurlu olduklarının bir göstergesiydi.

Gerginlikten kolay sıyrılıyor

Genleri değişikliğe uğrayan farelerin, beynin ana kumandası sayılan prefrontal korteks bölgesi ile, korkunun işlenmesinde önemli bir yeri olan amigdala bölgesi arasında çok daha sıkı bir bağlantı da söz konusuydu. Bu türde bir bağlantı, düşük gerginlik düzeyi ve daha yoğun bir duygusal denetim demekti.

Bu gen değişkenine sahip olmak, kaygı durumundan çok daha kolay sıyrılabilme anlamına geliyor mu? Bu amaçla başka bir deneyin sonucu şunu gösterdi: anandamid düzeyleri aşırı derecede yüksek oln insanlar ve fareler, korku ve kaygı duygularını çok daha kısa sürede unutuyor.

Öyle ki, bu denekler yalnızca başından beri daha az kaygı duymakla kalmayıp, gerginlik yaratan durumlardan da çok daha rahatça sıyrılabilmekteydiler.

Eğer FAAH enzimi, başka yöntemlerle oluşturulabilirse, mesela travma sonrası stres bozukluğu, bunalım ve dahası uyuşturucu bağımlılığı gibi durumlarla boğuşan kişilere ciddi bir destek sağlanabilir.

İnsanların güçlükler karşısında ne denli kaygı duydukları tıbbi sorunlar, yaşanan sarsıcı deneyimler, iş ve aile yaşamındaki gerginlikler ve kişilik yapısı gibi başkaca unsurlara göre farklılıklar gösterebiliyor.

Kaygıyı azaltmanın püf noktaları

Terapi ya da ilaç kullanımını gerektirecek ciddi bir kaygı bozukluğu durumu olmayıp, yaşadıkları karşısında gerilmeden ve çok daha rahat davranmak isteyenler için bazı öneriler yararlı olabilir.

- Günlük yaşamınızda, yalnızca 15 dakikalığına bile olsa, bedensel bir etkinliğe zaman ayırın. Bedeni çalıştırmak ruhsal durumunuzu iyileştirir, gerginliği azaltır ve sağlığınıza iyi gelir. (Böylelikle kaygı duymanızı gerektirecek sorunlar da azalmış olur!)
- Geceleri deliksiz bir uyku çekmeye özen gösterin. Televizyonda dizi izlemek, ya da işinizi ve ev ödevinizi tamamlamak yerine, uykunuza öncelik tanıyın.
- Yoga, meditasyon gibi rahatlatıcı yöntemler de kafanızı kurcalayan düşüncelerin dağılmasına ve gerek duyduğunuz uykuyu almanıza yardımcı olabilir.
- Kimi uzmanlar kaygıyı körüklediği gerekçesiyle kafeinden uzak durmayı da öneriyorlar. Ancak kısa bir süre önce bilimsel kanıtlarla gözler önüne serilen yararları düşünüldüğünde, kahve keyfinden vazgeçmek pek de iyi bir fikir olmayabilir.

Rita Urgan

Kaynak: Scientific American Online