Türkiye’de medyanın çok sevdiği, tekrar tekrar raftan çıkartılıp, ısıtılıp gündeme yerleştirilen klasik konular var. Bunların birçoğu da ne yazık ki yarı bilim yarı safsata kapsamına girmekte; uzaylılar, UFO’lar, dünyanın sonu alametleri, gezegen hareketleri ve astroloji bağlantısı vb.
Son dönemlerde sıkça rastladığımız, çeşitli gazetelere manşet olan UFO iddiaları ve bu iddiaların hemen bağlandığı uzaylıların dünyayı düzenli olarak ziyaret ettiği teorilerini irdelemeden önce herkesin kendine şu soruyu sorması lazım:
Neden şimdi?!..
İlginç ama en büyük sebebi Amerikan başkanlık yarışından bir adayın öne geçme çabası olabilir. Evet, Hillary Clinton seçilmesi durumunda UFO ve akıllı yaşamlar ilgili dosyaları açacağını resmen açıkladı.
Diğer bir konu da NASA’nın özellikle son zamanlarda Uluslararası Uzay İstasyonu’nunda yaşanan bir takım olayları gizlediği iddiaları. Özellikle 2015 Kasım ayında sosyal medya fenomeni haline gelen astronot Scott Kelly’nin çektiği bir resimlerden birinin sağ üst bölümünde bulunan cisim uzaylıların bizi izlediği iddialarını yeniden gündeme getirdi.
Tabi Türkiye’de özellikle son haftalarda yaşanan UFO iddiaları da bunlar tuz biber ekiyor.
Öncelikle en temel ve doğal sorudan başlayalım:
Evrende yalnız mıyız?
Matematiksel hesaplardan önce Carl Sagan’ın verdiği basit ve mantıklı bir yanıt mevcut:
“Evren oldukça büyük bir yer. Eğer sadece biz varsak boşa harcanan ciddi miktarda alan var demektir!”
Konuya bu açıdan bakınca koca evrende sadece bizim olma olasılığımız oldukça mantıksız geliyor. Ancak gelin işin bir de matematiksel boyutuna bakalım.
1961’de Frank Drake, içinde bulunduğumuz galaksimiz olan Samanyolu Galaksisi’nde kaç tane aktif ve iletişim kurabilecek kadar akıllı yaşam formu bulunabileceğini tahmin edebilmeye yarayacak yapısı oldukça basit olan bir denklem geliştirmiş. Drake Denklemi'nin yapısı aşağıdaki gibi:
N = Galaksimizde iletişime geçebileceğimiz akıllı medeniyetlerin sayısı
R* = Galaksimizde bir yıl içerisinde oluşan yeni yıldızların ortalama sayısı
fp = Bu yıldızlardan gezegen barındıranların sayısı ( bizim güneşimiz gibi )
ne = Yaşamı destekleyen gezegenlerin ortalama sayısının gezegen barındıran yıldızların sayısına olan oranı.
fl = Gerçekten yaşam formu oluşturan gezegenlerin sayısının yaşamı destekleyen gezegenlerin sayısına oranı
fi = Akıllı yaşam/medeniyet barındıran gezegenlerin yaşam formu oluşturan gezegenlerin sayısına oranı
fc = Medeniyet barındıran gezegenler arasında evrendeki varlıklarına dair iz ( sinyal ) bırakabileceklerin sayısı
L = Bu medeniyetlerin varlıklarına dair uzaya gönderdikleri sinyali ne kadar zaman önce yolladıkları
Görüldüğü gibi aslında basit bir mantıkla ilerliyor denklem. Yukarıdaki faktörlerin bazılarının hangi değer aralıklarında olabileceklerini tahmin edebilsek de denklemin sonucu oldukça spekülatiftir. Bazı değerler tamamen tahmine dayandığı için sonuç sıfır (0) da çıkabilir milyarlar da... Ancak başlangıç için oldukça iyi bir denklem diyebiliriz.
Hesaba bakıldığında sadece bizim galaksimizde bile oldukça fazla sayıda akıllı yaşam olması gerekiyor ancak henüz buna dair en ufak bir ipucu; yani bilimsel bir iz yakalamış değiliz.
“O halde herkes nerede?”
Ünlü fizikçi Enrico Fermi’nin meşhur ifadesiyle “O halde herkes nerede?!”
Fermi Paradoksu olarak anılan bu ifade, olasılıklar bu kadar yüksek görülürken şimdiye dek neden hiçbir akıllı yaşam izine rastlamadığımızı veya iletişime geçilmediğimizi sorgular.
Aslında bizim dünya dışı akıllı medeniyetlerle iletişime geçmek için bazı çabalarımız yok değil. Örneğin 1974’te Porto Riko’daki Arecibo Radyo Teleskobu’ndan gönderilen radyo sinyali, bizim medeniyetimiz hakkında en temel bilgileri içeren 7 maddelik bir mesaj içeriyor:
1’den 10’a kadar sayılar; DNA’yı oluşturan hidrojen, karbon, nitrojen, oksijen ve fosfor atomlarının özellikleri; Güneş sisteminin yapısı vb.
Ayrıca 1977’de uzaya gönderilen Voyager uzay aracında birçok farklı kültürden sesli mesaj içeren ( hatta Türkçe mesajda bizim uzaylıların “sabah şeriflerini” kutladığımız) bir kayıt da mevcut.
Ancak Fermi’nin de dediği gibi henüz ne cevap veren var ne ziyaret eden… Ya da bazılarımızın inandığı gibi aslında çoktan ziyaret edildik de bunun bilgileri bizden saklanıyor mu?!
Öncelikle UFO yani “tanımlanamayan uçan cisim” kavramı ile uzayda akıllı yaşam kavramlarını prensipte birbirinden bağımsız olarak incelemek lazım.
UFO kapsamına giren birçok cisim biliniyor ki devletlerin gizli deneysel projelerinin bir parçası. Ve devletler bu denemelerini özellikle gözlerden uzak, az gelişmiş bölgelerde yapmayı tercih ettiklerinden bu alanlardaki halk gökyüzünden gördüğü her farklı cismi dünya dışı bir araç gibi yorumlamaya yatkın oluyor. Bunun en yakın örneklerinden birini, geçen yıl dünyanın etrafını güneş enerjisi kullanarak turlayan bir uçağın görünüşü itibariyle Türkiye’de Van’da UFO olarak yorumlanıp gazetelere haber olmasıyla yaşadık.
En yakın geçmişte de THY pilotlarının kule ile konuşmalarında tanımlayamadıkları bir cisimden bahsetmelerinin medyaya yansıması şeklinde görmekteyiz.
Ne yazık ki tüm bu iddiaların ortak bir özelliği var; hiç birinin ortaya koyabildiği bir kanıt yok!
Ya tamamen flu resimler; ya sonradan ortaya çıkan yalan beyanatlar; ya da bilfiil kurgulanmış resim veya videolar. Bunların haricinde şimdiye dek dünya dışı akıllı yaşama dair bir aracın bizlerle iletişime geçtiğine dair en ufak bir kanıt mevcut değil.
“51. Bölge” dosyaları!
Bazı matematiksel ihtimallerin oluşu; uzaylıların ziyaret ettiğine inanılan ve “51. Bölge” adı verilen bölgeye ait Amerika’lıların sakladığı iddia edilen dosyalar; eski Mısır, Maya vb. uygarlıklara ait yapılardaki bir takım çizimlerin uzay araçlarının yapısına benzemesi vs… Bunların hiç birinin nesnel kanıtlar olmadığını bilmemize rağmen, belki de insanoğlunun en temel zayıflıklarından biri olan yalnız olma korkusuyla hepsini uzaklarda bir yerdeki akıllı yaşama bağlıyoruz.
Aslında uzaylıların bizimle çoktan iletişime geçtiği, hatta bunu sıklıkla yaptığını iddia eden veya inananların sorabileceği çok basit sorular mevcut.
- Yıldızlararası yolculuğu başarıp Dünya’ya kadar gelen bir medeniyet neden sadece bir bakıp çıksın ve bunu düzenli olarak yapsın? Bu medeniyetler gerçekten Dünya’ya gelip sadece insan kaçırıyorsa hiç de akıllı olmasalar gerek. Biz daha en yakınımızdaki gezegene insan göndermek için 20 yıllık planlar yaparken yıldızlararası yolculuğu başarmış bir medeniyetin neden böyle anlamsız şeylerle uğraşıp doğrudan iletişime geçmediği tamamen meçhul!..
- Özellikle 51. Bölge adı verilen yerde 1950’lerde kaza yapan bir uzay aracının içindeki uzaylılarla beraber ele geçirilmesi iddialarına dair en basitinden şunu sormak lazım: Madem Amerika’nın elinde böyle bir teknoloji yarım asırdan fazladır var, insanlık neden hala en yakınındaki gezegene bile gitmekten aciz durumda?
Dolayısıyla dünya dışı akıllı bir medeniyet tarafından geçmişte ya da günümüzde ziyaret edilmiş olma olasılığımız oldukça düşük gibi. Yalnız bu uzaklarda bir yerde aynı bizim yaptığımız gibi iletişim kurmak isteyen dostlarımız olmadığını göstermiyor. Zaten eğer Amerika’nın şimdiki başkanı Obama veya başkan adayı Clinton bir açıklama yapacaksa muhtemelen uzayın derinliklerinden gelen bir sinyale dair olma ihtimali daha kuvvetli görünüyor.
Şimdilik tamamen spekülasyondan ibaret olan bu açıklamalar ve iddiaların özellikle Türkiye’de yarattığı tek etki “alternatif bilim” temalı televizyon programlarının “konu uzmanı” adı altında bir takım insanların oyun alanı haline gelmesi şeklinde.
Ne yazık ki anlaşılamayan nokta; bilimin bir alternatifinin olmadığıdır.
Elle tutulur kanıt sunma gibi tek derdi olmayanlara, daha dün askerlik yaptığı arkadaşından bahseder gibi “Alfa medeniyeti bizi ziyaret ediyor, aslında aramızdalar” diye cümleler kuranlara, Enrico Fermi’nin sorusunu tekrar sormak lazım:
Herkes nerede?
Can Gürses / canitti