Kuantum ayağa düşünce

Can Gürses
Kuantum ayağa düşünce

“The Anatomy of Melancholy”nin yazarı ve henüz her derde düşenin genel eğilimi haline gelmemişken, 1600’lü yıllarda, depresyonu anlatan adam Robert Burton’ın kendi deneyimlerinden de yola çıkarak söylediği ünlü bir söz var ve hala geçerlidir:

“I write of melancholy, by being busy to avoid melancholy. There is no greater cause of melancholy than idlenes, no better cure than business”…

Temel olarak depresyonun etkilerinden insanların kendilerini bir işle meşgul ederek kurtulabileceklerini söylüyor ki muhtemelen bu işin en kökten çözümü gerçekten budur. Ama bir şartla diyebilirim… Eğer melankolik insan kendini bir işle meşgul edip depresyondan kurtulayım derken kendi meşguliyeti sonucu başkalarını hasta etmiyorsa!..


kuantum

Kuantum Düşünce Tekniği (KDT) ile ilgilenen ve bu “felsefeyi” anlamlandırmaya çalışanlar için bundan daha fazlasını düşünmek zor ne yazık ki. KDT, insanın neyi düşünürse onu olabileceği, neyi isterse ona ulaşabileceği temelinden yola çıkan bir akım… Ve kendine bir dayanak arayan her akım gibi onun da sarıldığı ilk şey bilim...

İçinde NLP gibi bir çok başka akımın etkileri mevcut denilebilir, yalnız KDT aslında o kadar bilimsel temelden uzak ki NLP’nin varlığı için insan duacı oluyor! İçinde kuantum, düşünce ve teknik kelimelerinin tamamının geçtiği ve altı daha boş bir başlık bulmak zor olmalı.

KDT’yi Kuantum Fiziğine bağlayan (bağladığı iddia edilen demek daha doğru!) konu yani kuantum fiziğindeki “Belirsizlik İlkesi” adı verilen kavramı ele alalım. Belirsizlik İlkesi (ya da Heisenberg Kanunu) aslında çok basit bir fiziksel gerçekten ibaret; cisimleri gözlemlemek için ihtiyaç olunan en önemli şey ışık! İnsan gece evinde zifir karanlıkta bir şey bulmaya çalışırken doğal olarak yaptığı ilk şey odanın ışığını açmaktır. Işığı açınca aradığımız şeyi daha önce nerede bıraktıysak bıraktığımız o yerde olduğunu görürüz. Ancak bu durum atomaltı parçacıklar için biraz daha farklı gelişmekte; diyelim kaybettiğimiz elektronu bulmak istiyoruz; yapacağımız ilk şey yine ışıkları açmak olacaktır. Yalnız bu sefer önceki durumdan farklı olarak, elektronun ışıklar kapalıyken bulunduğu yer ile ışıklar açıldığında bulduğumuz yeri aynı değildir. Bunun da sebebi elektron yada genel olarak tüm atomaltı parçacıklar o kadar küçük parçacıklardır ki, onları görmek için açtığımız ışıktaki foton tanelerinin onlara çarpması bile yerlerini azda olsa değiştirmeye yeter. Bu durum tabii ki evdeki koltuk için geçerli değildir. Dolayısıyla atomaltı parçacıklar seviyesinde bir şeyin yerini bulmak için açtığımız ışık aslında o cismin ışıklar açılmadan önceki yerini değiştirir. Bu durumda atomaltı seviyedeki her cismin belirli bir andaki yerini “tam olarak” tespit etmemizi engellediğinden belirli bir belirsizlik yaratır ve "Belirsizlik İlkesi" adını alır…

Bu konu nasıl olur da Kuantum Düşünce’ye bağlanır diye merak edenlere öncelikle kemerlerini bağlamalarını ve yazının sonraki kısmındaki uyarıya dek çıkarmamalarını tavsiye ediyorum... bu akımın en popüler sitesinden* direkt bir alıntı yapalım:

"Heisenberg’in belirsizlik alanı dediği bu alanı, gönderdiğimiz düşünce paketçikleri varlık katar. Belli hale getirir. Kuantum alanının bir noktasına yaptığımız etki bütünü etkiler aynı zamanda. Siz bir şey düşündüğünüzde bundan tüm alan etkilenir. Kuantum Fiziği, fizikle fizikötesinin birbirine karıştığı bir noktanın adıdır."

Aslında fiziksel bir kavram da olmayan belirsizlik alanının tamamen ilgili alıntıyı kaleme alan kişinin beyninde tezahür ettiğine inanacak bir noktaya geldim okuduktan sonra…

Konuya gerçekten gönül verip de ilgilenenleri biraz daha ferahlatacağına inandığım kendi açıklamamı bilimin sınırlarını zorlayarak ve halen kemerlerinizin bağlı olduğuna inanarak yapmaya çalışayım… Kuantum fiziğindeki belirsizlik ilkesi nasıl atomaltı parçacıkların yerlerini gözlemlerken kullandığımız ışığın aslında amaca ihanet edip gözlediğimiz şeyin yerinin değişmesine sebep olduğunu açıklıyorsa; kuantum düşünce de herhangi bir olaya olan bakış açımızın o olayın üzerimizdeki etkisi konusunda, hatta olabilme potansiyeli konusunda bir etkisi olduğunu savunuyor.. burada kemerler çözebiliriz.

Bir olay veya insan hakkındaki düşüncelerimizin yani bir nevi ön yargılarımızın o olay veya kişinin bizim üzerimizde bırakacağı etki ile ilişkisiz olduğunu beklemek bir yanılgı olur. Sonuç olarak beklentilerimiz, düşüncelerimiz ve ön yargılarımızın hayatımızdaki bir şeyin sonucunu daha başlangıçtan etkilediğini çıkarmak için kuantum fiziği, belirsizlik alanları, fiziköteleri yerine direkt olarak kısa yoldan ortak akla başvurulabilir.

Onlarca seans kuantum düşünce tekniğiyle boyutlar ötesine geçmeye çalışan meraklılar, aslında yazının en başında alıntı yaptığım ve kuantum fiziğinden de eski olan üstat Robert Burton’dan ilham alabilirler. KDT’nin size vaat ettiği serbestleşmeye ve mutluluğa mı ulaşmaya çalışıyorsunuz;

Bir işle meşgul olmayı deneyebilirsiniz!

Can Gürses

Sorularınız için Twitter adresim: https://twitter.com/canitti


Can Gürses

ODTÜ Fizik&Matematik bölümlerinden mezun. Yüksek lisansını UPenn, Princeton ve UC Davis üniversitelerinde fizik alanında yaptı. Ar-Ge ve E-Öğrenme Uzmanı / Danışmanlığı yapıyor. "Sınav Uzmanı" adlı girişimin kurucusu ve sahibi. Satranç, bilim ve matematik ile ilgileniyor.