Empati: Azı zarar çoğu da zarar!

Öne Çıkanlar Toplum
Empati: Azı zarar çoğu da zarar!

İnsanların büyük bir çoğunluğu empatinin tartışmasız iyi bir özellik olduğuna, bu davranış biçiminin dünyayı çok daha güzel yaşanabilir bir yere dönüştürdüğüne inanıyor. Oysa son yıllarda psikologlar duygusal empatinin bazı durumlarda mantıklı düşünmeyi engellediğine inanıyor. Aşırı empati insanların yakındakilere daha hoşgörülü ve fedakâr bir yaklaşımda bulunmasına, uzaktakiler için ise ilgisiz ve katı bir tutum sergilemesine yol açıyor.

Empati (eşduyum), yani kişinin bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durumu ya da davranışlarının ardında yatan nedenleri anlayıp içselleştirmesi ve kendini onun yerine koyması ancak ruhsal sağlığı bozuk bir insanın karşı çıkabileceği bir davranış biçimi olsa gerek. İnsanların büyük bir çoğunluğu empatiyi tartışmasız iyi bir özellik olduğuna, bu davranış biçiminin dünyayı çok daha güzel yaşanabilir bir yere dönüştürdüğüne inanıyorlar. Kimileri kötülüğün “empati yoksunluğundan” başka bir şey olmadığına dikkat çekerek, insanlara gündelik yaşamlarında empatiye daha fazla yer vermeleri çağrısında bulunuyorlar.

Empati sözcüğü nasıl gelişti?


Bu duygunun isim babası 18. yüzyılda yaşamış ekonomist Adam Smith. Empati Smith için “dost-duygusu” anlamına geliyordu. Almanlar bu duyguya Einfühlung dediler. Oysa empati duygu paylaşımından farklı bir şeydir. Sinirbilim alanında son 15 yıldır yapılan çalışmalara göre empati üç temel duyguyu birleştiren bir şemsiyedir.

Duygusal empati: Başkalarının duygularını paylaşmak (ip üzerinde yüyrüyen cambaz için korku duymak gibi). Bu biyolojik bir tepkidir ve çeşitli türlerde çocuk bakımı ve grup yaşamı kapsamında evrilmiştir.

Bilişsel empati: Akıl kuramı olarak da isimlendirilir; başkalarını düşünme ve duygularını anlama yeteneğidir.

Empatetik ilgi: Merhamet olarak da isimlendirilebilir. Bu da başkalarının acı çekmesine engel olmak için bir şeyler yapmaktır.

Bütün bunların herkeste bulunması gereken duygular olduğu, bulunmayanların eğitilerek bu duygulara sahip olmaları gerektiği yolunda yaygın bir görüş vardı. Oysa artık bu görüş değişiyor.

“Empati karşıtlığı”

Geçtiğimiz yılın sonunda ABD’de Against Empathy adlı bir kitabı yayımlanan ruhbilim uzmanı Paul Bloom, empati konusunda yaşanan kafa karışıklığının empati teriminin insanlar tarafından çok farklı biçimlerde kullanılmasından kaynaklandığına parmak basıyor. Empati teriminin iyi yüreklilik ve özgecilikle eş anlamlı bir terim olarak değerlendirilmesi durumunda, bu davranış biçimine karşı çıkmanın gerçekten de güç olacağına inanıyor. Empati, başkalarının duygularını paylaşabilme yeteneği ya da gücü olarak tanımlanması durumunda da, birtakım olumlu özellikleri içerdiği kuşku götürmez bir gerçek.

Ne var ki, ahlâk ve siyasal kararların oluşturulmasında yol gösterici ya da yönlendirici bir unsur olarak algılandığında feci bir durumdur ve dünyayı daha da kötüye götürebilir.

Bloom’a göre empati öncelikle önyargılı, ya da yanlı bir durum. Sinirbilimsel araştırmalar ve günlük yaşamla ilgili deneyimler, insanların kendilerini genelde çekici ve dost canlısı buldukları, ya da ortak birtakım benzerliklere sahip olduklarına inandıkları kişilerin yerine koymalarının çok daha kolay olduğunu ortaya koyuyor. Buna karşılık, insanların düşmanlarına, kendilerinden nefret edenlere, ya da aralarında hiç bir bağ olmayan yabancılara karşı empati sergilemeleri o denli doğal ve kolay olmuyor.

Bloom, empatinin insanların belli bireylere odaklanmalarına yol açtığına da dikkat çekiyor. İnsanların kendilerini, bırakın milyonlarca kişiyi, onlarca kişinin bile yerine koymaları söz konusu olamaz. Eşduyumun insanları çok sayıda insanla ilgilenmek yerine, tek tek kişilerle ilgilenmeye ittiğini gösteren çeşitli araştırmalar var. Başka ülkelerde milyonlarca kişi acı çekerken, insanların kötü davranışlarla karşı karşıya kalmış bir köpeğin ya da petrole bulanmış bir penguenin öyküsünden çok daha fazla etkilenmeleri tam da böyle bir duruma işaret ediyor. Tüm insanlığı etkileyen iklim değişikliği gibi ciddi bir konunun, kuyuya düşen küçük bir kızın öyküsüne kıyasla, çok daha az ilgi uyandırması da benzer bir durumdan kaynaklanıyor.

Akılcı yaklaşım

Son olarak da, Bloom, empatinin kolayca işlenip biçim verilebilen bir kavram olduğunun ve insanlarıen acımasız durumların da aralarında yer alabileceği- çok çeşitli siyasal durumları desteklemeye itebileceğinin de altını çiziyor. Kendimizi acı çeken birinin yerine koymaya ne denli çok çalışırsak, o kişinin acı çekmesine neden olanlara misilleme yapmaya da bir o denli istekli olacağımızı belirtiyor. Laboratuvar çalışmaları da, empati duygusu daha ağır basan kişilerin aynı zamanda şiddetle intikam almayı da en çok savunan kişiler olduklarını ortaya koyuyor.

Gerçek yaşamımızda bu durumun sağduyuyu ve yargılama sürecini nasıl yıpratabileceğini gösteren sayısız örneğe tanık olabiliriz. Söz gelimi, insanlarda empatiyi tetikleyen suçsuz kurbanlarla ilgili öykülerin azınlık gruplarına yönelik bir nefreti tetiklemesi, ya da gereksiz bir savaşa destek verilmesine yol açması bu tür durumlardandır.

Öyle ki, insanların empatiyi aşabilmeleri olumlu bir sonuçtur. Mantığımız ve sağduyumuz bir kişinin sahip olduğu değerler konusunda ten renginin belirleyici bir özellik olmadığını, tek bir kişinin yüz kişiden daha değerli olamayacağını ve-savaşa girip girmeme gibi bir kararın da aralarında yer aldığı- herhangi bir önemli kararın artıları ve eksileri göz önünde tutularak ve ahlâki ilkelere uyularak alınması gerektiğini kavramamız konusunda bizlere yol gösterebilir.

Kendimizi başkalarının yerine koymak gerekmiyor

Kimileri kendimizi başkalarının yerine koymaz ve onların acılarını paylaşmazsak, yardımcı olmaya da yanaşmayacağımızdan ötürü kaygı duyuyorlar. Gelgelelim, insanların yaşamlarını iyileştirme dürtüsü kendimizi başkalarının yerine koymayı gerektirmiyor. Gerçekten de, araştırmalar düşünceye dayalı çeşitli alıştırmalarla kendilerine empati olmadan sevecen davranmanın incelikleri öğretilen deneklerin çok daha iyi yürekli bir tavır sergileyip, yardımlaşmadan büyük bir keyif aldıklarını gösteriyor. Tam tersine, empatinin özendirildiği durumların çoğu zaman yıldırıcı bir etki yarattığı görülüyor-sonuçta, başkalarının acılarını yaşamak insanlarda pek de hoş duygular uyandırmıyor.

Ancak empatiden yoksun bir dünyada yaşamak istemeyeceğini de dile getiren Bloom, empatinin-yazın ve sinema dünyasından daha çok keyif almamızı sağlayan- bir haz kaynağı olduğuna ve yakın ilişkilerin de belkemiğini oluşturduğuna dikkat çekiyor. Ne var ki, konu insanların ahlaki seçimleri olduğunda, empatiden çok daha iyi ve çok daha etkili başka seçenekler olduğunun da altını çiziyor.

Derleyen: Rita Urgan

https://www.scientificamerican.com/article/the-good-and-bad-of-empathy/
https://www.newscientist.com/article/2119325-more-empathy-isnt-the-right-prescription-to-heal-our-planet/