5+1: Yerküre kimin umurunda ve “günlük insan”

Editör ne diyor?

Diyelim ki siz, oğlunuz veya kızınız bebek bekliyor. "Yarın nasıl bir dünyada yaşamasını istersiniz?" diye sormak kadar abes bir şey olamaz... Şüphesiz ki daha güzel bir dünyada! İnsanların birbirini yemediği, para için birbirini tepelemediği, büyük bina enkazları altında ezilip küçülmediği, insan adındaki canlı dışında, tüm canlıların da yaşama hakkının olduğu, suyun ve yeşilin dert olmadığı, toplumca eğitim, adalet ve fırsat eşitliğinin sağlandığı, sağlık ve eğitimin hizmetlerinin sorun olmaktan çıktığı... Tüm insani hak ve özgürlüklerin sağlandığı! Şüphesiz ki savaşların asla olmadığı, bir dünya...

Fakat yukarıda saydıklarımızın hepsinin tersinin var olduğu bir dünyada yaşıyorsanız ve gelecekten umudunuz azalmışsa, doğacak nesilleri daha kötü bir toplum ve yeryüzü koşullarının beklediğini varsayıyorsanız...

"Doğacak olan nasılsa kendine bir minik yaşam alanı bulur"  mu dersiniz.


Zor soru. Türkiye’den pılısını pırtısını toplayıp daha güzel yaşayabileceklerini ve var olabileceklerini düşündükleri ülkelere göç eden gençler de dünyanın bu sıkışık düzeninden kaçamayacaklardır, en azından torunlarını bir cendere bekliyor.

Yoksul ülkelerden milyarlarca insanın daha zengin ülkelere doğru, varoluşun en büyük göçünü başlattıklarını düşünün.

Nüfus 9 milyara koşuyor, yerkürenin olanakları tükeniyor. İnsanoğlu, en başarılı hayvan olarak her yeri istila ediyor.

Yerkürenin bir evrimsel gelişimi ve döngüsü var.

Kendi halinde buzul ve sıcak dönemlerle, göktaşı çarpmaları, iklim değişiklikleriyle hemhal olup yok oluşlar ve varoluşlar yaşarken, birden ortaya “insan eliyle yok oluş” çıktı. 6. Yok oluş. Bu bağlamda arka sayfamızda dünyada son beyaz gergedanın ölümünü veriyoruz. Ama son insanın ölümünü haber verecek kimse olmayacak.

Yukarıda anlatmaya çalıştıklarımız, siyasi ve ekonomik yaşam gailesi içinde çırpınan, üzerine basılarak geçilen veya başkalarının üzerine basarak geçen “günlük insanı” ne kadar ilgilendirir, bilmiyoruz.

Bu da zor bir soru. Ama HBT olarak görevimiz evrensel olmaktır.

Evrensel bilimin yansıması ve ülkemizde dünyayı ve toplumları iyileştirecek iyi şeylerin temsilcisi olabiliriz. Bu haftaki sayımızın kapak konusunu inceleyin, geleceğe ve toplumlara karşı sorumluluklarımızı duyumsadığımız ölçüde, insanlığın yarattığı iyi kültürün temsilcisi ve taşıyıcısı olabileceğiz.

Çocuklar hayal kuruyor

Yazarımız Müfit Akyos, okullarda çocuklarımızı dünya ve toplum için iyi bir şeyler yapalım düşüncesi çerçevesinde hayal kurmaya ve gerçekleştirmeye yönlendiren çalışmaları övüyor. Tanol Türkoğlu, Facebook’ta kopan gürültüyü yazıyor. Çoşkun Özdemir, Hawking’i başka açıdan, aşklarını, eşlerini yazarken, bu ünlü fizikçinin son makalesinin de özetini veriyor.

Doğan Kuban “Excelsior” başlığı altında, ilk Cumhuriyet’in 1950’den sonra tökezlemesini, geniş bir ufuk içinde yazdı.

Üniversite sayfalarımızda, Erk İnger, görmenin engeli var mı yazısında, bir ressamımızı anlatıyor. Bilişim ve yazılımcıların İstanbul Kültür Üniversitesi’nde buluşmasını Halil İbrahim Korkmaz kaleme alırken, Kadircan Keskinbora ise modern cerrahinin babasını yazdı. Mustafa Çetiner, “kanser yalanları” yazısını yeni bir bakışla sürdürüyor.

Selmiye Alkan Gürsel, kendi alanında yaptığı başarılı çalışması sonucu, Enerji Bakanlığının Akademi ödülünü kazandı, Reyhan Oksay’ın kendisiyle yaptığı söyleşi ilginç... Daha çok şey var: Bilim ve beslenmede konumuz hurma.

Bir okurumuzun sosyal medyada paylaştığı düşünce çok hoşumuza gitti.

Diyor ki: "Bu ülkede iki yıldır her hafta sessiz sedasız, nitelikli ve fiyatı uygun (3,5 TL) bir ‘Bilim, Teknoloji, Kültür ve Eleştirel Düşünce Dergisi’ çıkıyor: Herkese Bilim Teknoloji (HBT)."

Geleceği kuracağız, iyiyi, güzeli, doğruyu ve gerçeği arayacağız her zaman.

Birlikte arayacağız, hep birlikte büyüyeceğiz. Gelecek Cuma’ya dek sevgiyle kalın…