Müzik yalnızca ruhun mu gıdası?

Öne Çıkanlar Sağlık
Müzik yalnızca ruhun mu gıdası?

Müzik, duygu ve düşüncelerimizi tek veya çok sesli anlatma sanatı olarak tanımlanır. Sanat alanının ilgi odağı olduğu gibi son yıllarda azımsanmayacak şekilde bilim dünyasının da dikkatini çekmektedir. En iyi bilinen örneklerden biri olan anne karnında bebeğe dinletilen müziğin zekâ gelişiminde etkin olduğu hipotezidir. Bu hipotez anne karnındaki dönemle sınırlı kalmamış, insan hayatının çeşitli dönemlerinde ve durumlarında müziğin etkinliği üzerine sorular sorulmasını sağlamıştır. Müzik gerçekten beynimizi etkileyebilir mi? Müziğin davranışlarımızda ve fiziksel tepkilerimizde düşündüğümüzden daha fazla mı etkisi var?

Nörobilim insanları son yıllarda çalışmalarını duygu, düşünce gibi soyut oluşumların beyindeki varoluş sürecini çözümlemeye yöneltmişlerdir. Kanada’da yapılan bir araştırmanın sonucuna göre bir müzik aletinden ses çıkarmayı öğrenmek hatta öğrenmeye çalışmak kısa zaman içinde beyin dalgalarını değiştirerek dinleme ve duyma becerilerini geliştirmektedir. Sonuçların bu yönde olması nörolojik hastalar başta olmak üzere rehabilitasyon sürecinde olan kişiler için oldukça önemli bir buluş niteliği taşımaktadır.

Bir hemipleji (felç) hastası beyin fonksiyonlarının bir yarısını kullanmayı, verilen yönergelere uygun hareket geliştirmeyi unutmuş durumdadır. Rehabilitasyon programında beynin yeniden programlama yeteneğini geliştirmek hedeflenir. Müzik terapinin ise bu noktada çok faydalı olacağı düşünülmektedir. Hastanın etkilenmiş tarafıyla yapılacak bir sesi taklit etme, ritim tutma gibi çalışmalar beynin reorganizasyon sürecinde destekleyici rol oynamaktadır.


Konuya ilişkin yapılan çalışmalarda, yürümeye başlayamayan veya yürümesini durduramayan kişilere her davul vuruşunda bir adım atma gibi basit bir görev verildiğinde hiç takılmadan yürüdükleri veya istediği zaman durabildikleri görülmüştür. Müzik terapi sadece hemipleji hastalarında değil Parkinson, Multiple Sclerosis gibi birçok nörolojik bozuklukta karşımıza çıkan konuşma etkilenimlerinde de kullanılabilecek basit ama etkili bir yöntemdir.

Müzik terapi

Rehabilitasyon dönemindeki nörolojik etkilenimi olan hastalarda majör depresyon bulguları sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Ruhsal anlamda sağlıklı olmaları onları fiziksel olarak da bir adım öne taşıyacağı için tedavi sürecinde psikolojik gözlem mutlaka göz önünde tutulmalıdır. Müzik terapi ise depresyon tedavisinde kullanılan en eski yöntemlerden birisidir. Uygun hastalara uygun müzik türlerinin seçilmesi ile stres azaltmada, kaygıyı önlemede güzel sonuçlar alınmaktadır. Tedavi sürecine müziğin dâhil edilmesi ile fizyoterapinin daha etkin olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur.

Müziğin karşımıza etkili sonuçlarla çıktığı bir diğer alan ise uzvunu kaybeden kişilerde görülen phantom (hayalet) ağrısıdır. Müzik terapisinin ağrı dindirmede birçok ilaca göre daha iyi sonuçlar verdiği, özellikle de okyanus dalgası sesi dinletilen kişilerin ağrıyla başa çıkmada daha başarılı oldukları gözlenmiştir.

Bazı müzik türleriyle ise obezitenin tedavisinde daha üst bir başarıya ulaşılmıştır. Bir gruba yüksek ve tempolu bir müzik (rock, pop vb.) dinletildiğinde nabzın hızlandığı hormonsal olarak metabolik faaliyetlerinde artış olduğu tespit edilmiştir. Aynı şekilde müzikle yapılan sporun daha motive edici olduğu ve kişide daha hızlı bir gelişme sağladığı bilinmektedir.

Müziğin sadece hastalık döneminde değil onları önlemekte de oldukça başarılı sonuçlar verdiğinin altını çizmek gerekir. Öyle ki çocukluk yaşlarında alınan müzik dersinin etkileri yaşlılık döneminde bile görülmektedir. Özellikle 4-14 yaş arasında müzik eğitimi alan kişilerde hiç müzik dersi almayanlara göre beynin daha hızlı tepki verdiği, sesleri ayırt etmekte çok daha başarılı olduğu görülmüştür.

Bu bilgilerin ışığında müziğin bizim için yalnızca boş zaman aktivitesi ya da hobi olmadığını; beynimizi ve zihnimizi geliştirici, gerektiğinde onarıcı ve biçimlendirici yönleri olduğunu da kabul etmemiz gerekir. Alternatif tıbbın giderek daha fazla önem kazandığı bu dönemde müzik terapi üzerine yapılan bilimsel çalışmaların artacağı; tıp ve akademi alanlarında daha işlevsel bir konuma yükseleceği düşüncesi ağır basmaktadır.

Arş. Gör. Gamze Ertürk
Kültür Üniversitesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü

Bu yazı HBT'nin 111. sayısında yayınlanmıştır.