Milyonların kâbusu: Polenler

Öne Çıkanlar Sağlık
Milyonların kâbusu: Polenler

Uçuşup duran polenler kimimiz için kâbus olabilir. Ancak bu toz bulutları ekolojinin sağlığı için büyük önem taşıyor. Polenlerin dünyasına giriyor; tarih boyunca hem insan hem de diğer canlıları nasıl etkilediğine bakıyoruz.

Martın sonu bahar. Rengarenk açan bahar çiçekleri, baharı müjdeliyor. Ancak milyonlarca insan için bir kâbusun da başlangıcı. Çünkü bahar mevsimi, alerji ve astım mevsimi demek. Kaşıntılı ve sulu gözler, hapşırma, burun akıntısı; öksürük ve hırıltı, vücudun polenlere verdiği aşırı reaksiyonlar olarak karşımıza çıkıyor.

Her baharda ağaçlar ve çimler, rüzgârı ve böcekleri kullanarak çoğalmak amacıyla havaya milyarlarca polen granülü salıyor. Her şey hayatta kalmakla ilgili; zira daha fazla polen salmak bitkilerin hayatta kalma şansını artırıyor.


“Bitkiler bizi öldürmeye mi çalışıyorlar?”

Avustralya'daki Adelaide Üniversitesi’nde bitkiler üzerine çalışan moleküler genetikçi Deborah Devis, alerjisi olanlar tarafından “Bitkiler bizi öldürmeye mi çalışıyorlar?” sorusuyla sıklıkla karşılaştığını söylüyor. Devis çimler, ağaçlar ve hatta yosunlar tarafından etrafa saçılan polenlerin insanların günlerce hapşırmasına, gözlerinin şişmesine ve sulanmasına neden olmasını polen proteinlerine bağlıyor.

Devis, bitkilerin sadece hayatta kalma güdüsüyle polen saçtıklarını ifade ediyor: “Çoğu durumda,” diyor, bitki sağlığı için “alerjen proteinleri kesinlikle şarttır.” Polenlerin bitkilerin çoğalmasını sağlamasının yanı sıra ekolojik açıdan “besin kaynağı” rolü de var. Sözgelimi polen, bal arılarının gelişimleri, üremeleri ve kovandaki faaliyetlerini sürdürebilmeleri için gerekli bir besin. Ayrıca çeşitli böceklerin, kuşların, yarasaların ve diğer bazı memelilerin de poleni sindirebildiği ve beslenmelerinde kullandıkları biliniyor.

Bitkiler nasıl çoğalır?

Bu fenomenin nedenini anlamak için bitkilerle ilgili bazı temel bilgilerimizi tazelemek yararlı olacaktır: Bal arılarının bir çiçekten diğerine polen transfer etmesi, 1750’li yıllarda Arthur Dobbs tarafından keşfedildi. Bitki fizyolojisine dayanan bilgilere göre, yüksek yapılı bitkilerde çiçek; çanak yaprak, taç yaprak, dişi ve erkek organlardan oluşuyor. Erkek organlar (stamen), filament ve onların ucundaki anterlerden meydana geliyor. Polenler, anterler üzerinde bulunan polen kesecikleri içerisinde gelişmelerini tamamlıyor ve tozlaşmayı sağlamak üzere anterlerin açılmasıyla serbest kalıyor. Salınan bir polen tanesinin görevi, erkek hücrelerini çiçeklerin dişi kısımlarına taşımak. Aslına bakılırsa bu çok zor bir iş. Ancak evrim sayesinde polenler, güçlü bir yapıya sahip. Londra'daki Kew Bahçeleri'nden Hannah Banks, “Bir polen tanesinin dış katı, binlerce yıl sürebilen olağanüstü sert polen sporunu içerir.” diyor.

Sağlıklı bir polen tanesi, bir çiçeğin dişi kısmına indiğinde, bitkinin yumurtasını döllemek için tahıldan bir tüp, dişi dokuya doğru yarışmaya başlıyor. Devis, rüzgârla taşınan polenlerin özellikle rekabetçi olduğunu söylüyor. Hücre çekirdeğiyle tüm yaşam formlarında bir aşamada ortaya çıkan profilinler, alerjenler içeren bir grup bitki proteini olarak biliniyor; bu proteinler, bitkilerin çoğalması için çok önemli. Kısacası bitkiler, çoğalmak için profilinlere ihtiyaç duyuyor. Devis, polen proteinlerinin bitkiler için önemine vurgu yapıyor. Diğer bir alerji kaynağı ise hücre duvarlarını gevşeten, böylece bir polen tüpünün yumurtalığa doğru itilmesini kolaylaştıran, expansins adı verilen polen proteinleri. Bitkilerin faydalı buldukları diğer polen protein grupları da insanlarda alerjenleri tetikleyebiliyor. Finlandiya'daki Turku Üniversitesi'nden aerobiyolog Annika Saarto, bitkilerin stres tepkilerinde aktif olan proteinlerin veya bir hücrenin kalsiyum kullanımının insan için alerjik olabileceğini belirtiyor.

Bitkiler için faydalı ama...

Ancak bu proteinler, insanlarda alerjiye neden oluyor. Güney Kore’deki Pusan ​​Üniversitesi'nden araştırmacılar, 2018’de profilinlerin insanlarda alerjik cilt reaksiyonları tetikleyebilen bir profiline sahip olduklarını ve farelerde soluk yolu iltihabına bile neden olabileceğini buldular.

Ohio State Üniversitesi’nden pediatrik bir alerji-immünolog olan Dr. Kara Wada, baharın başlangıcıyla birlikte yüzlerce hastayı mevsimsel alerji ve astım semptomları nedeniyle tedavi ettiğini söylüyor. “Sezon boyunca acı çekiyorsanız, yalnız olmadığınızı bilin.” diyen Wada, bu hastalığın tarihi bir geçmişi olduğunu ama modern zamanlarda, tıp biliminin, bu semptomları azaltma ve tedavi etmeye yardımcı olacak uygulamaları geliştirmiş olduğunu söylüyor.

Dinozorlardan daha yaşlı

M.Ö. 1650 yıllarında yazılmış olan “Papirüs Ebers”, bal, hurma, ardıç ve bira da dahil olmak üzere öksürük veya solunum zorluğu için 20'den fazla tedavi öneriyordu.

Fosilleşmiş polen granülleri numunelerinin, dinozorlardan da önce, neandertallerde tespit edildiği biliniyor. Sinüs ve astım semptomları ve tedavileri ise tarih boyunca birçok kaynakta yer alıyor. Örneğin, 5.000 yıldan fazla bir süre önce, Çin, at kuyruğu bitkisinin (Ephedra distachya) meyvesini, tıkanıklığı gidermek ve sonbaharda insanları etkileyen bir durum olan “bitki ateşi” ile ilişkili mukoza üretimini azaltmak için kullanıyordu. Mısır'da ise M.Ö. 1650 yıllarında yazılmış olan “Papirüs Ebers”, bal, hurma, ardıç ve bira da dahil olmak üzere öksürük veya solunum zorluğu için 20'den fazla tedavi öneriyordu.

Kolomb, Yeni Dünya’ya ayak bastığında ise Orta ve Güney Amerika’daki yerli nüfus Brezilya’da balgam söktürücü ve emetik özellikleri olan balzamı ve bugün halen bazı soğuk ilaçlarda kullanılan bir kök olan ipecacuanha’yı kullanıyordu. İnkalar tarafından tıbbi olarak kullanılan koka ve tütün yaprakları da daha sonra alerji ve astım tedavisi için ek deneyler yapmak üzere Avrupa'ya ihraç edilecekti.

Belirtiler fark edildi, ancak hiçbir neden belirlenmedi

Örneklerden de anlaşılacağı üzere tarihte tedaviler önerilmiş ama onlara neyin sebep olduğu bilinmiyordu. Çocukluğundan beri “yaz nezaketinden” mustarip olan John Bostock (1772–1846), tıp camiasındaki tepkisizliğe rağmen, çalışmalarına devam edecekti.

İlk ve ikinci yayınları arasındaki dokuz yıl içinde, mevsimsel alerji semptomlarıyla uyumlu olan 28 vakanın, o sırada durumun prevalansını belki de daha düşük gösterdiğini ortaya koydu. Soyluların ve ayrıcalıklı sınıfların mevsimsel alerjilerden daha fazla etkilendiğini belirtti. Bunun zenginlik, kültür ve iç mekân yaşamının bir sonucu olduğu düşünüyordu.

Artan hava kirliliğine maruz kalma, açık havada daha az zaman geçirme, artan polen sayısı ve iyileştirilmiş hijyen gibi nedenlerle birlikte toplumsal değişiklikler, bugün görmeye devam ettiğimiz alerji prevalansının artmasına katkıda bulunuyordu. Ayrıca, belirli bakteri ve enfeksiyonlara kısmen maruz kalmanın, alerjik ve otoimmün hastalıklarda artışa yol açabileceğini belirten hijyen hipotezinin oluşturulmasına yardımcı oluyordu. O zamanki mevsimsel belirtilerin kaynağının da saman kokusundan kaynaklandığı düşünülüyordu. Bu, “saman nezlesi” teriminin kullanılmasına yol açıyordu.

Bostock bunun yerine, tekrar eden semptomların yaz sıcağında tetiklendiğinden şüpheleniyordu, çünkü semptomları, yazı kıyıda geçirdiği zaman artıyordu. Daha sonra, soyluların ve aristokratların, rahatsız edici semptomlardan kaçınmak için kıyı veya dağ tatil yerlerinde alerji mevsimi geçirmeleri yaygınlaşıyordu.

Dr. Charles Harrison Blackley (1820-1900), genellikle saman nezlesi olarak adlandırılan polen kaynaklı alerjik rinitin arkasındaki mekanizmayı keşfetti. Bulduğu alerji testi yöntemi, bugün halen kullanılıyor.

Gerçek suçluyu belirleme

Metodik çalışma ve kendi kendine deneyimler yoluyla, Dr. Charles Blackley (1820-1900), polenlerin alerji semptomları için suçlu olduğunu tespit etti. Çeşitli polenleri topladı, tanımladı, tarif etti. Alerjik özelliklerini ise gözlerine sürterek ya da derisini çizerek belirledi. Daha sonra hangilerinin kızarıklık ve kaşıntı ile sonuçlandığını buldu. Bu teknik, bugün alerji uzmanları tarafından da testlerde kullanılıyor.

Aşılama ile ilgili keşiflerden ilham alan Dr Leonard Noon ve John Freeman, 1900'lerin başlarında alerjik hastaları duyarsızlaştırma çabasıyla enjeksiyon için polen özü dozları hazırlayacaktı. Alerji immünoterapisi adı verilen ve ayrıca alerji aşısı olarak da bilinen bu etkili tedavi günümüzde halen kullanılıyor. Antihistaminikler ise ilk kez 1940'larda kullanılacaktı. Günümüzde kullanılan ve daha az yan etkiye sahip olan formülasyonlar ise yalnızca 1980'lerden beri mevcut.

Mevsimsel alerji ve alerjik astım, bugün dünya nüfusunun %10-30'unu etkiliyor. Daha yüksek sıcaklıklar ve artan karbondioksit seviyeleri ile beslenen polen mevsimlerinin daha uzun olduğu biliniyor. Pek çok uzman, iklim değişikliği nedeniyle önümüzdeki yıllarda bunun daha da kötüleşeceğine inanıyor.

Batuhan Sarıcan /  [email protected]

Kaynakça:

https://www.sciencenews.org/article/how-allergens-pollen-help-plants-do-more-make-you-sneeze?tgt=nr

https://qz.com/quartzy/1586549/with-pollen-counts-on-the-rise-heres-how-to-survive-allergy-season/

https://www.tab.org.tr/polen

https://www.eaaci.org/attachments/1637_1307947625_Eu-

http://www.plantphysiol.org/content/172/1/341