Neyi koruyalım, nasıl koruyalım?

Doğan Kuban Y
Neyi koruyalım, nasıl koruyalım?

Anıtlar Yüksek Kurulu 1950’lerde çalışmaya başladığı zaman Türkiye’nin tanınmış tarihçileri, arkeologları, mimarları bu kuruma üye yapılmıştı. Bunların hemen hepsi Avrupa görmüş, Avrupa dillerinden birini bilen çoğunluğu üniversite hocası idiler. Restorasyon uzmanı değillerdi, fakat tarihin ne olduğunu ve ülkelerinin tarihini biliyorlardı.

Türkiye’de ilk koruma programı İ.T.Ü.’de Torino’ dan gelen profesör Paolo Verzone tarafından yapıldı. Avrupa Tarihi ve Restorasyon derslerini de kendisi veriyordu. Asistanı olarak onun yanında çalıştım. Yaşamımı da restorasyon ve Türk Mimarisi üzerinde sürdürdüm. Bizim ülkede unvanı restoratör olanlar çoğaldı. Bu konuya sözde bulaşanlar var. Fakat bilimsel restorasyon yok. Bunun en büyük nedeni öğrenci niceliği, ilgisizliği ve yeterli bilgisi olmayan hocaların durumu bu konuyu daha acıklı hale getiriyor.

Bazı restorasyonlarda, camilere apartman gibi yaklaşanlar da eksik değil. Bu tavır bizim kültür mirasına hürmet göstermeyen bir yaklaşım. Fakat bu ülkede bu bağlamda hiç kimsenin yaptıklarını suçlamak gerekmez. Cami imamlarının izni verdikleri bir ülkede cami kapısı apartman kapısı gibi elektrik ampulleri ve yazılarla süslenir. Bursa’da Yeşil Cami’nin çini bir kompozisyonla süslenmiş mihrabını çepeçevre ampullerle süslüyorlardı. Geçenlerde Sultanahmet Camisi’nin kırılan pencerelerinden tahta iskelenin taşıyıcıları giriyordu. Camilerin örtü bezemeleri yeniden icat ediliyor. Bunlar saymakla bitmez.


Korunacak yapının seçilmesi ve restorasyonun eski yapıya nasıl, nereye kadar ve hangi malzeme ile müdahale gerektiği baştan saptanmalı, restorasyon projesinin sağlıklı yürümesi için uzmanın, hem kendi çalışmasını, hem de eş zamanlı diğer uygulamaları kuramsal olarak birleştirmesi gerekiyor.

Yılların birikimi ile bakıldığında

Bu tür yazıları yazmamın nedeni 1952’den bu yana restorasyon hocalığından başlayıp İstanbul başta olmak 4 kentin koruma planlarını yapmam, Kazakistan’da Ahmed Yesevi, Türkistan’da Sultan Sancar türbelerinin restorasyonlarının danışmanı ve İstanbul’da Kalenderhane Camisi’nin 10 yıl restorasyonunu yapan bir restoratör olmam.

Anadolu Osmanlı ve Selçuklu mimarilerinin tarihçisiyim. Bu tarihi tanımada ilk tecrübeleri geçirmiş biri olarak, Türkiye’nin gerek anıt tarihinde gerekse kent koruma açısından hepimizi utandıran hatalar yapıldığını görüyorum.

Bu, devlet sorunu olmaktan öte, bir uzman sınıfının tecrübesizliği olarak da görülebilir. Bunun nedeni restorasyon eğitiminin niteliği ve restorasyonu basit bir inşaat bilinci ile bakmaktan kaynaklanıyor.

70 yılda kimse çıkmadı

Sevgili Okurlar,

19. yüzyılın başında Almanya’da Hessen Prensi, tarihi sitlerin ve tarihi yapıların restore edilmesi konusuna ilgi duyarak, koruma düşüncesine bir ilgi ve sevgi platformu açmıştı.

200 yıl sonra bizde bu tutumu gösteren kimse çıkmadı. Bunun nedeni imparatorluğun çökmesi ve Kurtuluş Savaşı’nın ülkeyi harabeye çevirmesi olabilir. Fakat 1950’den sonra geçen 70 yılda, sorumlular dünyanın en güzel ve en ünlü kenti İstanbul’u Amerikan kentlerine benzetmeye kalkıştılar.

Osmanlı İmparatorluk merkezini yok ettiler. Doğu Roma (ya da Yeni Roma) dünyanın en ünlü antik merkezini (İlk Hıristiyan başkenti Constantinopolis) (Osmanlıca (Kostantiniye’yi) yok ettik. Yakın tarihte neredeyse kalıntıları bile kalmayacak!

Turizm geliri iki kat artardı

Sevgili Okurlar,

Turistik gelir için yapılan çabaları, Surlarla birlikte restore etseydik ve Roma İmparatorluğunun bu ikinci merkezini, Hıristiyanlık kültürünün gelişimini sağlayan bu kenti, dünya çapında bir propaganda ile canlandırsaydık turizm geliri iki kez artardı. Bu Türkiye ile Batı arasında bir kültürel iletişimin de kapısı olurdu.

Bu konuyu ikinci kez vurguluyorum.

Bütün olumsuz yinelemelerin nedeni normal inşaatın daha çok kazanç getirmesi, bilimsel restorasyonun yeterince bilinmemesi ve restore edilen yapının bir tarihi dönemin içinde yer aldığını bilmemekten kaynaklanıyor.

Gelecekte yetişecek uzmanların daha duyarlı bir şekilde bu konulara eğilmeleri gerekiyor.

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 181. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban