Sapiens: Dünyada en büyük katilliğin öyküsü

Doğan Kuban Y
Sapiens: Dünyada en büyük katilliğin öyküsü

Yuval Noah Harari’nin 2012’de yayınlanan ‘Sapiens, A Brief History of Humankind’ (İnsan Irkının Kısa Tarihi) adlı kitabı Türkiye’de 4 yıl sonra yayımlandı. Çok geç kalmış sayılmayız. 18 baskısı yapılan kitap acaba neden bu kadar ilgi çekiyor?

İnsanlar daha çok akıllanıp başlarına geleceği öğrenmek istedikleri için mi? Yoksa kapitalist dünyanın gelişmiş ürünleri olarak ün kazanan malların acele dünya modası olmasından mı? Sonuçta güç ve paranın eşteşleştiği bir çağda yaşadığımız için mi? Ya da, kitabın sonunda yazar, sapiens tarihinin son aşamasına mı geldiğini haber verdiği için mi?

Sevgili okuyucular,


Bu yazının sonunda bu sorunun yanıtını daha çok düşünmeye başlayacaksınız.

Sapiens kökenli hayvan, 70. 000 yıl önce konuşmasını öğrenince, kendine ‘insan’ dedi. Harari, kendini tanrılaştıran bu insan- hayvanın dünyanın en büyük katiline nasıl dönüştüğünü anlatıyor. Bu tarih, her gün dinlediğiniz savaş hikâyelerinden daha kötü ve ürpertici. İnsanlığın sonunu kendimiz getirdiğimiz zaman, bizi şehit olarak gömecek kimse kalmayacak! Sapiens kökenli hayvan, yani konuşan hayvan-insan, sadece diğer hayvanlara değil, kendine de çok kötü davranan, acı çektiren bir yaratıktır. Harari’nin kitabında, her gün birbirimize yaptıklarımızın on binlerce yıl öncesindeki örnekleri var. Homo sapiens’in tarihi 70.000 yıl önce başlıyor. Bu Big Bang‘in ilan ettiği evren gürültüsü.

Bu çok büyük zaman aralıklarının sonunda insanın hayvan asıllı ceddi dünya yaşamında boy gösteriyor. Bugüne kadar da gelişmesine devam ediyor. Onda hayvan olarak var olan özellikler bizde insan olarak var. Fakat onların yanı sıra bugün otomobilli ve telefonlu bir insan var. Yani günümüz insanı Homo sapiens’in 70.000 yıl önceki özelliklerinin yanı sıra telefon ve otomobil de kullanıyor. Evrimin yarattığı bu iki yüzlü varlık günümüzün kapitalist+teknolog’unu hayvan sapiens ile aynı vücutta birlikte yaşıyorlar. Burada uzmanlara bir soru sormamız gerekiyor: Yeni aşamalar daha mı iyi?

Evrimin her aşaması ötekinden daha iyi olacak diye bir şey var mı?

İnsan taş sopa darken atom bombasına geldi. Aklına sağlık! Peki atom bombası insanlık için daha yararlı bir aşama mı? Uzay mekiği sandaldan daha insani bir araç mı?

Sapiens’in diğer varlıkları tükettikten sonra kendine de kıymayacağına ilişkin bir garanti var mı? İnsanın giderek daha çok güç elde ettiği açık. Fakat bu güç Bush ya da Trump gibi adamların eline geçtiği zaman ne oluyor? IŞİD’in eline bomba, füze verdiğiniz zaman olanlar olmuyor mu? Peki, teröristler silahlarını kendileri mi üretiyorlar?

Demek Harari sormakta haklı

Kendi kendinin katili olan Homo sapiens olumlu bir evrim geçirdi mi? Yoksa bir mikrop mu? 13 milyar yıllık bir evren tarihinin sadece 1/100’ü. Harari kitabında insanların kendilerini küçük tanrılar gibi gördüğünden de söz ediyor. Bu da insanlık tarihinde bol rastlanan bir olgu. Küçük tanrıcık, silah donatılı bir hayvan olarak çıkıyor.

Gerçi Harari bunu biraz abartmış. Monoteist Tanrı, kavramsal olarak çok daha inandırıcı. Tarih bunu kanıtlıyor. Ama insan hayali çok zengin. Dünya tarihinde maymundan da Tanrı var. O zaman insanın ulaştığı yaratılış konusunda antropologlara soracak bir soru ortaya çıkıyor: Yunan tanrılarına kızan, Zeus’a küfür olarak bakan Tanrı, kendilerini Tanrı gibi gören insanların ortaya çıkmasına nasıl izin veriyor? Gerçi bu insan için sadece bir ‘halüsinasyon da olabilir ama, kendini böyle güçlü sanan bir insanın elindeki gücü kullanmasını kim engelleyecek?

Harari de kitabın sonunda bu sonuca ulaşmış: “Ne istediğini bilmeyen, sorumsuz tanrı bozuntularından daha tehlikeli ne olabilir?” diyor.

Son aşamada mıyız?

Sevgili okuyucular,

Kitabın ulaştığı bu sonuç Harari’nin yazdığı sürükleyici Homo sapiens tarihinin evriminin bugün ulaştığı tehlikeli koşullar aşamasını doğru değerlendirse bile, bu anlatılan insan evriminin son aşaması mıdır? İnsan cinsi kendi varlığını tehdit eden bu gelişmeleri değerlendirecek yeteneklere sahip değil mi?

Bugün ve daha önce sayısız bilim insanı, Harari gibi araştırmacı ve pek çok düşünür, son yıllarda bilim adamlarının vurguladıkları küresel ısınmanın insan cinsinin sonunu getireceği tehlikesini sürekli olarak kilise çanı gibi çaldılar.

19. yüzyıl sonunda doğan bilim insanları, örneğin Julian Huxley gibi bir biyolog (doğum 1887) 2000’lerde yazanlara göre daha iyimserdi. 19. yüzyıl bilim insanları, insanlığın sonunun geldiğini daha düşünmüyorlardı.

Huxley ‘Man İn The Modern World’ (1948 - Modern Dünyada İnsan) kitabında yaşamın değerini anlatıyordu, İkinci Dünya Savaşı’nın korkunç sonuçlarını gördükten sonra gerçekten insanca yaşamanın olanaksız olabileceği vurgulanmaya başladı.

Ne var ki dünya toplumu dediğimiz çorbada, uluslararası ölümcül kavgalara destek verenler, Avrupa’nın en gelişmiş ülkelerinde bile insan yaşamının sonunu budalaca bir tehdit altında olduğuna inanmıyor.

Dünyadaki bütün İslam devletleri herhangi bir savaş sonrası ekonomik statülerinin daha iyileşeceğine inanabilirler mi? Bu boşuna kavganın uluslararası kapitalizmin kışkırttığı düşmanlık ortamın, fakir ve cahil toplumlara uygulanan Batının planlı kışkırtma şırıngası olduğunu anlamıyorlar.

İkinci Dünya Savaş’ından sonra Irak’ın işgalini, Libya’nın yok oluşunu, Ortadoğu’da ve Yakın Doğu’daki Müslümanların birbirleriyle savaşları acımasız bir kapitalizmin programıdır.

Neden simetrik olarak, Müslümanların Batıda programladıkları ve Hıristiyanları birbirine düşürdükleri savaş ve kargaşa olmuyor? Müslümanlar cinayet işliyorlar. Batılılar silah satınca, alışveriş ve yardım ediyorlar.

Kavga programı ve atmosferini üreten Hristiyanlar, kendi arasında program mı yapıyor? Asya’nın bir ucundan Afrika’nın Atlantik kıyılarına kadar birbiriyle dövüşen Hıristiyan devlet var mı? Bu durum Müslümanların daha akıllı mı olduğunu gösteriyor? Daha dindar olduğunu mu?

Bugün herhangi bir yaşam alanında, örneğin İstanbul meydanlarından Alman, Avusturya meydanlarına Müslümanların yenik olduğunu kanıtlamıyor mu?

İslam dünyasının en güçlü devleti Türkiye’dir. Bunun nedeni Türklerin Osmanlı devletini yıkmayı planlamış olan Batıyı kendi topraklarına sokmamayı başarmaları ve bu zaferden sonra da çağdaş bir devlet kurmalarıdır. İlk Cumhuriyet, o zamanki Türk toplumunun düşünce yapısı yeni dünyaya pozitif olarak açılabilen ve Mustafa Kemal Paşa çevresinde toplanabilenler tarafından kurulmuştur. Cumhuriyet laik bir demokrasi idi. Ve İslam dünyasında en büyük başarı, reform kapısı, çağdaşlaşma reformu idi.

Bugünkü kargaşa ve Türkiye’nin uluslararası statüsündeki olumsuzluk, İkinci Dünya Savaşı’nın, Amerika’nın dünya egemenliği isteğini artırması ve buna Türkiye’yi de sokmasındandır.

Doğan Kuban

Bu yazı HBT'nin 99. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban