Lewis Mumford’tan tavsiyeler…

Doğan Kuban Y
Lewis Mumford’tan tavsiyeler…

Geçenlerde Amerika’nın en ünlü kent tarihçilerinden Lewis Mumford’un 1956’da ‘The City in History - Its Origins, Its Transfmations and Its Prospects -(Tarih Boyunca Kent- Kökenleri, Geçirdiği Dönüşümler ve Geleceği) başlıklı bölümlerle 657 sayfalı bir baş yapıtı yayımlamıştı.

Bunun son bölümleri bizim için öğretici ve geçerlidir. Çünkü İTÜ ve Ortadoğu gibi üniversitelerin dışında, bu konuları okutabilecek çok az kent plancısı vardır.

Bundan daha kötüsü sivil yöneticiler arasında planlama bağlamında deneyimli hemen hemen kimse yoktur. Kaldı ki Batı kültüründe Yunandan başlayarak Roma ortaçağına kadar uzanan ve Rönesans’dan bugüne kadar gelişen planlama kavramının, ne göçer geleneğinde ne de Osmanlı döneminde izi yoktur.


Politika kavgası ve toprak istismarı kent denen bir kavramın kurumlaşmasını engellemiştir. 1920-1950’nda birkaç yabancı uzman çağrılmıştı. Fakat Türkiye’de 1950’ye kadar kentlilerin bu konuda yeteri kadar ayrıntılı bir kavramsal fikri olmamıştır.

Cumhuriyeti planlayanların tarihi çevre hakkında fazla bilgileri yoktu. Zaten eski yapıtlar üzerinde de çok az çalışma vardı. Hermann Jansen adlı bir planlamacı, yeni devletin başkenti olarak Ankara’nın ilk imar planını kabaca hazırlamıştı. İstanbul’da da Fransız Henri Prost eski kent için bir plan yapmıştı.

Doksan yaşımı bitirdiğim zaman bütün ülkenin yarısından fazlasını görmüş, büyük kentlerin hemen hepsini tanıyan, İstanbul koruma planı, Safranbolu ve Gaziantep koruma planları, Sivas, Erzurum koruma raporları hazırlamış bir koruma uzmanıydım. Elazığ, Eğirdir, Denizli, Ankara ve İzmir’de uzun yıllar yaşadım. Eski doku yaşıyordu. Planı yapılan bazı kentlerde son yarım yüzyılda o zaman Anadolu kent ve kasabalarında, Mumford’n sözünü ettiği Avrupa ve Amerikan kentlerinden daha bakımsız, kentler ve yapılar vardı. Dokusal yapı çok az bozulmuştu.

En büyük sanat yapıtı

İstanbul’da çok geniş ahşap mahalleler sur içinde ayakta kalmışlardı. Boğaziçi, Üsküdar, Kadıköy ahşaptı. Kentin denizden karakteri kubbeler, camiler, minareler, Galata Kulesi, Beyazıt Kulesiyle ayakta idi. Boğaziçi ahşap yalılarıyla eşsiz bir yazlık yerleşme idi. Genel olarak bu ahşap kent dokusu 1970’de henüz ayakta idi.

İstanbul, Osmanlı kültürünün yarattığı en büyük sanat yapıtıdır. Osmanlı kültürü özgün bir konut tasarımı yaratmıştır. İstanbul’un nüfusu bir milyonu geçmiyordu. Elektrik ve su her yere ulaşmıyordu, bazı evlerde ‘idare lambası’ yanar, kuyudan su çekilirdi.

Fakat yeni savurgan ve cahil nüfus patlaması ve inşaata tahsis edilen inşaat hastalığı eski İstanbul’u yok etti. Tarihi değerleri koruyarak modern tesisat yapılabilirdi.

Plansızlık yok etti

Türk halkının tümü, okumuş ya da okumamış, plancılar dışında modern kent planlaması ile yapı kavramını, yapı inşaatı olarak anlıyor. Yapının getirdiği kâr odaklı kapitalizm ülkede hızla oluşarak, plansız çirkin aglomera ortaya çıkmış ve yetişmiş ağaçları, parkları, yolları kentin tarihini yok etmiştir.

İstanbul’da ülkenin ödeyemeyeceği bir büyük borç oluşmaktadır. Böyle giderse önce temiz havayı kaybetmiş olacağız. Sonra yeni yollar gerekecek. Zaten ödevini yapamayan trafik sistemi daha sıkışacak. Ayrıca iş yerlerinin performansı düşecek. Bu durum devlete ve halka daha milyarlarca lira zarar verir.

Yapıların yükselmesi yapının m2 fiyatını arttırır. Asansör, klima, derin temel inşaatı, parking, yüksek yapı için geniş bir açık alan ihtiyacı, fakir bir ülke için mirasyediliktir. Gökdelen inşaatı bu toplum için büyük bir lükstür. Kaldı ki konutların, ya da iş yerlerinin toprak düzeyinin altıncı katından sonrası, insanı çevreden uzaklaştırır.

İstanbul’un yitirilmesi, nüfusunun 1950’de bir milyondan bugün 20 milyona doğru yol almasıyla başladı. Menderes hükümeti döneminde Marmara surlarının önüne bir sahil caddesi yapıldı. Aksaray’dan surlara büyük Vatan Caddesi ile, dünya kenti İstanbul’un anormal büyümesi ve yenileşmesiyle, kent yok olmaya başladı.

En büyük müze kent olabilirdi

Ülkeyi idare edenler kenti koruma kavramı üzerinde hiç bir şey bilmiyorlardı. Yeni inşaatlar yaparak kendileri gibi cahil halkın ilgisini çekiyorlardı. Eski İstanbul’a aklagelmez yollar açarak eski kenti parçaladılar. Suriçi 1400 hektardır. Bu eski Roma İmparatorluk merkezi, Osmanlı döneminde imparatorluk başkentidir.

Türkiye henüz çağdaş uygarlığın üyesi değildir. Sadece eski kenti restore edip korusaydık, İstanbul dünyanın en büyük müzesi ve en büyük turistik kenti olabilirdi.

Mumford, nüfus artışının kentlerin büyümesinin temeli olduğunu söyler. Bu sorunları başka yazarlar da yazmıştır.

Lewis Mumford’un anlattığı dönem, bugünden 70 yıl önce İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tarım bölgelerinden ve küçük kentlerden daha büyük merkezlere doğru akan göçlerdir. Mumford trafik sıkıntısıdan da söz eder. Fakat İngitere’de bu trafik metronun yardımı ile çözülür. Buna rağmen kentlerin nüfusu artmakta devam etmiştir. Fakat Londra nüfusu kontrol eden eden bir kenttir.

Bütün bunlara karşın çözüm arayan uzmanların hazırladığı planlar giderek daha iyi olmuştur.

İstanbul büyüdükçe ülkeyi de bitirecek

Sevgili Okurlar, İngiltere’de durum, sonunda bir ölçüde iyileşmiştir. Mumford kente göçenler nedeniyle yapılması gereken çalışmaların en pahalısının yol ve meydan olduğunu, kenti ve yeşili tahrip eden eden etkinliğin yol inşaatı olduğunu vurgular.

Ve kendisi gibi ünlü Raymond Unwin’inin bir sözünü anımsatmak isterim: ‘Nothing gained by over crowding, kalabalıkla bir şey kazanılmaz.’

Türkiye bunun anlaşılmadığı bir ülkedir. Ticaretin ve köyden gelen göçerlerin ve cehaletin yok ettiği İstanbul, kendisiyle birlikte yerli tarımı da fakirleştirmiştir. Neredeyse 17- 20 milyon nüfus ile, ticaret ve endüstriyi etrafına toplamış bu dinozordur. Vaktiyle Osmanlı İmparatorluğu’nu sona erdiren İngiltere’nin başkenti Londra’nın bugün nüfusu 8 milyondur.

Kimse hayal etmesin. İstanbul nüfusu çoğaldıkça kendine zarar verecek, ülkenin lokmalarını da yiyecektir. Fakirlerin gördükleri renkli reklamlar onlara hayal satmak içindir.

Kendi yiyeceğimizi, enerjimizi üretemezsek, heyhula borcumuzu muntazam olarak ödeyemezsek, doğru yönlendirilmiş ekonomi çabaları ile teknolojiyi yeterli büyüklüğe ulaştıramazsak, nasıl bir yaşamımız olur?

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 176. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban