Yükseköğretimde kadın nerede?

Lale Akarun
Yükseköğretimde kadın nerede?

Üniversite sınavına girdiğim 1980 senesi, aldığım bir tavsiye “Sakın Makina Mühendisliği okuma; orada hiç kız öğrenci yok; yalnız kalırsın” olmuştu. Elektrik Mühendisliği bölümüne girip sınıftaki tek kadın öğrenci olduğumu anladığımda epey gülmüştüm. Öğrenciler erkek; hocalar erkek, Türkiye de oldukça tek renkliydi. Üniversite yıllarımda tek olmanın kayda değer bir sıkıntısını duymadım ve sonradan başka kadın meslektaşlarım da sınıfa katıldı.

Aradan 40 sene geçti; acaba kadın sayısı nasıl değişti?

Yükseköğrenim kurumu sitesinde çeşitli istatistikler yayınlıyor: Öğrenciler, öğretim üyeleri ve akademik yöneticiler hakkında ayrıntılı bilgiler var. Sekiz milyon üniversite öğrencisinin yaklaşık yarısı (yüzde 48) kadın; yarısı erkek. Genç nüfusta erkeklerin daha çoğunlukta olduğu ve erkek öğrencilerin askerlik faktöründen dolayı okulu uzatma eğilimi düşünüldüğünde, kadınların erkeklerle aynı ya da daha yüksek oranda yükseköğrenime katıldığı çıkarımı yapılabilir.


Üniversitede öğrenci olarak eşit oranda temsil edilen kadınlar, öğretim üyesi olarak nerede? Üniversitede akademik basamakları çıkmak biraz zaman alır. Kendimden örnek vereyim:

Mezun olduktan sonra yüksek lisans öğrencisi olarak asistanlığa başladım. Bu görevin resmi adı araştırma görevlisi: Hem araştırma yapıp tez yazacak, hem de derslerin problem saatlerine girecek, laboratuvarlarını yürütecek; öğretim üyelerinin akademik tüm işlerine yardım edecek; üniversitenin işçi karıncaları. Doktoramı bitirdiğim 30 yaşına kadar araştırma görevlisi olarak çalıştım; 34 yaşında doçent, 40 yaşında ise profesör oldum. Akademide 40 yaş, profesörlük için erken sayılır. Kırklı yaşlarında profesör olan bir öğretim üyesi, zorunlu emeklilik yaşı olan 67’ye kadar çalışmaya devam eder. Dolayısıyla profesör sayısının ve bileşiminin bir anda değişmeyeceğini anlamak gerekir.

YÖK öğretim üyesi istatistiklerine göre, kadın oranı profesörlerde yüzde 32, doçentlerde yüzde 40, yardımcı doçentlerde yüzde 44 ve araştırma görevlilerinde yüzde 51. Tüm öğretim elemanlarının yüzde 45’i kadın.

Demek ki kadınlar akademide varlar; hatta ileride çoğunluğa bile geçebilirler! Aşağıdan, büyük bir kararlılıkla geliyorlar; doktora yapıyorlar; öğretim üyesi oluyorlar; doçent oluyorlar, profesör oluyorlar; sadece bu iş biraz zaman alıyor. Bu istatistiklere en son üç yıl önce bakmıştım; şimdi doçent oranının da, profesör oranının da artmış olduğunu görüyorum. Şu anda doçent olanlar beş-altı sene sonra profesör olacaklar; kadın profesör oranı da yüzde 40’a yaklaşacak.

YÖK’ün rektörlerimizi resimleri ile gösterdiği sayfasına göre ülkemizde 129 devlet üniversitesi var. Bunların sadece altısının rektörü kadın. Vakıf üniversitelerinde oran sadece azıcık daha iyi: 72 üniversiteden 11’inin rektörü kadın. Toplamda 201 üniversitede 17 kadın rektör var: Yüzde sekiz gibi bir oran.

Madem şu anda üniversitelerimizdeki profesörlerin nerede ise üçte biri kadın, niye rektörler arasında bu kadar az temsil ediliyorlar? Üniversitelerarası kurul toplantılarını görmelisiniz: Koyu renk takım elbiseli erkek profesörler uzayında kadınlar, renkli yıldızlar olarak tek tek sayılabilecek kadar azlar. Kadın sayısı nasıl artırılabilir?

Bunun için, rektörden önce, bir üniversitedeki tüm akademik yöneticilik pozisyonlarına bakmak lazım: Bölüm ya da anabilim dalı başkanı, dekan, müdür, bunların yardımcıları, kurul ve komisyon üyelikleri. Bu pozisyonlarda deneyim kazanmak için kadınlara şans tanınmalı. Madem rektör erkek, üç yardımcısından birisini kadın profesörlerden seçebilir. Cinsiyet eşitliği konusunda ciddi ise, üniversitenin tüm bu kurullarda kadın temsiline dikkat etmesi gerekir.

YÖK sayfasında bunlara dair istatistik yok; bence bu alanda istatistik toplanması akademide kadın yönetici oranını artırmanın ilk adımıdır. Her konuda endeks yayınlayan kurumlarımızın, bir de akademide kadın katılımı endeksi yayınlamasını öneriyorum.

Lale Akarun

Bu yazı HBT'nin 210. sayısında yayınlanmıştır.

Lale Akarun