Türk mü, Osmanlı mı?

Doğan Kuban Y
Türk mü, Osmanlı mı?

1950’den sonra doğmuş, kendi tarihini hiç öğrenmemiş, kimliğini şaşırmış adamların artması toplumsal cehaletin artışının göstergesidir. Bu ülkenin geleceği için farkında olmadıkları korku verici bir tehdit içeriyor.

Türkiye’nin geleceği eğer hayır-evet terazisi ile belirlenecekse, bu ülkeyi pazarlık konusu mal olarak düşünen ilkel, ve ancak cahil bir toplumda olabilecek bir acıklı gelişmedir.

Bu durum, Cumhuriyetin değil, ülkenin uçurum kenarında olduğunun işaretidir. Bu bilinçsiz adamlar, diyelim, Osmanlı Beyliğini ve devletini Oğuz Türklerinin kurduğunu, Osman’ın babasının Ertuğrul, kardeşinin Dündar, oğlunun Orhan olduğunu, bütün dünya uluslarının Çin’den Fransa’ya kadar bize Türk dediklerini de bilmiyorlar. Osmanlı denilen sultanların Hıristiyan kadınların çocukları olduğunu da bilmiyorlar mı?


Diyelim, cahillikleri nedeniyle, onu da hatırlamıyorlar. Asya bozkırlarında Türk denilen büyük bir göçer grubu olduğunu ve bunların Türkçe diye bir dil konuştuklarını da hiç işitmemişler mi?

Cumhurbaşkanlığı sarayında teşhir edilen Türk devletlerini Osmanlılar mı kurdular? Konuşulan dilin Türkçe olduğunu da bilmemeleri ise onlar için başka sıfatlar aramamızı gerektirir. Seçim propagandası bu düzeye inerse, gelecek için toplumun umutsuzluğu haklı olur.

Bu adamların Osmanlı uygarlığına hayran oldukları ve ailelerinde hala anılarla yaşadıklarını düşünsek, önce Osmanlı uygarlığını, İslam uygarlığını ve genelde uygarlık denen bir kavram olduğunu bilmeleri gerekir. Ne var ki bunu bilselerdi, Osmanlının değil dünya uygarlığına, İslam uygarlığına da bir katkıda bulunmadığını bilirlerdi. Osmanlı devletinin çağdaş uygarlık denen Batı uygarlığına da katılamadığı için yok olduğunu da bilmiyor olabilirler.

Osmanlının nesiyle ilgili siniz?

Osmanlıcılara tarihimizde özel olarak seçtikleri dönem de sorulabilir. Yıldırım, Fatih, Yavuz, Kanuni, Birinci Mahmut, İkinci Mahmut, Abdülhamit, Vahdettin? Osmanlı sülalesini kimle sürdüreceksiniz? Biz onların uygarlığı ile ilgileniyoruz, derlerse, hangi özgün uygarlık ürünü ile başlayacaklar?

Çağdaş bilim ve teknolojiyi hangi öğretim kurumunda öğreteceksiniz, diye soracaksınız. Şimdiye kadar sizi bir tımarhaneye sokmamışlarsa, biraz da Türkiye’yi bu duruma getiren, gelişmeyi hala anlamamış cahilden bu sorulara yanıt alamazsınız. Bu tür propaganda kuklaları adamlar Osmanlı İmparatorluğunun nasıl battığını hatırlamayacak kadar cahil; ama yine de hatırlatalım:

İstanbul işgal edildi. İngilizler başta olmak üzere Ruslar, Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar Türkiye’yi dört koldan işgal etmeğe başladılar. Batılılar, Amerika da dahil olmak üzere, Türkleri Asya’ya geri göndermeyi düşünüyorlardı.

Bilecik, Sinop, Sivas, Afyon arasında bir çiftlik devletinde padişah olmağa razı bir Osmanlı da vardı: Osmanlı olmak isteyenler bu çiftlikteki ağanın kulu olmak isteyenler midir?

Bu Osmanlıcılar, İslam ülkelerinin dünyanın gelişmemiş ve fakir toplumları arasında olduklarını biliyorlar mı? Bütün bu geçmişi bilip, bunları söylemeye cesaret edene hangi etiketi uygun göreceğiz? Bu tür davranışların toplumu nereye sürükleyebileceğini düşünemeyenler, kendi başlarını da yaratabilecekleri kargaşadan kurtaramazlar.

Cahil, ateşe körükle gider

İnsanın hayvandan öte vahşeti, uygarlık, cehalet hatta ideoloji ile ilgili değildir. Kendi psikolojik yapısından kaynaklanır. Almanların Yahudilere, Komünistlerin halklara, Yahudilerin Araplara; Amerikalıların Amerikan yerlilerine, Afrikalı esirlere, Vietnamlılara, Iraklılara, Afganlara; Sünnilerin Alevilere, teröristin hiçbir fark gözetmeden herkese, dünyanın her ülkesinde polisin her tür insana uyguladığı şiddet, inanç ve görevle ilgili değil. İnsanın psikolojisi ile ilgilidir.

Cahil, bu süreçte sadece ateşe körükle gidendir. Toplumda aklı başında olanların korkusu da bu nedenledir. Amerika ile dostuz, İran ile dostuz, Rusya ile dostuz. Kürtlere düşmanız, Meclis’te 80 tane milletvekilleri var. Amerika Kürtlerin de dostu. Bir Kürt devleti kurmak istiyor. Bizim halkın yerinde kim olsa ne söyleyeceğini şaşırırdı.

Fakat buna benzer krizlerin sonu şiddetle bitiyor. Bunu sınırı da yok. Dünya savaşından iç savaşa kadar silahlı değişik boyutlarda çatışma bekleyenlerin sayısı artıyor. Ülkeden kaçan kaçana. Halleri vakitleri yerine olanların yurt dışında okuyanların çocukları orada iş peşinde. Bu 1980’den önce söz konusu değildi.

Geri kalmış ülkelerin, özellikle Müslüman olanların sorunu, kapitalist dünyanın kölesi olmak, ve acı çekmektir. İnsanları savaşta ne kadar acımasız olduğunu, İslam ülkelerinin son yirmi yılında izledik. Irak, Suriye, Gaza, Libya, Yemen, Sudan gibi ülkelerde hala izliyoruz.

İdeolojik olarak çürümüş propaganda

Sevgili Okuyucular,

Roman Polanski’nin yıllarca önce gördüğüm, Varşova’nın işgalinde Almanların Yahudilere yaptığı insanlık dışı eziyetleri ve cinayetleri yeniden seyrettim. Bir süredir Türkiye’de akıl almaz cinayetlere tanık oluyoruz. Toplumlar ve insanlar arasında yaygın olan bu şiddet gösterisinin, uygarlıkla ilgisi yok. İnsana özel bir nitelik olduğunu ve engellenemediğini yaşam gösteriyor. Geçmiş cinayet pratiğinin yüzyıllar boyunca, boy gösterdiğini ve temel nedeninin egemen politikanın yarattığı teşvikten kaynaklandığını gösteriyor.

Bunun arkasında her dönemde modası geçmiş bir ideolojik propaganda var. Almanya, Rusya, İsrail, Suudi Arabistan fark etmiyor.

Türkiye’de yangın, terör, suikast, cinayet varsa onların arkasında, çeşitli ideolojik teşvikler olabilir. Türkiye’nin bulaştığı Ortadoğu savaşının nedenleri, değişik varyasyonlarla dünyanın bütün gazetelerinde var.

Fakat politik kürsülerde, ya da basın-yayınlardaki tartışmaları sadece politik boyutlarıyla, olay çevresinde tartışmak, günümüzün karmaşık ve uluslararası ortamında anlamsızdır. Daha çok fesat kaynatanların işine yaramaktadır. Çünkü toplumun cahil katları çok bilinmeyenli, karmaşık kökenli sorunlarını anlayamazlar. Bu tartışmanın, Türkiye’nin asıl sorunları üzerinde yapılan bir tartışma olmadığını, at yarışı gibi, kazanan at, kazanmayan at tartışmasına dönüştürüldüğünü görüyorsunuz.

Devletle partiyi eşleştirmek

Dünyada kapitalist politika, senden - benden çekişmesi üzerinde yoğunlaşmıştır.

Politika başta Trump’ın Amerikası olmak üzere, her yerde birbirine kötülemek ve ötekileştirmek üzerine kurulan bir sisteme dönüşmüştür. Bunun nedeni politik ve ekonomik güce sahip olmak üzere hareket eden iktidarlardır.

İktidarların komplo kurmaları gerekmiyor. Politik propagandanın karakteri her eylemi aynı doğrultuya yönelten niteliktedir. Bunun son traji-komik ve olasılıkla yasa dışı gösterisi ‘Evet’li Türk bayrağıdır. Bu bir partiye verilen oyu, karşı oyun toplumun yarısını temsil ettiğini bile bile, Devletle partiyi eşleştirmektir.

Bu, her tür kötülüğü teşvik edebilir. Bu olayda belki olasılıkla Devlet değil, yerel parti işgüzarlığı vardır. Fakat işler bu denli dejenere olunca, toplumun geleceğini açıkça tehlikeye sokan bir tümel politika çıkmazından söz edilebilir.

Türkiye’nin geleceği eğer hayır-evet terazisi ile belirlenecekse, bu ülkeyi pazarlık konusu mal olarak düşünen ilkel, ve ancak cahil bir toplumda olabilecek bir acıklı gelişmedir.

Sevgili Okuyucular,

Çağdaş iletişim yeni bir dünya yarattı. Hiçbir büyük ülke, Amerika, Rusya, Çin, Almanya hatta Türkiye doğrudan komplo yapmıyorlar. Komplo uluslararası ekonomi ağındaki kompleks ilişkiler içinde şekilleniyor. Ülke içinde de benzer bir haberleşme ağına bağlı sistemler çalışmaktadır.

Türk bayrağına ders tahtası gibi, artı işareti koyanlar, Türk yerine Osmanlı olmak isteyenler fırtınanın savurduğu yapraklardır.

Doğan Kuban


*Bu yazı HBT'nin 50. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban