Boğaziçi Üniversitesi’nde olanların anımsattığı iki anı

Öne Çıkanlar Toplum
Boğaziçi Üniversitesi’nde olanların anımsattığı iki anı

Dört Ocak sabahı her zaman yaptığım gibi Üniversite’ye gitmek üzere yola çıktım. Etiler`de çok sayıda polis dikkatimi çekti. Üniversite`ye yaklaştığımda ise kapıda ve etrafta polis kaynıyordu. Bu sayıda polis görünce endişeye kapıldım, demek ki çok önemli ve tehlikeli bir olay vardı üniversitemizde!

Üniversite`ye girip odama ulaşınca, bu polis kalabalığının nedenini öğrendim, Üniversite`ye yeni bir rektör atanmıştı. Demek ki yeni rektör, polis refakatinde gelmişti üniversiteye. Düşündüm, acaba atandığı üniversiteye polisle gelen başka bir rektör var mıdır bu dünyada? Sanırım üniversite mensupları ile konuşulmadan, onlara danışılmadan, üniversite dışından atanmış olmanın tedirginliği vardı rektörün. Son günlerdeki Boğaziçi Üniversitesi`nde yaşanan olaylar beni 50 yıl öncesine götürdü. İlginç bulduğum iki anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. İkisinden de alınacak dersler var.

Birinci anı, 1969 yılında yaşandı. ODTÜ`nün efsanevi rektörü Kemal Kurdaş 8 yıl hizmetten sonra rektörlükten ayrılmıştı. Üniversite, atanacak rektör ile ilgili dedikodularla çalkalanıyordu. ODTÜ`nün özel yasasına göre rektörü Mütevelli Heyeti atıyordu, tek koşul, rektörün Türk vatandaşı olmasıydı! Rektörün akademisyen olmasına da gerek yoktu, nitekim Kemal Kurdaş akademisyen değildi. Yasada, seçimden ve danışmadan söz dahi edilmiyordu. Bir gün duyduk ki Mütevelli Heyeti, rektörlüğe Mühendislik Fakültesi dekanı Prof. Mustafa Parlar’ı atamış. Atama, yasal olmasına karşın, sorulmadan, danışılmadan yapıldığı için üniversitede büyük bir tepki ile karşılandı.


Mustafa Parlar mecbur olmamasına karşın, “GÜVEN OYLAMASI”na gideceğini duyurdu ve ilk uygulamayı kendi fakültesinde yaptı. Oylamanın sonunda fark azdı ama çoğunluk, “HAYIR” oyu vermişti. Parlar hemen o gün görevi Mütevelli Heyetine iade etti. Parlar arkadaşlarına, “Kendi fakültemden bile güven oyu alamadığıma göre, rektörlükte kalmamın bir anlamı yok” demişti. Bakın bu iş salt yasa ile olmuyor. Prof. Parlar`ın rektörlüğe atanması yasaldı ama bu yeterli değildi.

İkinci anım, 1971 yılında yaşanmış bir olay. Bu olayı üniversite kapısında yığılan polisleri görünce anımsadım.

“12 Mart Muhtırası” verilmişti. Hedef tahtasında ODTÜ vardı, her olaydan ODTÜ sorumlu tutuluyordu. Üniversite` de her binanın önünde bir veya iki silahlı asker nöbet tutuyordu. Bir süre sonra Mütevelli Heyeti, Emekli General Şefik Erensü`yü rektör atadı. Sanırım amaç, ODTÜ`yü bir kışla disiplini içine sokmaktı. Fakat yanıldılar. Şefik Paşa onların kafalarında şekillenen rektöre hiç benzemiyordu!

Bir gün bir profesörün Şefik Paşa ile bir konuşmasına tanık oldum. Profesör, Şefik Paşa`nın üniversitede binaların önünde nöbet tutan askerleri kışlalarına yollamasını eleştiriyordu.

“Paşam, yanlış yaptınız, o askerler bizim güvencemizdi. Lütfen onları geri getirin.”

Şefik Paşa`nın yanıtı ilginçti.

“Hocam, kusura bakmayın, isteğinizi yerine getiremeyeceğim. Burası üniversite. Üniversite askerin bulunacağı bir yer değil. Ben üniversitede asker görmekten utanırım!”

Bunu söyleyen bir askerdi. Demokrat ve çağdaş olmak hiçbir mesleğin tekelinde değildir

Keşke insanlarımız Parlar ve Erensü’nün davranışlarından ders alabilseydi. Alabilseydi, hatalar ve krizler tekrarlamazdı.

Prof. Dr. Uğur Ersoy
Boğaziçi Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü

Bu yazı HBT'nin 252. sayısında yayınlanmıştır.