Muhteşem bir şey: Bitkilerle simbiyoz (ortak yaşam) halinde yaşayan tür olan mikorizal mantarlar, bitki köklerinin uçlarına iplikçik adı verilen “uzuvlarıyla” hücresel düzeyde dokunuyor. Bu şekilde, tek tek bitkiler ağaçlar bir yeraltı ağıyla birbirine bağlanıyor.
Mantarlar üzerine yapılan araştırmalar, genelde arka planda kaldı. Ancak mikolog (mantar bilimci) Merlin Sheldrake bunu değiştirmeye çalışıyor: “Mantarlar her yerde ve gelecek mantarlarda” diyor ve mikolojinin neden yükselişte olduğunu ve niçin önemli olduğunu anlatıyor.
Merlin Sheldrake çocukken sonbaharı çok seviyordu. Ailesinin evinin bahçesindeki yapraklar büyük bir kestane ağacından düşerek yerde hoş bir örtü oluşturuyordu. Merlin kendini yere bırakıp o yumuşak örtünün üstünde “yüzmeyi” çok seviyor, “hışırtıya gömülmüş, tuhaf kokularda kaybolmuş” bir halde mutluluk içinde yerde yatıyordu. Yeni kitabı Entangled Life’da da yazdığı gibi, bu sonbahar yığınları hem saklanacak yerler hem de keşfedilecek dünyalardı.
Ancak üstünde uzandığı yapraklar ve bazı kütükler, aylar geçtikçe küçülüyor, büzüşüyor ve yok oluyordu. Peki ama bu neden oluyordu? Bir cevap bulmak için bilim yazarı babası Rupert Sheldrake’e dönüyordu. İşte Merlin orada, yaşam döngüsünün bir parçası olan çürümenin nasıl olduğunu öğrenmişti.
Merlin meraklı bir çocuktu; büyüdü ve bu merakını mantar bilimi (mikoloji) eğitimiyle sürdürdü. Şimdi The Guardian yazarı Rachel Cooke, onunla mantarlarla tanıştığı ve çürümenin ne demek olduğunu öğrendiği yerde sohbet ediyordu. Merlin, “Doğu Asya’da mantarlar binlerce yıldır seviliyor ve saygı görüyor” diyor ve ekliyor “Çin’de, shiitake mantarlarının nasıl yetiştirileceğini bulan insan için yapılan tapınaklar var. Ama evet, Batı’da ihmal edildi.”
Mikolojiye ilgi artıyor
Merlin bu ihmalin iki nedeni olduğunu düşünüyor. Birincisi basit: Bilim insanlarının mantar dünyasını tam olarak araştırmasına olanak tanıyan teknolojiler ancak son zamanlarda mevcut olmaya başladı. Sonuçta bugünkü teknolojiler sayesinde altımızda uzanan, gözle görülemeyen o devasa ve muhteşem gizli alemlere kapı açan teknolojiler mevcut.
İkinci neden ise tarihsel. “Yerleşik bir disiplin önyargısı var” diyor Merlin. “Mantarlar 1960’lara kadar kendi halinde bir yaşam döngüsüne sahip olarak görülmüyordu. Bu sebeple de mikologlar, başlı başına mantar bilimi bölümü yerine bitki bilimi bölümünün bir köşesine yerleştirildi. Bunun da büyük bir etkisi oldu” diyor ve “Eğer bir alanda araştırmacı yetiştirmezseniz o bölüm ihmal edilecektir” diye sözlerini tamamlıyor.
Merlin burada mantarların kendi iç yaşamları ve doğal etkileşim dünyasının çok önemli bir parçası olduklarına dikkat çekiyor. Yani mantar biliminin başlı başına araştırmaya değer bir alan olduğuna vurgu yapıyor.
Merlin devam ediyor: “Mantar taksonomisi, çağlar boyunca tam bir karışıklık yarattı. Botaniğin babası Linnaeus bunu kaos olarak nitelendirdi. Orta Çağ boyunca ve 18. yüzyıla kadar, insanlar hiçbir şeyi kavrayamadı. Mantarların şimşeğin çaktığı yerde ortaya çıktığını ve hangisinin zehirli olduğunu tahta kaşıkla kaynatarak anlayabileceklerini düşündüler.”
Gerçekten de şimdi bile özellikle mikolog olmayanlar, mantarlar konusunda garip hisler yaşıyor; mantarlar söz konusu olduğunda hem tiksinti hem de korkuyu ve aynı zamanda güçlü bir çekiciliği kapsayabilen tuhaf bir kararsızlık içine giriyorlar.
Ancak Merlin, mikoloji alanının ne denli önemli olduğunu anlattığı yeni kitabı Entangled Life’la bu ön kabulleri yıkmaya, mantarlara yönelik tiksintileri gidermeye ve mantarların büyülü dünyasını anlaşılır bir dille anlatmaya çalışıyor. Doğa yazarları Robert Macfarlane ve Helen Macdonald’ın övgüyle karşıladığı kitap, mantar algımızı sonsuza dek değiştirebilecek şaşırtıcı bir kitap; doğal dünyaya dair klişe fikirleri bir şekilde alt üst ediyor gibi görünüyor.
Mantarlar olmazsa bitkiler, kısacası yaşam olmaz
Merlin, Panama’nın Barro Colorado Adası’ndaki ormanlarda yeraltı mantar ağları ile ağaçlar arasındaki ilişkiyi incelediği çalışmalarıyla Cambridge Üniversitesi’nden tropikal ekoloji alanında doktora derecesi aldı. Başlıca ilgi alanı, bitkilerle simbiyoz (ortak yaşam) halinde yaşayan tür olan mikorizal mantarlar. Bu tür mantarlar, bitki köklerinin uçlarına iplikçik (hypae) adı verilen “uzuvlarıyla” hücresel düzeyde dokunuyor; bu şekilde, tek tek bitkiler bir yeraltı ağıyla birbirine bağlanıyor. Bu muhteşem bir şey! Geniş, oldukça karmaşık, iş birliğine dayalı ve “Wood Wide Web” olarak adlandırılan bir yapıdan bahsediyoruz.
Merlin aynı zamanda zor fikirleri kolay anlaşılır hale getirme yeteneğine de sahip. Aynı zamanda gelecekte, mantarların ekoloji anlayışımızda önemli bir rolü olduğuna değiniyor. Çünkü yapı malzemelerinden sürdürülebilir gıdalara, ambalaj ürünlerinden alternatif “deriye” kadar bir dizi yeni teknoloji ve atıklarımızla da ilişki bir fenomen bu.
Endüstriyel tarım mantarlara zarar veriyor
Peki ama mikorizal ilişkiler niçin önemli? Çünkü bizi ayakta tutan her şeyin temeli olan bitkilerin %90’ı onlara bağlı. Merlin, “Mekanize endüstriyel tarım, bitkilerin mikrobiyal ortak yaşamına büyük zarar verdi” diyor. “Bu mantarlar, sadece bitkileri beslemekle kalmıyor, onları hastalıklardan koruyor, toprağı bir arada tutuyor ve içine karbon kanalları oluşturuyorlar.” Karbonlar, toprağın ana bileşeni, suyu tutmasına yardımcı oluyor ve onu verimli kılıyor.
Bilim insanları, bu tür ağların gücünden yararlanıyor. Sözgelimi Japonya’da, cıvık mantarlar (slime mould), ulaşım ağlarını tasarlamak için kullanılıyor. Merlin, “Bilgisayarların tüm olanaklar arasında dolaşması uzun zaman alıyor, ancak bir organizma oldukça hızlı bir şekilde en uygun yolu bulabiliyor ve ‘algoritmalar’ geliştirilebiliyor” diyor. Ve bu sadece başlangıç! Kullanılmayan çok fazla potansiyel var. Çünkü şimdiye kadar dünyadaki mantarların yalnızca % 6-8’i tespit edildi.
Merlin Sheldrake, kitabında zihinsel değişikliklere neden olan mantarlardan da bahsediyor: “Bazılarının neden psilosibin (bir psychedelic bileşik) içerdiğini halen bilmiyoruz. Onları yemek için yaklaşan haşereleri şaşırtarak uzaklaştırmak için olduğu bile öne sürüldü, ancak bu teorideki sorun, bunun çok etkili görünmemesidir” diyor. Ama onda asıl bir merak uyandıran şey, mantarlarla ilgili daha acayip gerçekler: Bir çocukken, yerin altındaki dünyanın da yukarıdakiler kadar çeşitli, ustalıklı ve sonsuz derecede geniş olduğunu ilk kez kavradığında yaşadığı “baş dönmesi” hissi.
Tek bir mantar iplikçiği 8 tonluk otobüsü kaldırabilir
İşte mantarların bu acayip dünyası, Merlin’de çocuksu bir merakla birlikte bir baş dönmesi yaratıyor. Birkaç örnek vermek için önce mantarların iplikçiklerini açıklayalım: İplikçikler, mantarın istem dışı (vejetatif) kısmını oluşturan dallanma kütlesi miselyumu oluşturuyor. Aynı zamanda daha özel ve şaşırtıcı özellikler gösterebilen yapılar da “inşa” ediyorlar. Bazıları sporlarını patlama etkisi gibi boşalttıklarında, bir uzay mekiğinden 10.000 kat daha hızlı davranabiliyor.
Dahası, o kadar güçlüler ki asfaltlardan bile geçebiliyor ve kaldırım taşlarını kaldırabiliyorlar. Bir çalışmaya göre, bir insan eli kadar geniş olması durumunda tek bir iplikçiğin bile 8 tonluk bir otobüsü kaldırabileceğini tahmin ediyor. Büyüklükleri de bir orman kadar devasa; bir gram toprakta bulunan miselyumu ayırıp uçtan uca sererseniz, 100 metreden 10 kilometreye kadar uzayabiliyor.
Mantarlara nasıl davranmak gerekiyor?
Rachel Cooke, Merlin’e mantar alemine en iyi nasıl davranılması gerektiğini sorduğunda ise aldığı cevap basit ve net: “Mantar ilacı (fungusit) püskürtmeyi bırakmalıyız” diyor. “Yasada ufak bir değişiklik bu uygulamayı yasadışı kılabilir.” Rachel, “Peki ama biz ne yapmalıyız?” diye sorunca da Merlin, “yılın belirli zamanlarında, mantarları rapor eden ve iklim değişikliğine nasıl tepki verdiklerini gösteren vatandaş-bilim insanları var. Bu, mantarlar için yapılacak güzel bir şey” diyor ve ekliyor: “Ancak mantarların korunması henüz emekleme aşamasında. 2018’de Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) kırmızı listesinde on binlerce bitki ve hayvanla karşılaştırıldığında yalnızca 56 mantar türü vardı. Bunun ötesinde, eğer mantar topluyorsanız hepsini almayın, bir kısmını bırakın ve toprağı kazarak ağlara zarar vermemeye çalışın.”
Mantarlarla bağlantı kurmanın pek çok yolu var. Merlin Sheldrake, Entangled Life üzerinde çalışırken her gün mantar yedi: “Bu, kendime canlılardan bahsettiğimi hatırlatmanın bir yoluydu; yazdığım metabolik döngülerin bir parçasıyım” diyor. Kitabın fiziksel bir kopyasına sahip olduğunda üzerinde biraz mantar yetiştirdi. Ardından kitabının üstünde yetişen mantarları pişirip yediği bir video yayınladı.
“Yayınlayacak çok bilimsel makalem var. Yapılacak çok fazla deney var. Ancak biraz paraya ihtiyacım var” diyor Merlin ve bunun zor olduğunu söylüyor: “Özellikle de meslekten olmayan kişilere mikolojiyi açıklamak kolay değil. Herkes bir kuşun veya ağacın ne olduğunu bilirken, mikrobiyal alemin dili yabancı geliyor ve onu oluşturan unsurlar çıplak gözle görülmüyor.” Merlin işte tam buralarda, biyolojinin bu uzak kıyılarında dolaşıyor.
Kitap Türkçe'ye çevrildi
Merlin Sheldrake’in Entangled Life kitabı, bitkilerin karaya çıkmasını sağlayan mantarlara bir övgü niteliğinde. Bir ağ düşünün ki bu ağ, bize yaşam veren ağaçları birbirine bağlıyor. Öyle bir ağ ki canlı yaşamının zihin kontrolünü ele geçiren devasa bir ağ. Ve tarımın başlangıcından beri insanlıkla ilişki içinde olan ve alkol ile ekmek yapımını sağlayan da işte bu mantarlar.
Domingo Yayınevi, kitabı Saklı Dünya: Mantarlar yaşamı, zihnimizi ve geleceğimizi nasıl değiştirir? adıyla Ağustos 2022'de yayınladı. Anlaşılır dili ve mantarların büyülü ama bilimsel dünyasına ışık tutan içeriğiyle okunmaya hazır.
Batuhan Sarıcan / batusarican@gmail.com
Kaynak: