Zeki ve eğitimli insanlar bile komplo teorilerine inanıyor, neden?

Öne Çıkanlar Toplum
Zeki ve eğitimli insanlar bile komplo teorilerine inanıyor, neden?

B sesi sizi yanıltmasın ir araştırma (2015), tam tersini kanıtlayan sayısız veriye karşın, ABD nüfusunun en az %20’sinin yine de aşılarla otizm arasında bir bağlantı olduğuna ve en az %37’sinin de küresel ısınmanın bir aldatmaca olduğuna inandığını ortaya koyuyor.

Araştırmada çok daha büyük bir çoğunluğun da fizikokimyasal yasalarla açıklanamayan paranormal (normal dışı) olayların varlığına inandığı (%42’si hayaletlere, %41’i altıncıhisse) ve bu oranların zaman içinde hiç değişmediği de görülüyor.

2014 yılında yapılan bir araştırmada, Miami Üniversitesi’nden Joseph Uscinski ile Notre Dame Üniversitesi’nden Joseph Parent, 1890- 2010 yılları arasında New York Times ve Chicago Tribune gazetelerine gönderilen 100 bin mektubu gözden geçirdiklerinde farklı komplo teorilerine inanan insanların yüzdesinde bu süre içinde neredeyse hiçbir değişiklik olmadığını gördüler.


Şimdi Personality and Individual Differences (Kişilik ve Bireysel Farklılıklar) adlı dergide yayımlanan yeni bir araştırma, çok sayıda insanın gerçek dışı olduğu açıkça belli olan şeylere neden yine de inandığı konusuna yeni birtakım açıklamalar getiriyor. Söz konusu araştırma, kimi durumlarda insanların salt inanmak istedikleri için bunlara inandıklarını ortaya koyuyor.

İki soru

İki aşamalı olarak gerçekleştirilen araştırmanın ilk aşamasında Illinois Üniversitesi ruhbilim uzmanlarından Thomas Stahl ve Amsterdam Üniversitesi’nden Jan-Willem van Proojien, internet üzerinden 343 kişiden Akılcılığın Önemi Ölçeği ve Akılcılığın Ahlakı Ölçeği adını verdikleri iki soru çizelgesini yanıtlamalarını istediler.

Akılcılığın önemiyle ilgili bölümde deneklerden, “Kanıtlarla doğrulanmamış olan görüşlere kuşkuyla yaklaşmak gerektiğine inanırım” türündeki tümcelere katılıp katılmadıklarını 1 ile 7 arasında bir puan vererek değerlendirmeleri istendi. Akılcılığın ahlâkı ilgili bölümde de, “Kanıtlarla doğrulanmamış olan görüşlere kuşkuyla yaklaşmak kanımca ahlaki bir erdemdir” türünde tümceleri değerlendirmeleri istendi.

6 paranormal olgu

Son olarak, katılımcılardan - insanoğlunun aya ayak bastığı bir yalandı, ABD hükümeti 11 Eylül saldırılarından haberdardı, siyasal kararları büyük ölçüde etkileyen gizli örgütler var türünde- çeşitli komplo teorilerine ve aralarında reenkarnasyon ve astrolojinin de yer aldığı 6 farklı paranormal olguya ne denli inandıklarını 1 ile 7 arasında bir puan vererek değerlendirmeleri istendi.

Araştırmanın ikinci aşamasında da benzer bir süreç uygulanmakla birlikte, bu aşamada komplo teorilerine ve paranormal olaylara duyulan inanç ile genel bilişsel yetenek arasında bir bağlantı olup olmadığına bakıldı. Bu amaçla, deneklerin basit matematiksel ve sözel becerilerini ölçmeye yarayan bir dizi soruyu yanıtlamaları istendi.

Her iki aşamadan elde edilen sonuçlar da aşağı yukarı aynı yöne işaret etmekteydi. Bilişsel davranış biçimleriyle ilgili puanları yüksek olan katılımcıların komplo teorileri ve paranormal inançlarla ilgili puanlarının düşük olması, bu kişiler somut gerçeklerden yola çıkıp kesin bir sonuca vardıklarından, hiç de şaşırtıcı değildi.

Ne var ki, çözümleyici bilişsel davranış tek başına yeterli olmamaktaydı. İnsanların akılcı düşüncenin önemiyle ilgili ölçümlerden de yüksek bir puan almaları gerekliydi. Bu da, insanların yalnızca mantıklı bir biçimde düşünmekle kalmayıp, aynı zamanda mantıklı düşüncenin çok önemli bir kişilik özelliği olduğuna inandıklarını da ortaya koyuyordu. Bu bağlamda, akılcılığın ahlaki bir erdem olduğuyla ilgili ölçümlerin etkisi daha azdı.

Toplumsal yargı

Araştırmacılar bu durumu, akılcılığın ahlaki bir erdem olduğuyla ilgili değerlendirmenin, kişisel inançlardan çok, temelde toplumsal yargı ve davranışların belirleyici bir ölçüt olabileceği görüşüyle açıklıyorlar. Araştırmanın ikinci aşamasında elde edilen komplo teorileriyle ilgili bulgular kesinlikten daha uzaktılar.

Daha da sıkıntılı -ve biraz da gizemli denebilecek- bir durum, araştırmaya katılan çok sayıda insanın akılcı ölçümlerden yüksek puanlar alsalar bile, kanıtlanmamış görüşleri yine de onaylıyor olmalarıydı.

Komplo teorilerine kulak asmayacakları beklenirken kendilerini bu tür görüşlere kaptıran eğitim düzeyi yüksek çok sayıda insanın var. Araştırmada, gerçek dışı şeylerin doğruluğuna kendilerini inandırmak amacıyla bilişsel becerilerinden yararlandıklarına tanık olundu. Bu da, kişinin aşıların zarar verdiğine ya da görüşlerine katılmadığı bir siyasal partinin ülkeyi yıkıma sürüklediğine inanmak istemesi durumunda, kendisine her zaman haklı bir gerekçe de uyduracağı anlamına geliyor.

Bu durumdan hepimizin alabileceği bir ders var: Yalnızca çözümleyici bir düşünme yeteneğine sahip olmak yeterli değil, kişinin aynı zamanda öyle düşünmeye eğilimli de olması gerekiyor. Daha da önemlisi, mantıklı düşünmek bireyin kendisini komplo saçmalıklarından soyutlamasına yardımcı olmakla kalmayıp, aynı zamanda yeni görüşlere açık olmasını da sağlıyor.

Rita Urgan

Kaynak 1 - 2