Evrensel kriz içinde…

Doğan Kuban Y
Evrensel kriz içinde…

İnsanlık, eskisinden farklı yeni bir aydınlanma eşiğine girmelidir. İlk adım, şiddet ve zorbalık karşıtı olanların, politikayı, partiyi, propagandayı aşarak, insanın varlığı üzerine kurulmuş bir toplumun yaratılması için önce ortak bir düşüncede buluşmalarıdır.

Ülkenin durumu: Demokratik sistemin yok oluşuyla birlikte uzlaşma yeteneği kaybolmuş ve parçalanmış bir ideoloji içindeyiz. Dışarıdan körüklenen ve bütün İslam dünyası ile birlikte sokulduğumuz savaş, kölelik tehdidinden kaynaklanan bir evrensel krizdir. 1980’den bu yana içinde olduğumuz bir süreçtir bu.

Eski Türkiye’de Afrin-Menbiç patırtısı olmadı. Sokakta bu küçük kentleri bilen var mı? Bunların adını en iyi çocukları o cephelerde ölenler bilir. Dünya neden bir kriz içinde yaşıyor? Ya da neden sürekli krizde?


Dünyanın nüfusu 1800 yılında 1 milyar, şimdi (2018 yılında) sekiz buçuk milyar. Üniversiteyi bitirdiğim zaman İstanbul’un nüfusu 800 000 idi. 1935’de Türkiye 35 milyon idi. Şimdi İstanbul’un nüfusu 20 milyon.

1800’lere kadar, koca dünyada izole yaşamış toplumlar vardı. Birbirlerinden haberleri birkaç yazılı ortaçağ yapıtının hikayelerinden ibaret. Bazı toplumların ilişkisi dirsek teması ve savaştı. Kısaca uluslararası iletişim bugünle karşılaştırılırsa sıfırdı. Emperyalist açılımlar, sömürgelerle şekilleniyordu.

80 milyonluk Türkiye Afrin’e girmiş, fakat ABD “Membiç’e izin vermeyeceğiz” demiş. Amerika’nın izni gerek! Amerika’nın girdiği her yerde kriz var.

Osmanlılar Çin-i Maçin hakkında da bir şey bilmiyordu Bugün ise devletler birbirinin her hareketini her dakika izliyorlar. Biz de…

Demokrasi satılan bir mal mı?

20. yy. uygar dünyanın savaşıydı. 100 milyon insan öldü. Bu, ne uygarlık ne de demokrasi savaşıdır. Egemenlik kurma amaçlı, kapitalizm ortaklığının kendine göre dünyayı şekillendirmesiydi. Uygarlık için Avrupa’da bir temel var. Fakat uygulaması, dünyanın her köşesinde çatlaklarla dolu. Özellikle elektronik propaganda dünyayı sarmış durumda ve kapitalist bir dünyada demokrasinin sözde aracı olan oy sistemi hiç çalışmıyor. Demokrasi dünyadan bağımsız mı olacak? Demokrasi ünlü bir şirketin sattığı bir mal mıdır?

Trump denilen felaket Suudi Arabistan’a silah satmaya gidiyor. Suudiler silahları Yahudi ve Hıristiyanlara karşı mı kullanacak? Belki Paris ve Brüksel’de bir iki bomba patlatırlar. Sonra Yemen, Suriye, Irak, Libya… Dünya krizi Müslümanlara… Amerika nasıl isterse öyle. İncirlik’te Amerikan uçakları var. Ama onların üslerinde Türk uçağı yok. NATO ne karar verirse.

Bildiğimiz dünyanın dengesi ve yapısı küresel ekonomi, iletişim devrimi üzerinde duruyor. Çin ve Doğu Asya sanayileşip dünya ekonomik egemenliğine ortak oldu. Kapitalizmin sömürebileceği ülkelerin en başında İslam devletleri var ve bizi istedikleri yöne evirip çeviriyorlar.

Biz Avrupa’ya ortak olacakken Suudi Arabistan’la ortak olduk. Türkiye’nin yenilenmesi Batının bakışıyla hazırlanmış. Ama Rusya ile Amerika bile daha iyi anlaşıyorlar.

Bir yanda kapitalizmin İslam dünyasını sömürge olarak kullanma hazırlığı, öte yanda bizde Avrupa’yı dışlama programı var. Bu, iki tarafı pislenmiş değnektir. Hiç bir ucundan tutamazsınız. Bu kapandan Cumhuriyetin başında kurtulmuştuk. Bu kapana yeniden kendi irademizle mi yakalandık? Yoksa bir ABD-FETÖ işi miydi?

Bu devlet benim içinde büyüdüğüm devlet değil. Bu ilişkiler Cumhuriyet tanımı içinde yoktu. Bu ara kesitte ülkenin sorunu ortaya çıkıyor.

Toplumlar sürekli, politik sistemler değişken

Halkın hiç anlayamadığı tüm bu garip ilişkiler, bilmediğimiz bir dünya düzeninin ortaya çıktığını gösteriyor. Hiçbir hukukçu ya da politik bilimci, CHP’li de olsa, yanıt veremiyor.

Bildiğimiz dünya düzeni, 1946’dan sonra yok oldu. Yuvarlana yuvarlana bu günlere geldik. Tarih, toplumların sürekliliğinin olduğunu, politik sistemlerin ise süreksiz olduğunu, binlerce yıl boyunca kanıtladı. Dünya nüfusu artmağa devam edecek, 80 milyon Türk çoğalarak yaşayacak. Dünya politik sistemi de değişecek. Ne olacağını kimse bilemez.

Fakat kritik bir değişim çağında yaşıyoruz. Kontrol edilemeyecek büyük kalabalıklar var. Bir de küresel ısınmaya bağlı bir yok olma alarmı var.

İlk aşamada, Türkiye’nin İslam dünyası ile birlikte, ekonomik köle olma olasılığı var. Bu gerçekleşirse dünyanın güçlüleri kendi ömürlerini uzatmak için, fakir ve güçsüzleri daha önce yok etmeğe karar verebilirler.

Sayın okurlar,

Böyle bir olasılığı kabul edince, önümüzde bilemediğimiz bir gelecek var demektir.

O zaman toplumun sorunu, üç maymunu oynayan bir dünyada, insanların nasıl bilinçleneceği konusudur. Bunun da modası geçmiş politik egemenlik, demokrasi, sömürü, ideoloji sorunlarıyla ilgisi yok.

Yeni bir aydınlanma çağı

Bu, insanlık için yeni bir yaşamsal bilinçlenme aşamasıdır. Uygar dediğimiz toplumların bile henüz ulaşamadıkları yeni bir aydınlanma çağı.

Gelecek sorunu burada başlıyor. Bu çıtaya ulaşamazsanız, Zenginlerin sömürdüğü köle olarak hayata devam edeceksiniz. Bugün ‘kölelik’ kavramı, padişah kulluğu gibi değil. Çok modern. Cumhurbaşkanlığı katında bütün dünya, Uganda ve Zimbabve de dahil, eşit görünüyor. Giyim kuşam aynı, tavırlar çok fiyakalı, sözler yüksekten. Fakat haberleri okuyunca, yazılanlar insanı yerin dibine batırıyor. Toplumlar arasında insana ya da yabancıya saygı, bir protokoldür. Fakat Türk’e yabancı ülke girişinde gösterilen muamele çok rahatsız edici olabiliyor.

Var sandığımız dünya artık yok!

Türkiye’nin statüsü nerede belli? Dışarıda değil. Yurt içinde bu bozulan düzene karşı tepki ne olmalı? Sorulan o! Bu konuda bildiğimiz, denenmiş bir yöntem yok!

Çünkü var sandığımız dünya yok!

Boyutlar, kurumlar, dünyaya karşı tavırlar, endişeler değişti. İstekler değişti. İster cahil ister profesör olsun, sıradan insanı etkileyen evrensel gelişmeler var ve bunların çoğu ekonomik sömürünün aracı olarak dünyaya yayılıyor. Temelde hepimizi tüketime yönlendiriyor.

Bu ayrıntılara girmeden, kendimize sorsak:

İlk aşama nedir?

İyi niyetli, iyi iradeli insanlar hangi düşüncede buluşacaklar?

Benim düşünebildiğim ilk adım, şiddet ve zorbalık karşıtı olanların, politikayı, partiyi, propagandayı aşarak, insanın varlığı üzerine kurulmuş bir toplumun yaratılması için önce ortak bir düşüncede buluşmalarıdır.

Bu yeni bir toplum örgütlenmesinin ilk adımıdır. Eğer bu düşünce bağımsız odaklarda yanar ve etrafını aydınlatırsa, giderek dar boğaza girmiş toplumda yankıları genişleyecektir. Bu bir sosyal örgütlenme değil. Ekonomik örgütlenme de değil.

Aynı toplumun içinde yer alan ve en geniş ortak paydayı temsil eden ve temel insan haklarına dayanan bir ortak düşünceyi sahiplenerek yeni bir aşamaya gelinebileceğini düşünüyorum.

Doğan Kuban

Bu yazı HBT'nin 98. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban