Korku filmleri sizi hayata hazırlıyor!

Öne Çıkanlar Toplum
Korku filmleri sizi hayata hazırlıyor!

Korku filmleri, luna parklardaki korku tünelleri ve perili köşk söylemleri gibi yapay korkular, sizleri gerçek korkulara karşı daha hazırlıklı kılar ve gerçek korkuların üstesinden gelmede yardımcı olur. Bu tür heyecanlı eğlencelerden edineceğiniz deneyimlerden kaçınmayın, diyor psikologlar...

Danimarka Aarhaus Üniversitesi’nden Mathias Clasen ve arkadaşları, korkuyu nasıl deneyimlediğimizi daha iyi anlayabilmek amacıyla bir süredir insanların ansızın karşılaştıkları korkunç durumlarla nasıl başa çıktıklarını araştırıyorlar.

Clasen ve arkadaşları bu çalışmaları kapsamında Danimarka’nın Vejle kentinde yer alan bir korku evini ziyaret eden 280 kişinin davranışlarını araştırdılar. Yıkık dökük bir fabrikadan ticari bir eğlence alanına dönüştürülen 30 odalı korku evinin her bir odası insanlarda farklı türlerde korkular uyandırmak üzere tasarlanmıştı. Söz gelimi, korku evinde zombi kılığına girmiş oyuncuların bulunduğu, karanlık ve insanlarda boğuluyormuş duygusunu uyandıran bölümler vardı.


Araştırmada toplu olarak bu yapılara giren ziyaretçilerin her birinden bu deneyim sırasında yaşanan korkuyu çoğaltmaya ya da en aza indirmeye odaklanmaları istendi. Ardından deneklere bu süreçte ne gibi zihinsel taktiklerden yararlandıkları soruldu.

Çığlık atmalı mı?

Korkularını çoğaltmaya çalışanlar bakışlarını onları ürkütmesi gereken unsurlardan farklı bir yöne çevirmek ya da başka bir şeyler düşünmek yerine, bu unsurlara çok daha fazla yoğunlaştıklarını belirtiyorlardı. Ayrıca, bu kişiler içinde oldukları durumun gerçekten korkunç olduğu ve bu durumda çığlık atmalarının bir sakıncası olmayacağı yönünde de kendi kendilerine telkinde bulunduklarını dile getiriyorlardı. Clasen’e göre, çığlık atmak insanların korkuyu daha yoğun bir biçimde yaşamalarına olanak tanıyordu.

Öte yandan, bu süreçte korkuyu en aza indirmeye çalışanlar da tam tersini yaptıklarını belirtiyorlardı.

Gelgelelim, her iki grup için ortak tek bir tepki vardı: bu deneyim sırasında insanlar grubun öteki üyelerine olabildiğince sokuluyorlar, kimi zaman el ele tutuşuyorlardı. Clasen, adrenalin bağımlılarının bir olasılıkla korkuyu dolaylı olarak daha yoğun yaşamak amacıyla birbirlerine sokulduklarına, öte yandan bu duygudan kaçınanların birbirlerine sokularak rahatlamaya çalışıyor olabileceklerine dikkat çekerek, “Fiziksel bir yakınlık kurma arayışının taban tabana zıt amaçlara hizmet etmesi son derece çarpıcı bir durum,” diyor.

Tennessee Üniversitesi’nden Garriy Shteynberg de burada madalyonun iki yüzü gibi bir durumdan söz edilebileceğini belirterek, “Başkalarının yanındayken gerçekte güvende olduğunuza kendinizi ne denli inandırırsanız, uyaranlara da kendinizi o denli kaptırır ve korkuya kapılırsınız,” diyor.

Heyecan arayanlar

Araştırmada deneyimin sonunda heyecan arayanlar korkuyu daha yoğun yaşadıklarını ve yaşadıkları deneyimden çok daha büyük bir keyif aldıklarını dile getirdiler. Shteynberg, korkuyu daha yoğun yaşadıklarını söyleyenlerin gerçekte katıksız bir korkudan çok, olağanüstü düzeyde keyif verici bir duygusal uyarılma sürecinden geçmiş olabileceklerine parmak basıyor.

Kısa bir süre önce yapılan başka bir çalışmada da, Clasen ve arkadaşları Kuzey Amerika’da korku içerikli eğlencelerden hoşlanan 1000’i aşkın katılımcının kişilik özelliklerini araştırdılar.

Araştırma sonucunda korku filmlerinden hoşlananlarda, anlaksal güç ve imgelemle ilintili bir kişilik özelliği olan, deneyimlere ve yeniliklere açıklık konusundaki puanların genelde daha yüksek olduğu görüldü. Uyumlulukla ilgili puanları daha yüksek olan kişilerin de genelde korku içerikli eğlencelerden çok daha kolay ürkebildiklerine tanık olundu.

“Korku arayışındaki kişilerin zihinsel uyarımlardan hoşlanan insanlar olduğunu görmek beni çok mutlu etti. Korkuyu kurbanların hunharca katledildikleri 80’lerin “slasher” türü filmleriyle aynı kefeye koyan –tür konusunda önyargılı- insanlarla çok sık karşılaşıyorum-ancak korku türü bundan çok daha fazlasını içeriyor,” diyen Clasen ve arkadaşları korkudan hoşlanan ve korku peşinde koşan insanların bu türde bir davranış sergilemelerinin bunun bir olasılıkla korkunun üstesinden gelmelerine yardımcı olan bir üstünlük ya da egemen olma duygusu yaratmasından kaynaklandığını düşünüyorlar.

Araştırmacılar korku içerikli filmlerin ve kitapların olmadığı dönemlerde, bu işlevin dilden dile aktarılan öyküler yoluyla yerine getirilmiş olabileceğini belirtiyorlar. Clasen, doğal olarak, insan beyninin karabasanlar biçiminde kendi korku uyandırıcı öykülerini oluşturduğunun da altını çiziyor.

Ne var ki, korkunç sürprizlerin insanlara sağladığı yararlar yaş ilerledikçe azalabiliyor. Clasen ve arkadaşları yaşlı insanların korku filmlerini en az gençler denli ürkütücü bulduklarına, ancak bu tür filmlerden çok daha az keyif aldıklarına tanık oldular. Clasen, insanlar yaşlandıkça bu tür benzetimli korkulardan yarar sağlama olasılıklarının da giderek azaldığına işaret ediyor.

Korkulu düşler beyni eğitiyor

Karabasanlar ne işe yarıyor? Yeni bir araştırma korku uyandırıcı düşlerin insanların gerçek yaşamlarında karşılaştıkları ürkütücü durumlarla baş edebilmelerine yardımcı olabileceği yönündeki düşünceyi daha da güçlendiriyor.

Cenevre Üniversitesi’nden Lampros Perogamvros ve arkadaşları 89 kişiden bir hafta boyunca gördükleri düşlerin bir güncesini tutmalarını istediler. Ardından katılımcılara hoş olmayan birtakım resimler gösterdiler. Sonuçta, sıklıkla karabasan gördüklerini söyleyen katılımcıların bu çirkin görüntüler karşısında çok daha az korku duyduklarına tanık olundu. Bu kişilerde beynin bir uyaranın tehlikeli olup olmadığını öğrenmemizle ilintili olduğu düşünülen bölgesindeki etkinliğin de çok daha yoğun olduğu görüldü.

New Scientist’te yayımlanan habere göre, Perogamvros ve arkadaşları korku uyandırıcı düşlerin insanların ürkütücü senaryoların provasını güvenli bir ortamda yapmalarına olanak tanıdığına ve böylelikle de gerçek yaşamlarında bu tür olayları çok daha kolaylıkla ele almalarına yardımcı olduğuna dikkat çekiyorlar.

Rita Urgan

Kaynak