Uygar, çağdaş olabilendir

Doğan Kuban Y
Uygar, çağdaş olabilendir

Uygarlık, çağdaş olmakla örtüşen bir toplumsal niteliktir. Bir elinde telefon, otomobil içinde Fatih dönemini sayıklayan insanlar, dengesiz psikoloji olaylarıdır.

Aztek uygarı Meksikalı, Han Çağı uygarı Çinli, Rönesans uygarı İtalyan, Osmanlı uygarı Türk, çağdaş değillerdir. Tarihe özlem duyanlar, ya da metafor olarak, geçmiş bir dönem özellikleriyle tanımlanmak isteyenler olabilir. Amazon yerlileri bile bu çağda yaşıyor.

Çağdaş uygarlık tarih kitaplarında okuduğumuz uygarlık değildir. Uygarlık bu çağın koşulları içinde göreceli de olsa, toplum ve insana saygılı davranışlara öncelik veren genel bir tanımdır. Büyük annemin uygarlığı benim uygarlığım değildir. Geçmiş uygarlıklar deyimi, kültürel gelişmeleri değişik coğrafi koşullarda, birbirleri ile yoğun bir iletişim içinde olmayan toplumların, tarihi gelişme süreçleri içinde kendilerine özgü yaşam ve üretim özellikleridir. Tümü insanlığın ortak kazanımları olabilir. Zaman içinde birbirlerini etkileyebilirler.


Günümüzdeki tek uygarlık

Fakat bugün tek uygarlık var. Bütünlük küresel ekonominin, teknolojinin aynı verileri kullanması ve iletişimin dünyayı birleştirmesinden kaynaklanıyor. Dünya nüfusunun bir kaç yüz milyonu bulmadığı çağlarda, insanların birbirlerinden hiç haberdar olmadıkları, tesadüfi iletişimlerle birbirlerinden hikaye gibi söz ettikleri, çoğunluğun göçer olduğu, kentlerin söz konusu olmadığı dönemlerde, ‘medeniyet’ yani uygarlık yoktu. Kentlerle birlikte, Hindistan’da İndus bölgesinde Mohencodaro, Mezopotamya’da Ur, Mısırda Menfis gibi, kent dediğimiz yerleşmelerde ortak yaşam gereği oluşan düzene uygarlık dendi.

Toplumların örgütlenmesi, fiziksel çevrenin yaratılması, insanın kendini doğal yapıdan ayıran bir kimlik göstermesi bağlamında özel bir kavram oldu. İnsanların kendi varlıklarının doğadan, akıl nedeni ile farklı olduğu bilincine vararak, bu gelişmeye özel bir olgu olarak bakmaları çok eski tarihli değildir. Fakat her izole kültüre uygarlık denmesi de anlamsızdır. Birbirleriyle etkileşim içinde olmayan kültür ceplerine ‘uygarlık’ demek anlamsızdır. Dünyayı daha iyi anlamağa hizmet etmez.

Etkisi günümüze kadar gelen çok uygarlık yok. Kalıntılar da arkeolojik kalıntılardır. Maya, Aztek, İnka uygarlıkları konusunda ne kadar ayrıntılı bilgi edinseniz, onların yeri geçmişte kalacaktır. Doğu Asyada Çin uygarlığı, Güney Asyada Hint uygarlığı, Ortadoğuda Mezopotamya, Kuzey Afrikada Mısır uygarlıkları, Anadolu’da birbirlerini izleyen katmanlar, Ege’de Yunan uygarlığı, bizim oturduğumuz toprakların alt tarihi katmanlarıdır.

Bu, geçmiş kültürlerin tarihi önemini azaltmaz. Maymunlar gibi yaşayan Hominidler de önemlidir. Fakat Çağdaş değildir.

Kimlikleri ayakta 4 uygarlık

Kimliklerini hala sürdüren ve değişik yoğunluklarla evrensel içerikleri olan dört uygarlık odağı var: Çin, Hint, Yunan ve monoteist üç Yakındoğu dininin birbirinin içinden çıkmış evrensel serüvenleri. Bunlar çağdaş dönemin uygarlığının öğelerdir. Ortak noktaları giderek çoğalıyor. Ama bu toplumlar çağdaş uygarlığın temsilcileri değildir. Afrikalı, Kızıl derili, Çinli, Arap Hıristiyan, Müslüman, Yahudi olabilirler. Fakat içinde yaşadıkları ortamların temsil ederler. Amerikada yaşayan Afrikalı ile Arap bedevisinin ilişkileri dinle tanımlanmaz. Amerikalıdırlar.

Anadolu köylüsünün dindarlığı İslam uygarlığı anlamına gelmez. Onun için Müslümanlık namaz kılmak, oruç tutmaktır. Muhammed İslam’ı halka anlattığı sırada Mekke’de okuma yazma bilen, Balazuri’ye göre, sadece 17 kişi varmış. Peygamber de bunların arasında değildi. İslam uygarlığı ürünlerini Hazreti Muhammed’den sonra vermiştir.

Uygarlık tanımı bugünden başlar

Uygarlık tanımı dünden değil, bugünden başlar. Eskilerin gerçekten en büyüğü ve süreklisi Çin uygarlığıdır. Kanımca modern Çinlinin yaşamına da bir şey katıyor. Amerikalı Lin Yutang’ın ‘Yaşamın Önemi’ adlı kitabını okuduğum zaman bunu görmüştüm. Ben de Lao Tzu’nun Tao Te Ching’ini Türkçeye çevirerek tanımladığım şeye katkıda bulundum.

Çağdaş bir Türk’ü etkileyen 2500 yıllık bir düşünce. Günümüz uygarlığı çağdaş insan düşüncesinin ve duyarlığının yaşam, doğa ve evren bağlamında ulaştığı düzeydir. Paris’te yaşayan Hıristiyan, Müslüman, Yahudi, Çingene ayni uygarlığın mensuplarıdır.

İnsanlık hiç bir çağında homojen davranışlara sahip olmadı. İnsanlar da eşit değildir. Fakat insan ortak yaşamın koşullarına uymak zorundadır. Yine de, Brezilya’nın tropik ormanlarının yerlileri Rio de Janeiro ya da Sao Paulo’nun insanları ile aynı değildir. Taoizm’i de, İslamı da bilmezler. Mercedes’leri de yok. Uygar insan kategorisine girmezler. Arabasında gözü kara dolaşan bir sergerde ile Beethoven’in Dokuzuncu Senfonisinin sonunda koro dinlerken kendini aşan adam arasında uygarlık açısından bir ilişki yoktur. Günümüzde uygarlığın ilk aşamalarında yaşayan milyarlar var. Bu da çağımızın utancı olmalıdır.

Yücelmiş düşünce, duyarlık ve üretme çabası

Uygarlık dediğimiz yücelmiş bir düşünce, duyarlık ve üretme çabası, insanların binlerce yıl süren serüvenlerinden sonra, bugün bilim, sanat, felsefe ve teknolojide geçmiş zamanlarla karşılaştırılamayacak bir yaşam ortamı yaratmıştır. Bu ortamın öğeleri her tür insan grubuna ulaşabilir. Bunların arasında toplumun her sınıfından insan olur. Orta halli bir memur, orkestrada flüt çalan bir müzisyen, bir öğretmen, bazen bir büyük patron, bir düşünür, bir yazar, belki bir politikacı uygarlık temsil eden bir düzeye yükselmiş olabilir. Fakat çağdaş sanayinin ürettiği araçları kullandığı, otomobili, yatı, çamaşır makinesi olduğu için kimse uygar olmuyor. Uygarlığın öğeleri , bu günün sınırsız iletişim dünyasında, herkese sunuluyor. Vitrinlerdeki eşyalar, uygarlığı tanımlamaz.

Hepimiz çağdaş araçlarla çalışıyoruz. Fakat aynı amaçlarla çalışmıyoruz. Çağdaş teknolojinin sağladığı konforu istiyoruz. Fakat biz Türkler çağdaş insan düşüncesinin ulaştığı yüksek uygarlık düzeyinin altında yaşıyoruz.

Tarihte de eşitsizlik doğaldı. İnsan eşit olarak yaratılmıyor. Eşit koşullarda yaşamıyor. Bunun zenginlik ve fakirlikle de ilişkisi sınırlı. İletişim çağı insanların çağdaş dünya bağlamında bilinçlenmesine büyük bir hız kazandırdı Çinde 50 000 000 klasik piyano öğrencisinin varlığı bu homojenleşmenin varlığını kanıtlıyor.

Kötüyü üreten mekanizma

Öte yandan bu gelişmenin arkasında, insanın yaratıkların en canavarı olduğu ve insan aklının iyiyi ve doğruyu olduğu kadar kötüyü ve yanlışı da üreten bir mekanizma olduğu gerçeği de var. Binlerce yıl önce Aristo’yu yaratan insan toplumu, bugün Putin ve Trump’ı ve benzerlerini de yaratıyor. Daha önce de yaratmıştı. Bilim adamları insanlığın kaotik yapısının akıllı yapısından daha güçlü olduğunu ve kendi yaşamını tehlikeye soktuğunu söylüyorlar.

En eski uygarlığı kuran Çinliler yaşamın Kaos (yang) ile Düzen (Yin) arasındaki dengenin varlığına bağlı olduğunu söylemişlerdi. Yin dişi düzeni, Yang erkek kaos’u simgeliyordu. Düzen ve Kaos birbirlerini yok etmezler. Kötünün olduğu yerde iyi, iyinin olduğu yerde de kötü vardır. Tanrının cahil kulları, yüzlerce yıl sürüngen sultan kulluğundan sonra, paranın kulu olarak , kendilerine ait olmayan bir dünyanın demokratik sokaklarında, egzos koklayarak, birbirlerini doğruyorlar. Bunlara çağdaş uygar mı diyeceğiz?

Doğan Kuban

*Bu yazı HBT'nin 54. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban