Homo naledi: En yakın atamız mı?

Öne Çıkanlar Yaşam Bilimleri
Homo naledi: En yakın atamız mı?

Bilim insanlarının 2015 yılında Güney Afrika’daki Johannesburg yakınlarındaki Rising Star mağarasında yaptıkları kazıda bulunan insan fosilleri o dönem büyük bir yankı uyandırmıştı. Kadın-erkek, genç-yaşlı olmak üzere toplamda 15 kişiye ait 1.500 fosil o zamana dek bir arada bulunan en geniş çaplı insan fosili kümesi anlamına geliyordu. Araştırmacılar bulguların yeni bir insan türüne ait olduğunu keşfettiklerinde ona bir isim koymaları gerekiyordu. Bu yeni insan türüne “Homo naledi” adı verildi. Naledi, yerel dilde “yıldız” anlamına geliyor ve aynı zamanda keşfedildikleri mağara olan Rising Star’a (yükselen yıldız) gönderme yapıyordu.

Farklı olan nedir?

Bu tuhaf kuzenimiz aslına bakarsak önceki akrabalarımızdan biraz farklı görünüyor. Öncelikle yüksek tırmanma kabiliyeti ve yaklaşık portakal büyüklüğündeki beyni ile ilkel bir yapı sergilerken, uzun mesafeleri yürüyerek kat edebilmesi (modern insanlara atfedilen bir özellik) ve alet yapabilmesi ile modern özellikler de taşıyordu. Ayrıca mağarada bulunan kemikler, bu türün ölülerini ortada bırakmayarak, binbir zorluğu yenerek mağaranın derinliklerine gömdüklerini de işaret ediyor.


Ancak 2015 yılındaki keşiften sonra bilim insanlarının aklında öncekinden çok daha fazla soru vardı. Evet, bu yeni tür insanın evrimine ilişkin çok önemli ipuçları içermekle birlikte, yanıt bekleyen yeni soruların da ortaya çıkmasına yol açmıştı. Sorulardan biri fosillerin yaşı ile ilgiliydi. Homo cinsinin erken üyelerinden olabileceği ve tarihinin 2 milyon yıl öncesine kadar uzanabileceği gibi, modern insana yakın özellikleri ve fosilleşmiş olmasıyla çok da eski olmadığına inanılıyordu.

Kemiklerin yaşı nasıl tespit edildi?

Birbirinden habersiz, bağımsız laboratuvarlar tarafından yürütülen çalışmalarda Elektron Spin Rezonans (ESR) ve uranyumun bozunmasından yola çıkarak hareket eden uranyum-toryum serisi kullanılmıştı. Diş minelerindeki maddeler ve kemik yaşları 236,000 yıl ile 335,000 yıl arasını işaret etmektedir.

Araştırmacılar daha sonra aynı mağara sistemi içerisinde 100 metre ileride bir başka erkek fosili buldular ve bu yeni dostumuza yerel dilde “hediye” anlamına gelen “Neo” İsmini verdiler. Neo bugüne dek keşfedilmiş en eksiksiz erken insan fosillerinden birini temsil etmektedir. Beyni modern bir insanın 1,400 cm³’lük beyniyle karşılaştırıldığında ufak kalıyor: 600 cm³, yaklaşık bir portakal boyutunda.

Bugüne kadar paleoantropolojik kanıtlara dayanılarak insan evriminin hep Doğu Afrika’da şekillendiği düşünülüyordu. Eğer araştırma ekibinin tahminleri doğruysa bugüne kadar insan evriminin merkezi olarak görülen Doğu Afrika, bu özelliğini Güney Afrika’ya verecek gibi görünüyor. Çünkü H.naledi ilkel özellikler barındırdığı için H.erectus ve H.sapiens ile aynı çağda yaşamış olabilir ancak H.erectus ve H.sapiens’i ortaya çıkarmış da olabilir. Araştırmacılar bu durumda bulguların uzun süren bir H.naledi döneminin son halkasına ait olabileceği üzerinde duruyorlar.

Bilişsel özellikler taşıyorlar

Ayrıca araştırmacılar H.naledi’nin fiziksel özelliklerinin yanı sıra H. sapiens’e benzeyen bilişsel özellikleri de olabileceğini söylüyorlar. Örneğin fosillerin bulunduğu mağaralar çok derin ve ulaşılması zor olan mekânlar. Öyle ki araştırma ekibinde görevlendirmek üzere internet üzerinden “minyon tipli mağaracı” ilanı bile vermişlerdi! H. naledi’nin bu kadar sığ mekânda ölü bedenlerinin bulunması akla ölüm sonrası tören olabileceği ihtimalini getirmektedir. Sadece gelişmiş beyinli canlılara, H.sapiens’e atfedilen bu özelliğin H.naledi’de bulunması onu yakın akrabamız yapabilir. Bir de farklı alanlarda bulunan taştan aletler hemen bilişsel kabiliyete sahip H.sapiens’e atfedilmiştir ancak bu aletlerin yanında hiç insan fosili bulunmamıştır. Her ne kadar H.naledi’nin yakınlarında taştan aletler bulunmasa da aletlerin sahibi o çağda yaşamış olan H.naledi olabilir.

Eleştiriler

Araştırmaya katılmayan uzmanlar ne kadar heyecanlı olsalar da sonuçlara şüpheyle yaklaşıyorlar. Queensland Üniversitesi’nden paleoekoloji uzmanı J.Tyler Faith “Doğu Afrika’daki memeli türlerinin çeşitliliği Güney Afrika’dan daha fazladır. Doğu Afrika değişimin beşiği konumundayken Güney Afrika sadece bunları gözlemlediğimiz bir müzedir” diyor. Ayrıca H.naledi’nin H.sapiens’in atası olabileceği görüşüne katılmayan Faith, “Eğer tarihler doğruysa H.naledi evrimsel olarak çıkmaz sokaklardan sadece bir tanesidir” dedi ve Endonezya’da bulunan ve yaklaşık 50,000 yıl önce yaşamış olan Homo floresiensis ile ortak yönlerinin olduğunu vurguladı.

Öte yandan mağarada H.naledi’nin bulunmasını, kasıtlı bir ölü gömme töreni olarak değerlendirilemeyeceğini söyleyenler de var. Simon Fraser Üniversitesi’nden paleoantropoloji uzmanı Mark Collard mağarada orta ölçekte birçok hayvanın kemiğinin bulunduğunu ve aslında bunun araştırma ekibinin yorumladığı gibi bir ölü gömme töreni olmadığını, aksine sadece bir kaza olabileceğini savunuyor. Yani H.naledi’nin bilinçli biçimde ölüleri gömmediğini, sadece çukura düştüğünü veya herhangi bir biçimde oraya getirildiğini söylüyor.

H.naledi’nin alet yapabildiği iddiasını ise çoğu uzman kuşkuyla karşılıyor. Sonuçta eğer alet yapabiliyorlarsa mağarada mutlaka onlardan birkaç parça bulunmalıydı.

Uzmanlar tüm bu şüphelerin sonunda paleoantropoloji biliminin yeni bulguların eski köklü inançları yıktığı, dinamik bir disiplin olduğunu ve aslında çözülmesi gereken çok sayıda bilinmeyenin bulunduğunu söylüyorlar.

Sonuç olarak kökenlerimizi araştırdığımız yolculuğumuzda daha yol almamız gerektiği anlaşılıyor. Heyecan verici bu keşfin ardından sorular ardı ardına gelse bile kuzenlerimize söylememiz gereken bir şeyler de var: Hoş geldin H. naledi !

Derleyen: Furkan Avcı

Kaynak 1 - 2