Bu yazımızda sizleri ülkemizin ve dünyamızın iç daraltıcı gündeminden uzaklaştırmak ve evrenimizin gizemlerine götürmek istedik. Haydi, yaşama ve olaylara bakış açımızı değiştirebilecek kısa bir yolculuğa çıkalım.
Vücudumuzun hücrelerindeki DNA çift sarmalınının büklümünü açsa idik, uzunluğu 55 milyar km olur, yani dünyamızdan Pluto gezegenine 6 kez gidip gelebilirdi.
Maddenin %99.9999999'u boşluktur. Eğer atomlarımızı aralarındaki boşlukları yok edecek kadar sıkıştırsaydık gezegenimizdeki 7.7 milyar insan bir küp şekerin içine sığardı.
Hepimiz yıldız tozuyuz! Kemiklerimizdeki kalsiyumdan, kanımızdaki demire kadar, bizleri oluşturan elementlerin pek çoğu milyarlarca yıl önce patlayan yıldızların çekirdeklerinde oluşmuş ve büyük toz bulutları biçiminde uzaya yayılarak güneş sistemimize ulaşmışlardır.
Vücudumuz 13.8 milyar yıl önce evreni oluşturan büyük patlamanın da kozmik kalıntılarını taşıyor. Bizimkiler de dahil, evrendeki tüm hidrojen atomları büyük patlamanın hemen sonrasında oluştu.
Eski televizyonlardaki ‘kar yağması’ adı verilen uçuşan noktacıklar ve hoparlörden işitilen hışırtı, kısmen, büyük patlamadan 380.000 yıl sonra hidrojen atomları oluştuğunda yayılan ışımanın (CBR - Cosmic Background Radiation) günümüzdeki kalıntısıdır.
Evrenin büyüklüğü yanında ışığın saniyede 300.000 km olan hızı çok düşüktür, uzaklardan gelen ışığın dünyamıza varması milyonlarca hatta milyarlarca yıl alabiliyor. Yıldızlı bir gecede gökyüzüne bakmak aynı zamanda geçmişe bakmak demektir. NASA’nın Hubble uzay teleskobu 13 milyar yıl öncesini görebilmektedir.
Tam 50 yıl önce insanlık Ay’da ilk adımlarını attı. Ve bu adımların ayak izleri milyonlarca yıl sonra bile silinmeden duracak. Bunun nedeni de Ay’da atmosfer ve akarsuların, yani gezegenimizde erozyona yol açan etkenlerin olmaması.
Uzay tam bir sessizlik içindedir. Çünkü ses dalgaları ancak hava, su gibi bir taşıyıcı ortam içinde yayılabilir. Uzay aynı zamanda boşluktur, sessiz, soğuk, karanlık bir boşluk...
Uzayda aynı türden iki metal parçasını birbirine dokundurursak, ancak kesilerek açılacak biçimde birbirlerine kaynarlar. Soğuk kaynak adı verilen bu olay, örneğin, Galileo uydusunun anteninin açılamamasına yol açmıştır.
Şu Venüs acayip bir gezegen doğrusu. Venüs’ün 1 yılı dünyamızın 224 gününe eşit, ama 1 günü (kendi etrafında bir kez dönüşü) yerküremizin tam 243 gününe denk. Yani orada 1 yıl, 1 günden kısa. Ayrıca Venüs, güneş sistemimizdeki tüm planetlerin kendi etraflarında dönüşlerinin tersi yönde döner, yani Venüs’te Güneş batıdan doğar.
Güneş sistemimizin toplam kütlesinin % 99.86'sını tek başına güneşimiz oluşturur. Güneş öyle büyüktür ki içine 1.3 milyon yerküre sığabilir.
Bilinen uzayda, güneşimiz gibi, toplam 300 sekstilyon yıldız olduğu sanılmaktadır. Bu da 3 den sonra 23 sıfırın geldiği bir sayı yani 300,000,000,000,000,000,000 ile ifade edilir. Bu sayı dünyamızdaki tüm kum taneciklerinin sayısından fazladır.
Kütlesi 10 ila 30 güneş kütlesine denk dev bir yıldız ömrünü tamamlayıp patladığında yıldızın çekirdeği içe çökerek bir nötron yıldızı oluşturur. Nötron yıldızları öylesine yoğundur ki, yıldızın bir çay kaşığını dolduracak kadar maddesi dünyamızdaki Everest dağından daha ağır gelir. Ortalama 30 km çapında olan nötron yıldızları, kendileri etrafında saniyede 600 kereyi bulan bir hızla dönerler.
Yıldızlar ve gezegenleri oluşturan gözleyebildiğimiz madde, bilinen evrenin kütlesinin yalnızca %5'ini oluşturur. Evrenin geri kalan %95'i ise henüz gözlemleyemediğimiz karanlık madde (%27) ve karanlık enerjiden (%68) oluşur. Bir diğer değişle evrenin %95'i hakkında bir bilgimiz yok.
Erdal Musoğlu / emusoglu@gmail.com
Kaynak: https://www.businessinsider.com/14-facts-about-the-universe-2016-8